BİZE BİZDEN YAKIN, BİZİMSE UZAK?
Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir...
Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir..
Hüthüt söze başlar ve Hz. Süleyman'ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söyler. Ama, hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Simurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “BİZE BİZDEN YAKIN, BİZİMSE UZAK” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşların hepsi de Simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama, yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü, kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir..! Örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı ab-ı hayat; tavuskuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânın nefsi kibir ve gurur; doğanın sevdası mevki ve iktidar; üveykin ihtirası deniz; puhu kuşunun aradığı viranelerdeki define; kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki Yûsuf; bütün diğerlerinin de başka başka özür ve bahanelerdir...
Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır. Hüthüt söz alır ve şunları söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir;
"SİMURG, APAÇIK MEYDANDA OLMASAYDI HİÇ GÖLGESİ OLUR MUYDU?
SİMURG, GİZLİ OLSAYDI HİÇ ÂLEME GÖLGESİ VURUR MUYDU?
BURADA GÖLGESİ GÖRÜNEN HER ŞEY, ÖNCE ORADA MEYDANA ÇIKAR, GÖRÜNÜR!
SİMURG'U GÖRECEK GÖZÜN YOKSA, GÖNLÜN AYNA GİBİ AYDIN DEĞİL DEMEKTİR..
KİMSEDE O GÜZELLİĞİ GÖRECEK GÖZ YOK; GÜZELLİĞİNDEN SABRIMIZ, TAKATIMIZ KALMADI!
ONUN GÜZELLİĞİYLE AŞK OYUNUNA GİRİŞMEK MÜMKÜN DEĞİL!
O, YÜCE LÛTFUYLA BİR AYNA İCAD ETTİ...
O AYNA GÖNÜLDÜR; GÖNÜLE BAK DA, ONUN YÜZÜNÜ GÖNÜLDE GÖR!"
Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulurlar. Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır… Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı köşkünü özlemesi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardır..
Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “YEDİ VADİ” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “YEDİ VADİ”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir. Hüthütün söylediği, “YEDİ VADİ ” şunlardır;
İlk vadi, istek; ikincisi aşk; üçüncüsü marifet; dördüncüsü istigna; beşincisi vahdet; altıncısı hayret; yedincisi yokluk/fenâ'dır... Tüm bunların sonunda varılacak menzil, BEKÂ!
Kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler… Ama pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır..
BU SAYILAN ENGELLERİN HEPSİ DE HAKİKÂT YOLUNDAKİ ZULMET VE NUR HİCAPLARIDIR... Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer.
Bütün vadileri aşarak menzil-i maksudlarına yorgun ve bitkin bir hâlde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Simurg tarafından bir görevli gelir… Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır. Bu sırada, Simurg tecelli eder…
Fakat, otuz kuş, "TECELLİ EDENİN!" bizzat kendileri olduğunu; yani, Simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar.. Çünkü, kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Simurg, Simurg da kuşlardır..
Hasılı, otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz… Çünkü, hepsi BİR’dir...
AYNI, ÂŞIKLA, MAŞUKUN AŞKTA; HABİB'LE, MAHBUBUN MUHABBETTE; SACIDLE, MESCUDUN SECDEDE; BİR OLMASI GİBİ…
Bu sembolizmada; kuşlar sâlikleri, kılavuz Hüdhüd kuşu mürşidi temsil eder. Sîmurg (otuz kuş), yani Anka ise, Allah’ın zuhûr ve taayyünüdür...
Ferîdüddîn-i Attâr.. Mantıku’t-Tayr/Kuş Dili..