2019 KOŞUSU ERKEN BAŞLADI
Haber Ajanda Yazarı Sabri Öğe / Ülke Postası 2019 seçimlerine iki yıl kadar zaman olmasına rağmen, başta iktidar olmak üzere siyasi partilerin seçim sathı mailine girmişcesine bir haz
16 Aralık 2017 - 09:15
Haber Ajanda Yazarı Sabri Öğe / Ülke Postası
2019 seçimlerine iki yıl kadar zaman olmasına rağmen, başta iktidar olmak üzere siyasi partilerin seçim sathı mailine girmişcesine bir hazırlık içinde olması ülkeyi seçim atmosferine taşıyor. Böyle bir durum ülkemizde ilk defa oluyor. Bunun elbette özel önemli sebepleri var. Bir defa, 2019’da bir değil, mahalli idareler, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere tam üç tane önemli seçim yaşayacağız. Bu üç seçimin her biri münferiden dahi ülkemiz ve partiler için son derece önemli iken, üçünün de aynı yıl içerisinde olacak olması tabiatıyla 2019’un önemini bir kat daha arttırıyor.
Fakat burada bu kadar telaş ve heyecana sebep olanı, cumhurbaşkanı seçimidir. Cumhurbaşkanı seçiminin öne çıkmasının iki ana sebebi bulunuyor. Bunlardan birincisi sistemle ilgili, cumhurbaşkanının seçimiyle icranın yani siyasi iktidarın belirlenecek olması; ikincisi ise şahısla alakalı, Sayın Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olacak olmasıdır. Bu her iki faktörün, İktidar, muhalefet ve etkin iç - dış odaklar için farklı önem ve anlamları söz konusudur.
İktidarın başı Sayın Tayyip Erdoğan’ın olaya bakışı, milletin bekası ve devletin yüzyıllara sari yürüyüş istikametinin belirlenmesiyle ilgilidir. Sayın Cumhurbaşkanı 2019 seçimini, devletin, milleti manevi köklerinden kopartarak yok olmaya sürükleyecek şekilde kodlanmış bir aygıt haline getirilmesiyle büyük tahribata uğramış olan manevi rabıtaları yeniden tesis etme; devletimizi, doksan yıldır terk ve feragat edilen manevi ve maddi müktesebatına yeniden sahip çıkacak bir yapıya ve istikamete kavuşturma azmiyle çıktığı ve olağanüstü engelleri aşarak büyük bir mesafe kat ettiği yolun en kritik eşiği olarak görmektedir. Bu eşiğin kazasız belasız aşılmasıyla, devletin ayağındaki son prangalar da sökülüp atılmış, ülkenin önü açılmış, 2023 ve daha ileri hedeflere millet-devlet bütünlüğü içinde büyük bir moralle koşma imkânı doğmuş olacaktır.
Seçimde muhtemel bir olumsuz sonuç, yüz yılda ancak ele geçen böyle bir fırsatın kaçırılmasına, önceki cüce ufuklu, ruhsuz, güdük devlet anlayışına yeniden mahkûm hale gelmenin de ötesinde, ülkenin birlik ve bütünlüğünü ciddi manada tehdit altına sokabilecek feci sonuçların da doğmasına gebedir. Bu bir anlamda, silahla başarılamayan 15 Temmuz darbesinin seçimle başarılması olacaktır. Çünkü o takdirde seçimi kazananlar, ana hedefleri Tayyip Bey’i bertaraf etmek olan 15 Temmuz darbe teşebbüsünün sahipleri vedestekleyicilerinden başkası olmayacaktır. Bu cephenin görünen başlıca üç ana aktörü ABD, FETÖ, CHP ve bir de cürmünün ne olduğu henüz belli olmayan FETÖ patentli İYİ Parti’dir. Burada ABD patron, FETÖ onun taşeronu, CHP ve İP’de FETÖ’nün taşeronu konumundadır. AB, HDP gibi görünenlerin yanında, görünmeyen birtakım illegal oluşumlar da bu cephenin tali unsurlarıdır.
Şayet ölçü olarak 16 Nisan referandumu alınacak olursa, Sayın Erdoğan açısından işin ne kadar ciddi olduğu ortadadır. Bu itibarla Tayyip Bey bütün enerjisini ve imkânlarını seferber ederek, karşı tarafın ikinci turda bir blok oluşturmasına fırsat vermeden birinci turda % 50+1’i bularak ipi göğüslemeyi hedefliyor.
Karşı cephe de, 16 Nisan referandumunun sonucunu referans alarak bu defa da Erdoğan karşıtlarını tek bir adayın arkasında toplamak ve AK Parti ve MHP tabanından bir miktar daha oy koparmak suretiyle bu kere Tayyip Bey’i bertaraf etme hesabı ve ümidi içindedir. Tabiatıyla onların sorunu, bütün Erdoğan düşmanlarının ve muhaliflerinin sıcak bakabileceği bir aday belirleyebilmektir. Buna ilaveten, planlarını seçimin ilk turunda uygulayabilmeleri için o tarafın yani CHP, HDP ve İyi Parti’nin münferit aday çıkarmaması gerekir. Onların üst aklı ABD olduğu için, bunu sağlamaları zor olmayabilir. Bununla beraber, olmadığı takdirde seçimin ikinci tura kalmasını yani Erdoğan’ın %50’nin altında oy almasını sağlayarak tek aday üzerinde daha kolay ittifak etmeyi hesaplamaktadırlar. Sonuç olarak esas meseleleri, bulacakları çatı adayın kimliğidir. Burada ilginç olan, bu partilerin ana gayelerinin kendi adlarına başarılı olmak değil, Tayyip Bey’in başarılı olmaması üzerine siyaset yapıyor olmalarıdır. Bunun sebebi, bu partilerin, tek hedefi Tayyip Bey’i bertaraf edebilmek olan ABD tarafından yönlendirilmekte oluşlarıdır. Hatırlanacağı üzere, 7 Haziran seçimi sonucunda CHP’nin lideri KIlıçdaroğlu, kendi partisinin başarısızlığına rağmen AK Parti tek başına iktidar olacak oyu alamadığı için zafer naraları atmıştı.
Her ne kadar 2019’un en önemli olayı cumhurbaşkanı seçimi olsa da, mahalli idareler seçimleri, Mart ayında en önce yapılacak olması ve üç büyük şehrin kritik durumları sebebiyle cumhurbaşkanı seçimini büyük ölçüde etkileme potansiyeline sahip bulunuyor. Bilindiği gibi 16 Nisan referandumunda uzun yıllardır AK Parti’nin üstünlük sağladığı İstanbul ve Ankara ile CHP’nin zaten kalesi olan İzmir’de hayır oyları evet oylarından daha fazla çıkmıştı. Beş dönemdir Ankara ve İstanbul’da belediye seçimlerini tek başına kazanmış olduğu halde, MHP’nin de desteğine rağmen referandumda bu illerde kaybetmiş olması AK Parti için alarm zillerinin çalması anlamına geliyor. AK Parti’nin bu illerde belediyeyi kaybetmesi halinde, cumhurbaşkanlığı seçimine karşı taraf büyük bir moral ve psikolojik üstünlükle gidecektir. Ancak tek dereceli olarak yapılacak olan yerel yönetimler seçimlerinde muhalefet partileri bu illerde tek bir aday üzerinde anlaşabilecekler midir?
Buradaki kritik soru, 16 Nisan referandumunun sonuçlarının seçim sonuçları için bir ölçü olup olamadığıdır. Kanaatimce 2019 seçimlerinin sonuçlarını tahmin edebilmek bakımından anlamlı veriler olmakla beraber, tam olarak bir referans kabul edilmesi pek mümkün görünmüyor. Çünkü anti Erdoğan cephesi için Erdoğan karşıtlığı anlamındaki “Hayır” üzerinde ittifak etmenin hiçbir zorluğunun olmamasına mukabil, adaylık konusunda bir isim üzerinde ittifak edebilmek o kadar kolay olmadığından, bunu partilerin yönetimleri başarsalar dahi seçmen tabanlarını aynı şekilde bütünüyle birleştirmek herhalde mümkün olmayacağından referanduma göre bu cephenin oyunun daha düşük; referandumda “Hayır”cı cephede yer almış olduğu düşünülen bir kısım AK Parti seçmeninin ise seçimde kendi partisine döneceği kabul edilirse, AK Parti’nin oylarının referandumdakinden daha yüksek olabileceğini düşünmek mümkündür. Burada bir de İyi Parti faktörü bulunuyor. Sırf MHP ve AK Parti tabanından oy çalıp Tayyip Bey’in altını oymak için kurdurulan bu partinin, beklenenin aksine CHP tabanından oy çalarak yerel seçimlerde AK Parti’ye desteğe dönüşmesi, bu şer cephesinin daha önce başlarına geldiği gibi, yaptıkları şeytanlığın bu kere de ayaklarına dolaşması hiç de ihtimal dışı değildir.
Seçimlere hazırlık babında AK Parti lideri Erdoğan teşkilatlarını daha diri ve enerjik hale getirme çabası içinde iken, ABD güdümlü muhalif cephe tabiatıyla Erdoğan’ı hedef alıp onu yıpratmanın yollarını ararken hiçbir ahlaki sınır tanımayacak, her türlü şekilde doğrudan ona saldıracaktır. Özellikle CHP’nin hangi argüman ve yakıştırmalarla hücuma geçeceğini merak ediyorum. Malum olduğu gibi CHP’nin sağ iktidarlara ve liderlere karşı kullanıp çok da iyi sonuçlar aldığı sermayesi “İrtica” yaftası idi. CHP bunu arada sırada gevelese de artık ciddi olarak kullanmayacak, çünkü bu suçlama seçmeni etkilemek için değil, başta Ordu olmak üzere “Zinde Güçler”e çağrı idi. Artık ortada zinde-minde öyle hiçbir güç kalmadı, yalnız millet var, halkın oyu var. Halk nezdinde “İrtica” lafının hiçbir getirisi bulunmuyor. CHP istemeye istemeye de olsa, burnu sürtüle sürtüle hiç sevmediği, güvenmediği, dayanmadığı milletin önüne gelip diz çöktü. Yalanla dolanla da olsa, ilk defa halkın oylarıyla rakibini devirmeye çalışacak. Eh! Gene de demokrasi adına bu da bir kazanç sayılabilir.
“Diktatör” yakıştırması da artık iyice kanıksandı, yalama oldu, beklenen getiriyi sağlamadı. Kaset ti, “Hırsızlık”tı, “Metres”ti; geçmişte bunlar da işe yaramadı. Şu ana kadar yeni bir şey bulamamış olmalılar ki, naçar eski çürük dala yapışıp Sayın Başbakan’ın evlatlarının servetiyle ilgili Meclise gensoru önergesi vereceklermiş. Gerçekten şu CHP çok çok zavallı bir parti. Ona oy verenler de. Entelejensiya eminim çalışıyor, ABD çalışıyor, bakalım ne taktikler, ne şeytanlıklar getirecekler?!
Haber Ajanda Yazarı Sabri Öğe / Ülke Postası
2019 seçimlerine iki yıl kadar zaman olmasına rağmen, başta iktidar olmak üzere siyasi partilerin seçim sathı mailine girmişcesine bir hazırlık içinde olması ülkeyi seçim atmosferine taşıyor. Böyle bir durum ülkemizde ilk defa oluyor. Bunun elbette özel önemli sebepleri var. Bir defa, 2019’da bir değil, mahalli idareler, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere tam üç tane önemli seçim yaşayacağız. Bu üç seçimin her biri münferiden dahi ülkemiz ve partiler için son derece önemli iken, üçünün de aynı yıl içerisinde olacak olması tabiatıyla 2019’un önemini bir kat daha arttırıyor.
Fakat burada bu kadar telaş ve heyecana sebep olanı, cumhurbaşkanı seçimidir. Cumhurbaşkanı seçiminin öne çıkmasının iki ana sebebi bulunuyor. Bunlardan birincisi sistemle ilgili, cumhurbaşkanının seçimiyle icranın yani siyasi iktidarın belirlenecek olması; ikincisi ise şahısla alakalı, Sayın Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olacak olmasıdır. Bu her iki faktörün, İktidar, muhalefet ve etkin iç - dış odaklar için farklı önem ve anlamları söz konusudur.
İktidarın başı Sayın Tayyip Erdoğan’ın olaya bakışı, milletin bekası ve devletin yüzyıllara sari yürüyüş istikametinin belirlenmesiyle ilgilidir. Sayın Cumhurbaşkanı 2019 seçimini, devletin, milleti manevi köklerinden kopartarak yok olmaya sürükleyecek şekilde kodlanmış bir aygıt haline getirilmesiyle büyük tahribata uğramış olan manevi rabıtaları yeniden tesis etme; devletimizi, doksan yıldır terk ve feragat edilen manevi ve maddi müktesebatına yeniden sahip çıkacak bir yapıya ve istikamete kavuşturma azmiyle çıktığı ve olağanüstü engelleri aşarak büyük bir mesafe kat ettiği yolun en kritik eşiği olarak görmektedir. Bu eşiğin kazasız belasız aşılmasıyla, devletin ayağındaki son prangalar da sökülüp atılmış, ülkenin önü açılmış, 2023 ve daha ileri hedeflere millet-devlet bütünlüğü içinde büyük bir moralle koşma imkânı doğmuş olacaktır.
Seçimde muhtemel bir olumsuz sonuç, yüz yılda ancak ele geçen böyle bir fırsatın kaçırılmasına, önceki cüce ufuklu, ruhsuz, güdük devlet anlayışına yeniden mahkûm hale gelmenin de ötesinde, ülkenin birlik ve bütünlüğünü ciddi manada tehdit altına sokabilecek feci sonuçların da doğmasına gebedir. Bu bir anlamda, silahla başarılamayan 15 Temmuz darbesinin seçimle başarılması olacaktır. Çünkü o takdirde seçimi kazananlar, ana hedefleri Tayyip Bey’i bertaraf etmek olan 15 Temmuz darbe teşebbüsünün sahipleri vedestekleyicilerinden başkası olmayacaktır. Bu cephenin görünen başlıca üç ana aktörü ABD, FETÖ, CHP ve bir de cürmünün ne olduğu henüz belli olmayan FETÖ patentli İYİ Parti’dir. Burada ABD patron, FETÖ onun taşeronu, CHP ve İP’de FETÖ’nün taşeronu konumundadır. AB, HDP gibi görünenlerin yanında, görünmeyen birtakım illegal oluşumlar da bu cephenin tali unsurlarıdır.
Şayet ölçü olarak 16 Nisan referandumu alınacak olursa, Sayın Erdoğan açısından işin ne kadar ciddi olduğu ortadadır. Bu itibarla Tayyip Bey bütün enerjisini ve imkânlarını seferber ederek, karşı tarafın ikinci turda bir blok oluşturmasına fırsat vermeden birinci turda % 50+1’i bularak ipi göğüslemeyi hedefliyor.
Karşı cephe de, 16 Nisan referandumunun sonucunu referans alarak bu defa da Erdoğan karşıtlarını tek bir adayın arkasında toplamak ve AK Parti ve MHP tabanından bir miktar daha oy koparmak suretiyle bu kere Tayyip Bey’i bertaraf etme hesabı ve ümidi içindedir. Tabiatıyla onların sorunu, bütün Erdoğan düşmanlarının ve muhaliflerinin sıcak bakabileceği bir aday belirleyebilmektir. Buna ilaveten, planlarını seçimin ilk turunda uygulayabilmeleri için o tarafın yani CHP, HDP ve İyi Parti’nin münferit aday çıkarmaması gerekir. Onların üst aklı ABD olduğu için, bunu sağlamaları zor olmayabilir. Bununla beraber, olmadığı takdirde seçimin ikinci tura kalmasını yani Erdoğan’ın %50’nin altında oy almasını sağlayarak tek aday üzerinde daha kolay ittifak etmeyi hesaplamaktadırlar. Sonuç olarak esas meseleleri, bulacakları çatı adayın kimliğidir. Burada ilginç olan, bu partilerin ana gayelerinin kendi adlarına başarılı olmak değil, Tayyip Bey’in başarılı olmaması üzerine siyaset yapıyor olmalarıdır. Bunun sebebi, bu partilerin, tek hedefi Tayyip Bey’i bertaraf edebilmek olan ABD tarafından yönlendirilmekte oluşlarıdır. Hatırlanacağı üzere, 7 Haziran seçimi sonucunda CHP’nin lideri KIlıçdaroğlu, kendi partisinin başarısızlığına rağmen AK Parti tek başına iktidar olacak oyu alamadığı için zafer naraları atmıştı.
Her ne kadar 2019’un en önemli olayı cumhurbaşkanı seçimi olsa da, mahalli idareler seçimleri, Mart ayında en önce yapılacak olması ve üç büyük şehrin kritik durumları sebebiyle cumhurbaşkanı seçimini büyük ölçüde etkileme potansiyeline sahip bulunuyor. Bilindiği gibi 16 Nisan referandumunda uzun yıllardır AK Parti’nin üstünlük sağladığı İstanbul ve Ankara ile CHP’nin zaten kalesi olan İzmir’de hayır oyları evet oylarından daha fazla çıkmıştı. Beş dönemdir Ankara ve İstanbul’da belediye seçimlerini tek başına kazanmış olduğu halde, MHP’nin de desteğine rağmen referandumda bu illerde kaybetmiş olması AK Parti için alarm zillerinin çalması anlamına geliyor. AK Parti’nin bu illerde belediyeyi kaybetmesi halinde, cumhurbaşkanlığı seçimine karşı taraf büyük bir moral ve psikolojik üstünlükle gidecektir. Ancak tek dereceli olarak yapılacak olan yerel yönetimler seçimlerinde muhalefet partileri bu illerde tek bir aday üzerinde anlaşabilecekler midir?
Buradaki kritik soru, 16 Nisan referandumunun sonuçlarının seçim sonuçları için bir ölçü olup olamadığıdır. Kanaatimce 2019 seçimlerinin sonuçlarını tahmin edebilmek bakımından anlamlı veriler olmakla beraber, tam olarak bir referans kabul edilmesi pek mümkün görünmüyor. Çünkü anti Erdoğan cephesi için Erdoğan karşıtlığı anlamındaki “Hayır” üzerinde ittifak etmenin hiçbir zorluğunun olmamasına mukabil, adaylık konusunda bir isim üzerinde ittifak edebilmek o kadar kolay olmadığından, bunu partilerin yönetimleri başarsalar dahi seçmen tabanlarını aynı şekilde bütünüyle birleştirmek herhalde mümkün olmayacağından referanduma göre bu cephenin oyunun daha düşük; referandumda “Hayır”cı cephede yer almış olduğu düşünülen bir kısım AK Parti seçmeninin ise seçimde kendi partisine döneceği kabul edilirse, AK Parti’nin oylarının referandumdakinden daha yüksek olabileceğini düşünmek mümkündür. Burada bir de İyi Parti faktörü bulunuyor. Sırf MHP ve AK Parti tabanından oy çalıp Tayyip Bey’in altını oymak için kurdurulan bu partinin, beklenenin aksine CHP tabanından oy çalarak yerel seçimlerde AK Parti’ye desteğe dönüşmesi, bu şer cephesinin daha önce başlarına geldiği gibi, yaptıkları şeytanlığın bu kere de ayaklarına dolaşması hiç de ihtimal dışı değildir.
Seçimlere hazırlık babında AK Parti lideri Erdoğan teşkilatlarını daha diri ve enerjik hale getirme çabası içinde iken, ABD güdümlü muhalif cephe tabiatıyla Erdoğan’ı hedef alıp onu yıpratmanın yollarını ararken hiçbir ahlaki sınır tanımayacak, her türlü şekilde doğrudan ona saldıracaktır. Özellikle CHP’nin hangi argüman ve yakıştırmalarla hücuma geçeceğini merak ediyorum. Malum olduğu gibi CHP’nin sağ iktidarlara ve liderlere karşı kullanıp çok da iyi sonuçlar aldığı sermayesi “İrtica” yaftası idi. CHP bunu arada sırada gevelese de artık ciddi olarak kullanmayacak, çünkü bu suçlama seçmeni etkilemek için değil, başta Ordu olmak üzere “Zinde Güçler”e çağrı idi. Artık ortada zinde-minde öyle hiçbir güç kalmadı, yalnız millet var, halkın oyu var. Halk nezdinde “İrtica” lafının hiçbir getirisi bulunmuyor. CHP istemeye istemeye de olsa, burnu sürtüle sürtüle hiç sevmediği, güvenmediği, dayanmadığı milletin önüne gelip diz çöktü. Yalanla dolanla da olsa, ilk defa halkın oylarıyla rakibini devirmeye çalışacak. Eh! Gene de demokrasi adına bu da bir kazanç sayılabilir.
“Diktatör” yakıştırması da artık iyice kanıksandı, yalama oldu, beklenen getiriyi sağlamadı. Kaset ti, “Hırsızlık”tı, “Metres”ti; geçmişte bunlar da işe yaramadı. Şu ana kadar yeni bir şey bulamamış olmalılar ki, naçar eski çürük dala yapışıp Sayın Başbakan’ın evlatlarının servetiyle ilgili Meclise gensoru önergesi vereceklermiş. Gerçekten şu CHP çok çok zavallı bir parti. Ona oy verenler de. Entelejensiya eminim çalışıyor, ABD çalışıyor, bakalım ne taktikler, ne şeytanlıklar getirecekler?!
Haber Ajanda Yazarı Sabri Öğe / Ülke Postası
FACEBOOK YORUMLAR