ALGI, MANİPÜLASYON VE İDRAK ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ?
Bir algı operasyonudur gidiyor ve önümüzde daha çok yol var gibi. Algı kontrolü ile duygular yönlendirilmekte ve aklın karar alması etkilenmektedir. Manüplasyon ile düşünceler saptırılmaktadır...
Özel Haber / Gündüz Demirhan / Ülke Postası
Nerede okumuştum hatırlamadığım ama aklımda iyi yer etmiş sözlerdendir:
"Bırakın bazı insanlar yönettiklerini düşünsünler, bazı insanlar duruma hakim olduklarını ve her şeyin kontrol altında olduğunu düşünsünler... Onları ancak bu şekilde daha iyi yönetebiliriz."
Basit bir tavşan ve havuç hikayesi aslında. Ama çoğu zaman farkına varılmaz ve havucu kendimiz yakaladık sanırız.
Bir algı operasyonudur gidiyor ve önümüzde daha çok yol var gibi. Algı kontrolü ile duygular yönlendirilmekte ve aklın karar alması etkilenmektedir. Manüplasyon ile düşünceler saptırılmaktadır.
Özellikle ilkesel değil, kişisel ve duygusal davranış sahipleri, kaçınılmaz olarak algı kontrolünün ilk kurbanları olmaktadır.
Bir insan düşünün... Hayranlık duyulan bir insan. Otorite kabul edilen bir insan. Her görüşü, hiç sorgulanmadan otomatik olarak doğru kabul edilir. Doğru veya yanlış olması farketmez. Sıradan bir kavramda, mesela bir sloganda küçük bir anlam kaydırması ile iftira atarak, üç köyün koyun ve keçisini peşine takacak bu tür otoritelerden şu sıra elimizi sallasak elli tanesine çarpıyor... Örnek verip, şimdi bu tür şarlatanların reklamını yapmaya gerek yok.
Ya da bir kurum düşünün... Bir banka. Önümüzdeki günlerde reklamlarda ciyak ciyak bağıracaklar... "Müjde, 24 taksitle bayram fırsatı..." Ya da "müjde artık dar gelirli de kurban kesecek. 36 ay vade ile kurban kredisi..."
Yine hayal edilen ve özlemi duyulan bir bir duygu, anlamlar kaydırılarak, bir borçlanma olayı fırsatmış gibi lanse edilebiliyor. Bayram vuslat içinken, sahilde tatil hasretine çevrilebiliyor. Ve kurban, fakire borç olmayan kurban, hem borçlandırılıp hem de haram şekilde uygulamaya konulabiliyor. Geçmişte yaşadık bunları...
İşte tam bu noktada idrak gerekiyor. Farkına varmak, tanımak, durumu kavramak ve bilmekle ilgili zihnin çok çeşitli aktivasyonları bir arada çalıştırması gerekiyor.
Akıllı, zeki, aptal veya bilgili farketmez, her insan başlangıçta basit düşünür. İdrak, olayın kopyasını alıp, zihinde soyutlama yapmasını ifade eder. Yan etkiler ve duygulardan arınmış bir karar mekanizmasının işlemesi gerekmektedir.
Algıya kurban olmak bazen çok tabii ve normal bir sonuçtur. Bunun ilmini yapanlar, toplumları yönlendirmek için ellerinden gelen bütün imkanları kullanmaktadırlar.
İbni Arabi şöyle der:
"Hızla daire şeklinde döndürülen bir ateş parçası, aradaki boşluk görünmeden bir çizgi halinde görünebilir. Duyu bu şekilde algılar, yanlışlık yoktur. Akıl duyudan aldığını idrak eder ve yine yanlışlık yoktur. Ama yine de verilen hüküm yanlıştır... Çizginin daire olduğu durumu başından itibaren bilinse bile hükmün böyle olması mümkündür."
Ya da günümüz bilimiyle tespit edildiği gibi... Eşyayı oluşturan bir atom çekirdeğindeki proton ve nötronun etrafında dönen elektron ile aralarında, büyüklüklerin milyonlarca misli mesafe vardır. Bu milyonlarca kat boşluk maddede niçin yok? Duyu ve deneylerde var olan boşluk, bakıp görenlerce bile yok kabul edilebiliyor.
Durum tam da Şair Ziya Paşa'nın dediği gibidir:
"İdraki meâli bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."
İşte, insan aklının farklı anlayabileceği her olayda bir algı operasyonu olması mümkündür. Daha güçlü olduğunu düşünen akıl sahipleri, daha alt kabul ettikleri herkesi yönlendirerek yönetmek için komplo ve paranoyaları sonuna kadar zorlayacaklardır.
O halde... Ne yapmalıyız? Bu konuda ilahi bir yönlendirme ve yardım yok mu? Elbette var.
Hucurat Suresi 6. Ayet:
"... Yoldan çıköşın biri size bir haber getirdiğinde araştırın."
Fatır Suresi 5. Ayet:
"... O aldatma ustası şeytan, sizi Allah hakkında onun adına yanıltmasın."
Maide Suresi 8. Ayet:
"... Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya yöneltmesin."
Araştırmacı olacağız, şeytanı tanıyacağız ve adaletten ayrılmayacağız. Öncelikli savunma bu...
Resulullah a.s. buyurdular:
"Dört haslet vardır, kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir:
Emanet edilince hıyanet eder,
Konuşunca yalan söyler,
Söz verince sözünde durmaz,
Husumet edince haddi aşar."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)
"Sadaka verenlerle alay edip dedikodusunu yapanlar münafıktır." (Buhari, Müslim, Nesai)
Münafık kim? O kadar domut, açık ve net veriliyor ki? En ufak yoruma bile gerek yok gibi... Algı yönetiminin ilk öncüleri bu nifak sahibi kişiler olacaktır. Öncelikle bunu anlıyoruz. Sonra güruh denilen kişiler devreye girecektir. Bakın Münafikun Suresi 4. Ayette güruh nasıl tanımlanıyor?
"Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste, odun gibidirler."
Resulullah'ın o odun gibiler için "yakışıklı adamlardır" demesi de ayrıca çok ilginçtir.
Mesele mühimdir ve sık sık yolumuza çıkmaktadır. Müslüman nasıl feraset sahibi olabilir, bildiğimce açıklamaya çalıştım. Selam ve dua ile.
Özel Haber / Gündüz Demirhan / Ülke Postası