BAYRAMLIK GÜNAH KEÇİLERİ.

ABONE OL

BAYRAMLIK GÜNAH KEÇİLERİ   İsrail’in İstihbarat Servisi MOSSAD Bile Türkiye’de Kuruldu.   Yazan.Mustafa DÖNMEZ   ‘Yükleme Teorisi’’ bizlerin herhangi bir olay karşısında acil olarak bir neden bulmaya ihtiyaç duyulduğunu söyler. Bu durum bir an önce sonuca ulaşmaya ve başkalarını mesul tutmaya iter. Kısacası içinde bulunulan kötü durum yönetim erkinin suçu olamaz. Ötekiler yüzünden başarısızlığa uğramıştır. Oysa başarılı olsalardı bu tamamen kendi kabiliyetleri sayesindedir. (Başkalarının başarılarını da sıklıkla şans olarak değerlendirilir.)   Theodore Zeldin, ‘insanlığın Mahrem Tarihi’ kitabında "Hiçbir şey zekayı günah keçisi arayışı kadar felç etmemiştir." Der. Kenan Evren tartışmalı Cumhurbaşkanı idi. Yargılanması istenildiğinde ilginç bir çıkışla, ‘Eğer halkta yargılanmamı isterse intihar ederim’ dedi. İntihar eder miydi? bilinmez ancak 27 Mayıs’ın devrik Cumhurbaşkanı yargılama zamanı gelince defalarca intihar edeceğini söyledi ama başaramadı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar görev sırasında askerlerin aşağılanmasına yol verirdi. Birçok haksızlıklarda imzası vardı. Ama sıkıntıya düştüğünde askerlerden yardım isterdi. Muhafız Alay Komutanı Albay Osman Köksal’a ‘Birgün sıkıntılı bir durum olursa benim ve ailemin güvenliğini sağlar mısınız’ diyebildi. Yüzbaşı Nusret Kocabey o günü şöyle anlatıyor. ‘Cumhurbaşkanı devamlı şöyle konuşuyordu ‘ben milli iradeyle geldim beni sadece milli irade buradan çıkartır’   Oysa yeni yönetime gelenler de milli iradeyi kendilerinin temsil ettiğini söylüyordu. ‘’Devrik Cumhurbaşkanı sürekli konuşuyordu, onu tabancamla itmek zorunda kaldım yani darp ettim. Acayip korktu. Kolunun altında sakladığı tabancasını çıkardı şakağına götürdü ama intihar edemedi.’’   Sadece o gün değil diğer zamanlarda da birkaç kez denedi ancak başarılı olamadı. Yassıada duruşmalarında teşebbüs etti. Olmadı. Yaş haddinden ömür boyu hapis cezası aldı. Kayseri hapishanesine gönderildiği gün intihara teşebbüs etti, yine başarılı olamadı. Kendisine cezaevinde haksızlık yapıldığı gerekçesi ile 1 Mayıs 1963’te intihar edeceğini deklare etti, olmadı. Devrik Cumhurbaşkanı intihar için yeteri kadar cesur değildi. Bir başka Cumhurbaşkanı cezasını çekerken ona af çıkardı ve Celal Bayar 102 yaşında eceliyle öldü.   Görevde iken kendilerini halkın üzerinde görenler, süreleri bittiğinde zor durumlara düşüyorlar. Emri altındakilere kolay ölüm kararları verenler özne kendileri olunca kolay karar veremiyorlar. Bilinen başka bir gerçek, intihara karar verdiklerini söyleyenler zaten intihar edemiyor…   Milli iradeyle geldiğini söyleyenler halkın içinde binlerce korumayla niye gezer? Veya halk sefalet seviyesinde yaşarken, lükse ve israfa niye düşerler? Mevlâna; ‘Acı benliğimizi sardığında, dar görüşlülüğün perdeleri yırtılır. Evrenin düzeni niçin böyledir? Kendini yok etmek için çok çabalaman gerekir ki, Baki olanı fark edesin. Sana gün batımı gibi gözüken, aslında şafağın ta kendisi’’ Der.   Psikolojide ‘Morfik Rezonans Tezi’ vardır, "kendini gerçekleştiren kehanet" (self fullfilling prophecy, SFP)'ten bahsedilir. Hastanın korktuğu ya da beklediği durumlar adeta "büyülü" bir tarzda başına gelir. Bu hem "negatif' hem de "pozitif' olarak gerçekleşebilir.   Ronald Wright ise, 50.000 yıl önce geliştirdiğimiz donanım üzerinde yirmi birinci yüzyıla ait yazılımlarla iş gördüğümüze dikkat çekmiştir. Genlerle aktarılan davranış modelinden bahsetmektedir. Tıpkı büyük önder Atatürk’ün söylediği gibi.   İnsanoğlu aç gözlülüğüne doymuyor. Çevresine her fırsatta kin ve nefret aşılarken, kamu mallarını, akçeli iştahlarını tatminle iktidarlarını geçiriyorlar. İktidar olmakta amaç halka hizmet etmek değil miydi? Unutuluyor… Yunus'un şiirlerinde yazdığı gibi, dünyevi değerlerin ardındaki hakikati görmek ve ezeli hakikat ile sevgiyi bunlara yansıtmak için ustalık gerekir.   Sultan Vahdettin oturduğu saraydan 1922’de ülkeyi terk etmek için İngiliz torpidosuna giderken halkına görünmemek için ambulansla gitmişti.   İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ   İsrail’in kurucu atası David Ben Gurion ilişkimizi iki cümleyle şöyle özetlemişti. ‘Türkiye bize metres gibi davranıyor. Halbuki evlendik, evliliğimizi bir türlü açıklamıyor’’ İlişkiler perde arkasında hep derin oldu. Öyle ki Adnan Menderes döneminde İsrail’in kurucusu 1958 yılında Türkiye’ye geldiğinde iki Başbakan’ın gizli görüşmesinde garsonların hepsi diplomattı.   Türkiye’de İsrail karşıtlığıyla bilinen en radikal lider Necmettin Erbakan’dı. Onun başbakan olduğu dönemde İsrail ile en büyük hava güvenlik anlaşması yapıldı. Ardından onlarca anlaşma yapıldı.   Türkiye’de ‘One Minute’ çok meşhur bir söz oldu. Çok bilinmez ama dünyada bu cümlenin mucidi bile İsraillilerdir. Nasıl mı? MOSSAD ajanı Peter Zvi Malkin, katil Eichman’ı Arjantin’de yakalarken, sırtına dokunup ‘One minute’ sözünü kullanmış dünya literatürüne bu söz girmişti*1   İsrail devleti kurulduğundan beri İsrail ile hiç ters düşülmedi. Görünürde hep ona karşıyız ama onlara karşı hiçbir strateji veya bir politika üretmeyiz. Arap-İsrail savaşında bile bu durum böyle oldu. 6 gün savaşları olarak bilinen kapışmada İsrail topraklarını 4 kat büyütmüştü. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Arap- İsrail arasında bitmek bilmez kanlı kavganın temelinde Filistinli liderin (Hacı Emin El Hüseyn-i*2) Nazilerle yaptığı göç pazarlığı ile Arapların (Kuteybe) 7. yüzyılın ikinci çeyreğinden 9. yüzyılın ortalarına kadar Hazar Türklerine, Talkan şehrinde yaptığı katliamlar vardır. (Önceki yazılarımda açıkladığım gibi İsrail kurulurken BM. Kürsüsünden Arap temsilcileri İsrail devletinin kurucularının bilinen İsrailoğulları değil Hazar Türkleri olduğuna vurgu yaparak itiraz etmişlerdi.)   İsrail’in istihbarat servisi MOSSAD bile Türkiye’de kuruldu.   İsrail devleti kurulduğundan bugüne kadar tüm hükümetlerimiz İsrail’i kınayan ve Arapların yanında yer alan açıklamalar yapmalarına rağmen İsrail’in genel politikalarına karşı olmadılar.   Derin ve gizli ilişkilerimizi birbirine ekleyerek konu ile ilgili düşüncem; acaba Suriye, Türkiye ve İsrail arasında paylaşılacak mı? Suriye’nin kuzeyi Türkiye’ye, güneyi İsrail nüfuz alanına mı girecek?   GELİYOR GELMEKTE OLAN   Kamuoyumuzun önemli bir bölümü Suriye’yi Irak’tan ayrı tutuyorlar. Türkiye ve ABD, bölge üzerinde anlaşmışlarsa veya anlaşır iseler; ABD, Kerkük’ü Kürt bölgesine dahil eder. Bunu Araplar kabul etmez (BAE ve Katar dışında) Arap-Kürt çatışması kaçınılmazdır. Şu an bile Arap basınına bakılırsa geneli; Kürtleri hain ve işbirlikçi olduklarını söylüyorlar. Araplarla Kürtler savaşırsa normalde Türkiye Kürtlerin yanında duracak ve Arapları kaybedecektir. Tersini yapar Kürtlerin ezilmesini izlerse içeride ve dışarda kader birliği yaptığı, Kürtlerle sorunlarla karşılaşır. Türkiye tercihini yapmak zorundadır. Türkiye, ya Balkanlar ve Kafkasya aksına önem vererek Arapları başka bir güç odağına terk edecek ya da Araplarla ilişkisini güçlendirerek Kürtlerle çatışmayı göze alacaktır. Peki bölgede ABD, İngiliz ve İsrailliler hangi seçimi yapmamızı isterler?   ABD ve İsrail diğer devletlerden farklıdır. İki ülke bir Milletin oluşturduğu devlet değil bir devletin oluşturduğu Millet olarak tanımlanabilir. Devletleri çökerse yeni bir devlet kuramaz, düşen vazo gibi dağılırlar. Konuyla ilgili daha önce onlarca yazıda düşüncemi belirtmiştim. Özetle iki ülke bölgemizde üniter bir yapı istemiyorlar veya isteyemezler. Irak işgal edildiğinde ABD, Irak’ın üniter demokratik bir ülke olmasını isteseydi siyasi alt yapı bugünün tersine etnik ve mezhepsel ayrılığa ve çatışmaya dayanan bir sistemle değil ideolojik farklılıkları olan partiler kurulması planlanır ve üniter yapı içinde mücadelesi sağlanırdı. Onlar bölgede federasyon ve kaos istiyorlar.   TÜRKİYE NE YAPMALIDIR?   Türkiye, ABD, İngiltere, İsrail ve Rusya ile iş tutarak bölgede kendisine gereksiz düşman üretiyor. Eylül 2010 tarihinde TSK’lerine Ergenekon kumpası kurulurken, Rusya ve İsrail Savunma bakanları kritik bir anlaşmaya imza attılar. Bu anlaşmanın en ilginç yanı İsrail’in askeri teknoloji alanında Rusya’yı destekleyeceğini açıklamasıydı. O tarihlerde tüm Türkiye referanduma kilitlenmişti ve birçok kimse bu konuyla ilgilenmedi. Uzay teknolojisinde ABD’de ile başa baş olan hatta biraz önünde olan Rusya, İsrail gibi ufak ve bölgesel sorunları olan bir ülkeden ne alabilirdi? Üstelik İsrail’in baş düşmanı İran, Rusya’nın müttefiki iken. Bu anlaşma bugünlerin bölgede sinir uçlarını kapsıyordu. (Başka bir yazıda bu anlaşmanın Türkiye’ye yansıması üzerine düşünelim)   Binlerce yıldır bu toprakların asli unsurlarından en önemlisi Türkler olmuştur. Bölgede yaşayan halklar, Türklerin kardeşleridir. Her şekilde birleşme, karışma yüzyıllar içinde gerçekleşmiştir. İran’ın bütünlüğünü tehdit eden İsrail’in lehine olan Kürecik Radarı sökülmelidir. Bölgede emperyalizmin kalesi olmuş İncirlik üssünün kullanımına son verilmelidir. Kıbrıs’ın emperyalist ülkelere hizmet veren yüzen gemi olmasına müsaade edilmemelidir. Kısaca Türkiye özüne dönmelidir.   Türkiye tarihte eşi görülmemiş tehdit altındadır. Yönetim korkuya kapıldığı için aklı kullanmayı bırakmıştır. Türkiye’nin geleceği olan 300’ün üzerinde gençleri boykota katıldılar diye cezaevinde tutmamalı, onların geleceğine fişleme yaparak kara leke sürmemelidir. Milleti bir arada tutan hukukun üstünlüğü korunmalı, Asker, Emniyet, Cami, Okul ve Yargının içine siyaset sokulmamalıdır. Askeri okulların, orta ve lise bölümleri, askeri hastaneler (harp cerrahları) yeniden faaliyete geçirilmelidir. Devletin envanterinde olan kayıp silahların peşine düşülmeli, en ufak karışıklıkta meydanlarda kullanılacağı, iç savaş tehlikesini bertaraf etmenin yolu bulunmalıdır. Türkiye’de göçmenler kontrol altında tutulmalı, TSK’lerini ülkesine karşı olası ani saldırıları hızla karşılayabilecek şekilde komuta kontrol birliği ve bütünlüğünün sağlanması, Güney sınırlarımızda tarihi 6. Ordunun bugünden kurulması hayati öneme sahiptir*3.   Hükümet devlet değildir. Bir gün, iktidara gelindiği gibi gidileceği unutulmamalıdır. Kim Milletine faydalı işler yapıyorsa parti ayrımı yapılmadan sahiplenilmelidir. Bu konuda söylenecek tabi ki çok söz vardır. Ancak içerde birbirimizle didişir, ekonomik sıkıntı insanlarımızı cinnet boyutuna getirmişken dışarıdan medet umulması seyirliktir. Ayıptır…   *1. Halk canisi A.Öcalan’ın yakalanışı ve yargılanması Eichmann’ın tıpatıp aynısıydı. Cam bir fanusa konulması, Kurşun geçirmez cam fanus içine mikrofon düzeni kurulması, yanına iki muhafız konulması, diğer tüm ayrıntıların bire bir aynı olması, üstelik bu düzeneğin başka hiçbir yerde uygulanmamış olması tabi ki tesadüftür!   *2. El Hüseyn-i, Kudüs Müftüsüydü ayrıca Teşkilat-ı Mahsusa üyesiydi. Yaser Arafat’ın akrabası olması da Filistin davasında gözden kaçırılan hususlardan birisidir.   *3. Türkiye’nin güney sınırları ötesinde ABD tarafından oluşturulan PKK türevi SDG’ye Türkiye’nin müdahale gücü sınırlıdır. Yapılacak bir harekât, ABD, İngiliz, Kanada, İsrail hava güçlerini ve füzeleriyle karşılaşmak demektir. Türkiye her yönden sıkıştırılırken yapması gereken tüm güney sınırları boyunca 6.ncı Orduyu tertiplemek, topçu ve her türlü füzelerini sınıra yerleştirerek harekât için fırsat kollaması, psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi gerekir. O bölgeye yapılacak erken bir hareket Türkiye’nin ordusunu kırmak, 2nci Sevr masasına oturmak olur.