CIA'NIN GLADYOSU NASIL ÇALIŞIR?
CIA’NIN GLADYOSU NASIL ÇALIŞIR? SÖZÜN BİTTİĞİ YER; ABD’Lİ DİPLOMATIN SİLİVRİ’DE İLKER BAŞBUĞU ZİYARETİDİR. Yazan Mustafa DÖNMEZ Stagem numaralarını çok iyi kullanırlar. Olmayandan olanı meydana getirmek/yaratmak. Yani bir hiçten bir şey yaratmak. Bir sahte tehlikeyi öylesine sahnelemeli ki, rakibin dikkati, ardından gelmekte olan gerçek tehlikeyi sahte tehlike sayacak şekilde çelinmiş ve rakibi herhangi bir savunma önlemi almadan kurban durumuna düşürülmüş olsun. Bir sahte senaryo ile düşmanın gerçeği başka türlü algılamasını sağlamak ve bu suretle avantaj elde etmek. Uydurma haber yaymak. Düzmece bir şeyi gerçekmiş gibi göstermek ortalığa söylentiler yaymak, tevzirat ve yalan kampanyaları açmak. Karalama taktiği gütmek. Bir sivrisinekten fil yapmak yani abartma ve yönlendirme manevrası… Türkiye Cumhuriyeti kurumlarını örümceğin ağı gibi sarmasına izin verilen FETÖ; CIA’nın ve Pentagon’un başarıyla uyguladığı ve ajanlarına kurs verirken ezberlettiği taktikleri birebir kullandı. Faaliyetlerine, hemen her olaya bu şablonla bakıldığında gerçeklerin önemli bir bölümü ortaya çıkartılır. CIA'nın gözdesi Gladyo’nun eylemleri arasında Machiavelliz’in her türü mevcuttur. Rejim aleyhtarı yazar Georgi Markov'u önce Londra'ya kaçırtmışlar sonra da ülkesindeki siyasi düzeni kötülemek propagandası amacı ile öldürmüşlerdir. Bir de Hollywood vari "öldüren şemsiye" mizanseni hazırlayarak suçu önce Rus gizli istihbaratına, o tutmayınca "döndür kazı yanmasın" misali ülkesinin gizli servisinin üzerine atmışlardır, böylece "küçük adamların çoktan unuttuğu "psikolojik savaşın senaryolarından birini sahnelemişlerdir. İş böyle olunca, eğer rejisörlerin senaryolarının anahtarlarını çözemezseniz, her seferinde aynı filmi bıkmadan-usanmadan ve bile-bile seyrettirirler insanlara, yalnız aktrislerini yenilemek suretiyle! Ama rollerini çok sevenler, başrolü kimseye kaptırmamaya da çalışabilirler. Buna aldanan seyirciler ise bir daha aynı filmi görmeyeceklerinden çok emindirler işte, sorgulamayan insanlara zokayı yutturmanın "püf' noktası burasıdır ... Kitlelerin bilinçlerinin bulandırılmasında görevli; çağımızın "Bia ve Kratos"ları siyasetçiler ve medya kalemşorları karayı ak yapacaklardır. Dünya üzerinde Zeus ile Prometheus arasındaki kavga sürdüğü müddetçe daima akbabalara da iş düşecektir. İşte, bu akbabalar sürüsü de emperyalizmin, mason-sionizminin Gizli Ordularıdır. Gönderdiği şifreli mektubu deşifre edilen İngiliz Gizli Servisi Şeflerinden Amiral Thomson diyor ki, “Ey, Eski Dostum! Bizi korkutan Ruslar değil, İngiliz Halkının yaptıklarımızı bilmesidir." Gladyo; Ergenekon kumpasında devletin yurtsever insanlarını, Gladyo olarak göstererek Milleti kandırmayı bu taktikleri uygulayarak başardı. Yalanları, komploları çok sonra ortaya çıktı. Sorulması gereken soru şudur? Kumpas ortaya çıktı ise kumpasçılar yakalandı mı? Kumpasın hazırlanmasında en temel işlevi yapan savcıların tamamı beraat etmiş ise Gladyo şimdi nerededir? -O görevi başındadır… Bir önceki ABD büyükelçisi Türkiye’den ayrılırken verdiği beyanatta, Türkiye’de bir süredir olay olmuyorsa bizim sayemizdedir’ demişti. Büyük itiraftır... Keza geçen hafta ABD’li Albay Douglas McGregor katıldığı bir yayında Türkiye’ye yönelik açıklamalarında, ‘Suriye’de PKK ve diğer örgütleri Türkiye’ye saldırması için savaşa hazırladıklarını’ söyledi. Milli savunma Bakanımız Yaşar Güler altı gün önce açık bir şekilde, ‘ABD aklımızla alay etmesin. Yapılanların farkındayız’ dedi. Gladyo, Türk Milletini birbirine dargın, kavgalı hale koymaya başladığı yerden devam ediyor. Büyük paylaşım savaşı öncesi iç cepheyi bölmek için uğraş veriyor. Türkiye’de belki de en başat gerçek konu budur. Ortaya çıkarılır mı? Tüm yazılarımın görsel basında yaptığım programların amacı budur. Amerikan medyasında önemli bir yer tutan ‘Bloomberg’ önceki gün, ‘Türkiye’de iç çatışma çıkacak öngörüsünde bulundu. Böyle bir öngörü kara propaganda olabilir ancak bir iç savaşta devletin tüm kurumlarının siyasallaştırılmış olması yangını büyütecektir. Özellikle TSK’nin dokusuyla oynanması; liyakat sisteminin ve komuta kontrol birliğinin bozulması istenilen yer ve zamanda büyük zafiyetleri ve perişanlıkları getirebilir. Yapılması gereken aslında o kadar basittir ki. Her şey dönüp dolaşıp en tepedeki kişilerin kararına kalıyor. Yapabilirler mi? İmkânsız değil ancak Zor… OYUNU BAŞLAYAN, BİTİRDİ. Garip bir şekilde, Ergenekon davasını başlatan, bitirdi. Haham; Tuncay Güney. İddianame onun ifadelerine dayandırıldı. Sonra da ‘beni kullandılar. Anlattıklarımın hepsi düzmece, yalandı. Allah beni affetsin’ dedi. O şimdi Kanada’da ‘Haham’ olduğu Sinagogda işlediği günahları için her gün dua ediyor. (Kendi sözleridir) Her komplo bir gün ortaya çıkar ancak binlerce yıl önce savaş sanatının ustası Sun Tzu; ‘’Stagemlerden baktığınızda oyunun ta başında galibi ve mağlubu görürsünüz’ der. Stagemler binlerce yıldır hiç yanılmadı ve İstihbaratçılara ve subaylara bugün de öğretilen ders konusudur. Bizler ülkede bir avuç insan tehlikeyi en başından gördük. Açıkladık. Ateşlere atıldık, yandık, telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşadık. Ders çıkarıldı mı? Kesinlikle hayır. Ders çıkarılmış olsa 15 Temmuz hikayesi yazılır mıydı? Bugün CHABAD’ın hizmet erleri değişik kılıklarda görevleri başında olmaz, yeni kurgularda sahneye çıkamazlardı. SÖZÜN BİTTİĞİ YER; ABD’Lİ DİPLOMATIN SİLİVRİ’DE İLKER BAŞBUĞU ZİYARETİDİR. Ergenekon kumpası mağduru Genelkurmay başkanı, İlker Başbuğ cezaevindeyken kendisine ABD’nin Avrupa’daki Kuvvetler komutanı James Stavridis tarafından kaleme alınmış bir mektup diplomat vasıtasıyla kendisine veriliyor. Cezaevi ziyaret salonunda gerçeklenen görüşme iki saat sürüyor. İlker Başbuğ diplomata, ‘Benimle ilgili verilecek hüküm, Türk demokrasisinin test edilmesi anlamına gelecek. Hüküm giyersem bu Türk demokrasisinin öldüğü anlamına gelir’ demiş. Cezaevinde iken öğrendiğim bu iddia doğru ise Komployu başından itibaren hiç görmemiş, anlamamış. Savaş sanatındaki, Stagemlerden de habersizmiş. Nitekim bu görüşmeden birkaç hafta sonra kendisine ömür boyu hapis cezası verildi. Gladyo’nun yayın organı Taraf gazetesi, diğer gazetelerdeki uzantıları ve CHABAD’cılar sevinç çığlığı attılar. Hakkını vermek isterim. Halk arasında söylenen, ‘Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamadı’ sözü İlker Başbuğ için söylenmiş gibidir. Ayrıca Stavris’in mektubunu getiren Amerikalı diplomat; ‘’her suçlu suç mahalline mutlaka geri döner ‘’sözünü de gerçek kıldı. Bilgi gücün anahtarıdır. Bilgi'ye giden yol gerçekten geçer. Yoksa, bizim "dezenformasyon’’ (yanlış bilgilendirme) dediğimiz ustaca hazırlanmış tuzağa düşülür. "dezenformasyon", Sibernetik eylemin kavramıdır. Bu davranışı ile basit hileden içeriği açısından ayrılır. Eğer, özünü kavrayamazsanız; tezahürünüde teşhis edemezsiniz. Hile, günümüzde de savaş sanatının en önemli taktiğidir. Dezenformasyonun işlerliğinin can alıcı noktası şudur: Eğer bir toplumda "yazınsal çürüme" var ise, buna koşut olarak "okur-yazar cahillik" gelişir, bu da "tapınmacıları, sahtekarları, şizoid eğilimleri, kısır entelektüelleri, gizli nihilistleri" egemen kılar. Bu yozlaşmış kitle daima hileye açıktır. Çünkü, kendileri de hilekardır! "Bütün saklı kurnazlıkları" görmeden gerçek kavranamaz. Bunun içindir ki, Çinli bilge Lingyuan; "Doğruyu bir kenara atıp gerçeğe karşı geldiğin zaman, zararını görmezsin, fakat zamanla yok olursun" demiştir. ("Liderlik Sanatı" Zen Dersleri. Anahtar yay. 1993. s.62). Buna en son örnek Suriye Devlet Başkanı konuşmasında, ‘İkili görüşmelerde Türkiye’nin Suriye’den askerlerini çıkartsın’ şartım yok diyor. Ancak yazılı ve görsel basınımız tersini yazıyor. Evet, "gerçek ayrıntılarda gizlidir". Ergenekon kumpasında kim kimlerle birlikte yol alıyordu. FETÖ’ne istediği her imkânı verenler onlara yar ve yardımcı olanlar, menfaat çatışmasından sonra onları yargılamaya dönmüşlerdi. "Gerçek ayrıntılarda" yattığı gibi, diğer bir deyişle "ayrıntıların bütünü de gerçektir". Ayrıntıları önemsemeyenler asla gerçeğe varamazlar. Ya da tam "gerçeği" bulduklarına inanmışlar iken, bilgi-bilimsel gerçeğin şoku ile karşılaştıklarında şaşkın "ördek"e dönerler ... Japon savaş sanatı ustası Miyarnato Musashi, "Beş Çember Kitabı’nda stratejiyi öğrenmek isteyenlere kendi Yol ilkelerini sayarken yedinci sırada " görülmeyen şeyleri algıla" ve sekizinci sırada da "en küçük ayrıntıyı dahi önemse" diye yazıyor. Ayrıca şunu da vurgulamak zorunludur ki, ayrıntıları gözlemlemede en büyük düşmanımız duygusallıktır. "Aşırı İnsancıllık" demek de olan "duygusallık", olayları olduğu gibi değil, olmasını istediğimiz gibi algılamamıza yol açan öznel bir enerji düşümüdür. Bundan dolayı, Nesnel-Gerçekliğin zorunlu somut yaklaşımından doğan disiplinler hareketleri karşısında, kendilerine duygulanma yönünde yol verenler, daima tuzağa düşmeye ve yenilgiye mahkumdurlar. "Öğreti ve bilime nasıl uyum sağlayacağını bilmeyenler, biçimlere saplanır kalır ve duygulara gömülürler" (Zhangtang. "Liderlik Sanatı". s.58). Kısaca duygusallık, gerçeğin kanseridir. Başka bir açıdan da ayrıntılarda gizli olan gerçeklerin açıklanmasında amansız bir "deli" olanlar, her zaman "komplo teorileri üretmek" ile suçlanmışlardır. Neyse ki, tarih de her zaman spiral-periodik bir sürecin sonunda bu "deli"leri doğrulamıştır. Fakat, "resmi tarih “in "akıllıları da yine her zaman bunu "görmemezliğin-suskunluğu" ile geçiştirmişlerdir. İşte; bu açıdan, haber alma/istihbaratın bir komplolar manzumesi içinde incelenmesi zorunluluğu doğmaktadır. Sonuç olarak; Savaş kapımızda. Bir önceki paylaşım savaşında dünya nüfusunun yüzde 80’ini oluşturan yaklaşık 60 ülkeden 50 milyon kişi insanlık tarihinin en acımasız savaşında alevlerin içinde yok olup gittiler. Avrupa ve Asya kana boğuldu. 27 milyon kişi cephelerde can verdi; yaklaşık bir o kadar da cephe gerisinde. Bunların 20 milyonu Sovyet yurttaşıydı, 250 000’i Amerikalı, 6 milyonu Polonyalı, 1,7 milyonu Yugoslav, 850 000’i Fransız ve 738 000’i Britanyalıydı. Ölen 50 milyondan başka, 35 milyon kadar da sakat kaldı. Türkiye’nin geleceğini elinde tutan siyasal İslamcı kitle iç cepheyi bütünlükte kavramaktan uzak duruyor. Dış politika pratikleri, büyük stratejiye dair ipuçları verir. Türkiye’nin bugünkü koşullarda büyük stratejisinin ne olduğunu bilen de görünmüyor. Oysa, Askerî taktikler ve stratejiler, politik amaçları görünür kılan büyük stratejinin hizmetindedir. Büyük strateji, devletlerin veya devlet-dışı aktörlerin uluslararası ilişkilerdeki temel yönelimleridir. Bu yönelimler, kuşaklar boyu süreklilik arz etmeli ve gündelik siyasetten özerk olmalıdırlar. M. Kemal Atatürk’ün tarih boyunca Türk katliamları yapan Araplarla ilgili vasiyetinin zıttın da oluşturulan politikalarla devlet yönetilmektedir. Devleti yönetmek, pek çok alt düzeyde sürecin ve faaliyetin idare edilmesini getirmekte, ülkemizi çatışmanın içine çekmektedir. Yahudilik bir ırk değildir. TBMM’de ayakta alkışlanan Mahmut Abbas daha önceki konuşmalarının birinde İsrail’den bahsederken, ‘bunlar tarihteki İsrailoğulları değil Hazarlar’ demişti. Filistinliler tarih boyunca Türk düşmanlığı yapan ve bu politikalarını uluslararası arenada sergilemekten çekinmeyen bir milletin çocuklardır. Kıbrıs davasında Rumların, Ermenistan meselelerinde Ermenistan’ın yanındadır. Bugün insanlık dışı katliamlara maruz kalmalarına sessiz kalınmaması yerinde ve doğrudur. Ancak İsrail’de yaşayan, CHABAD’a ve Netanyahu Hükümetine direnen Türk Yahudileri de görmek gerekiyor. Bunu görmemek Türk birliğine yapılacak yıkıcı bir harekettir. Nitekim iki ayrı devlet tek millet olduğumuz kardeş Azerbaycan İsrail politikasında Türkiye’den ayrı düşmüştür. Unutulmamalıdır ki Ortadoğu ülkeleri içinde tek Atatürk büstü, Atatürk Caddesi, Atatürk ormanı İsrail’dedir. Hiçbir dönemde Türk bayrağı İsrail’de yakılmadı. Türkiye’nin taraf tutması, arabuluculuktan uzaklaşması esasen Filistinlilerin aleyhine bir politikadır. Ayrıca, İsrail’in en büyük politik düşmanları olan Irak, Libya ve Suriye’nin parçalanması, Türkiye’nin uyguladığı yanlış politikalarının sonuçlarıdır. İsrail’i yöneten Siyonist CHABAD’cıların uygulamalarına bakıp Türk Yahudilerini yok saymak, Türkler Müslüman’dır demek, Türk birliğini sabote etmektir. Önceki yazılarımda bahsettim; dünya üzerindeki tüm inançlarda, Türklerin oranı yüzde 79’dur. Ayrıca Filistin’de katliam yapan CHABAD’cı Netanyahu çetesine karşı sokaklara çıkarak İsrail’de gösteri yaparak direnenlerin önemli bir bölümünün Türk Yahudileri olması, bunu Türkiye’deki siyasal İslamcı ve kriptoların görmemezlikten gelmesi düşündürücüdür… Ocak 2023’ten beri Süleymaniye lideri Bafel Talabani Türkiye’nin tüm ikazlarına karşın PKK ve türevlerine verdiği desteği sürdürüyor. İran molalarının korumasında, ABD ve Ruslarla sıcak ilişkileri var. İran ile ortak sınırlarındaki tünellerde PKK’lı hasta ve yaralıların bakımı ve tedavilerini, lojistik desteklerini açıktan sürdürüyorlar. Türkiye teröre yardım ve yataklık eden Bafel Talabani ve ekibine bir şey yapamaması cüretlerini artırmalarına sebebiyet veriyor. Gelinen noktada ABD; bölgede ortak Peşmerge birliği kurulacağını açıkladı. Türkiye bindiği dalları keserek bir bilinmez yıkıma, dolu dizgin gidiyor. Gidişatı tersine çevirmek zor mudur? Bir sonraki yazıda inceleyelim.