DİJİTALLEŞEN SINIRSIZ DÜNYADA ALIŞVERİŞ HASTALIĞINDAN KURTULMAK?
Toplumların bilgi ve bilgelik birikimleri, tüketim değil üretim bağımlılarıyla zenginleşir. Alışveriş ihtiyaçları karşılamaktan, istekleri karşılamaya dönüşünce bağımlılık başlar. Toplumlarda alkol bağımlığı gibi, alışveriş bağımlığı da yıkımları hızlandırır...
Dünyanın dört bir yanını, etkisi altına alan alışveriş ekonomisinde, yerel ve küresel kuruluşlar, insanların kararlarını etkilemek için, değişik pazarlama yöntemlerine başvururlar. İnsanları satın almaya ikna etme yöntemleri arasında indirimli satışlardan, “hemen al sonra öde” ve “bir öde üç al”diyen vadeli ödemeler ilk sıralarda yer alır. Onları göz yanılmalarına dayanan, aldatıcı uygulamalar izler.
İşletmeler fabrikalarında üretim yaparlar, alışveriş merkezlerinde markalarını satarlar. Onlar satışlarını arttırabilmek için, yanıltıcı tanıtımlardan, ürünlerin değerini abartan sunumlara kadar, her yöntemden yararlanırlar. Normal fiyatların mevsimlik satışlarla ucuz gösterilmesi, en çok başvurulan yollardan biridir. Birbirini tamamlayan ve birlikte satılan, iki üründen birinin fiyatı düşük tutulurken birinin fiyatı yüksek tutularak kazançlar düşürülmez.
Tüketim ekonomisinin ana vatını olan Amerika’da, gerekli gereksiz durmadan mağaza mağaza dolaşarak, alışveriş peşinde koşmak, bir hastalık olarak kabul edilir. Üreticilerin yanıltıcı pazarlama yöntemleriyle, özendirdiği alışveriş çılgınlığı, sel suyu gibi Amerika'dan bütün dünyaya yayılmıştır. Erich Fromm’un "Olmak ya da Sahip Olmak" kitabında, vurguladığı gibi, insanlar birbirlerinin ne bildiklerine değil, nelere sahip olduklarına bakıyorlar.
Ekonomik ve kültürel hayatın sürükleyici eylemi alışverişi bir hastalığa dönüştüren, insanları durmadan bir şeyler satın almaya zorlayan, kışkırtıcı ortamlar ve alınması gereken önlemler, bütün dünya üniversitelerinde araştırılıyor. Hastalığı önleyici ilaçlar ve tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Stanford Üniversitesinde yapılan bir araştırma, alışveriş hastalarıyla birlikte, tüketim ortamının özelliklerinin, altı ana başlık altında toplandığını ortaya koymuştur.
1. Alışveriş hastaları kafalarında sürekli bir şeyler satın alma düşüncesiyle dolaşırlar.
2. Hastalar gece gündüz bir şeyler satın almayı düşündükleri için, genellikle ihtiyaçları olmayan şeyleri alırlar.
3. Tüketimi arttırmak için, işletmeler gerçek ihtiyaçlardan daha çok, yapay ihtiyaçlar üreterek, herkesi sürekli bir şeyler almak zorunda bırakırlar.
4. Gereksiz alışveriş insanların banka kartlarıyla, borçlanmasının büyümesine yol açar.
5. Sürekli satın alma peşinde koşanlar, aile huzurunu bozarak toplumsal çözülmelere hız kazandırırlar.
6. Kendilerini alışverişe kaptıranlar, alışveriş merkezlerine gitmezlerse huzursuz olurlar.Alışverişlerin bir bağımlığa dönüştüğü, sahip olma yarışının, her alanı kuşattığı toplumlarda, hayatın kalitesini arttırmayan, ekonomik ve kültürel zenginliğe katkısı olmayan, ürünlerin alınması ve satılması büyük önem kazanmıştır. Savurganlığı akıl almaz boyutlara ulaştıran alışveriş bağımlıları, toplumların yapıcı gücünden daha çok, yıkıcı gücünü özendiririyorler. Satın almaya olan tutkunluk, insanların tasarruf güçlerini dinamitleyerek, varlık içinde yokluğa sürüklüyor.
Toplumların bilgi ve bilgelik birikimleri, tüketim değil üretim bağımlılarıyla zenginleşir.
Alışveriş ihtiyaçları karşılamaktan, istekleri karşılmaya dönüşünce bağımlılık başlar.
Toplumlarda alkol bağımlığı gibi, alışveriş bağımlığı da yıkımları hızlandırır.
Kaynak Nazif Gürdoğan