DRAU Faciası?
Rusya Müslümanlarının 'Boraltan' kadar bilinmeyen elim "DRAU Faciası'...
Alman orduları (bilindiği üzere) II. Cihan Harbi’nde Kırım’a ve Kafkasya’ya kadar geliyorlar. Almanlar, Sovyet ordusundan esir aldıklarını ve kendileriyle birlikte Ruslara karşı savaşan Müslümanlardan arzu edenleri geri çekilirken aileleriyle birlikte yanlarında götürüyorlar. Ruslara karşı mücadele edenlerin tercih hakkı yoktu, çünkü yakalandıkları yerde zaten katledilecekleri için meçhule doğru yola çıktılar. Savaş bittiğinde Sovyet saflarında savaşanlar göğüslerinde madalyalarıyla evlerine döndüklerinde köylerini ve kasabalarını boş buldular, çünkü aileleri 1944’te Sibirya ve Orta Asya’ya tehcir edilmişlerdi ve onlar da gönderildiler. Tehcire maruz kalanların özellikle Kırım Tatarları, Karaçaylılar ve Çeçenler olduğunu ayrıca belirtmeliyim.
Almanlarla birlikte çok zor şartlarda, çoluk çocuk yollara dökülenler ekseriyetle yürüyerek, hastalarını ve çocuklarını sırtlarında taşıyarak binlerce km yol katediyor ve Orta Avrupa’ya ulaşıyorlar. Buna yakınen bildiğim misal dedemin yakın dostu, Karaçay Türkü merhum Ahmet (Abayhan Ahmad) amcadır. Zayıf düşen hanımını binlerce km yürüyerek Avusturya’ya kadar taşıdığını bizzat anlatmıştı. Teyze bu zorlu seyahatten dolayı ömür boyu romatizma illetini çekmişti. Kızı Eliza Abla Avusturya’da, oğulları Mehmed Ağabey İtalya’da ve arkadaşım Erol Eskişehir’de doğmuş. Bilvesile Amerika’ya selamlar.
Not: Almanya’da yaşadığımız yıllarda pederim merhum Türkiye’den dönerken Ahmet amca da beraber gelmişti. Yoldayken Avusturya’da tabancasını toprağa gömdüğünden bahsetmiş. Arıyorlar, gömdüğü yeri bulup çıkarıyor. Bu da Kafkaslıların silah sevgisinin tezahürü olsa gerek.
Gelelim DRAU mevzuuna…
Alman ordusu ile Kırım ve Kafkasya’dan Avrupa’ya gelen 13-14 bin kişiden bahsediliyor ve bunların mühim bir kısmı (tahm. 10.000) müttefik güçler tarafından Avusturya’da Drau kasabası / Drau nehri yanına kurulan geçici kampa yerleştiriliyor, lakin burası esir kampı gibi düşünülmemeli, herkesin özel eşyası hatta silahlarına bile dokunulmamış. Malum, Sovyetler Birliği savaşı kazanan müttefik ülkelerden biri. Yalta konferansı yapılıyor ve Stalin, Sovyet vatandaşı olan bu kişilerin iadesini istiyor ve diğerleri kabul ediyor. Bu karar kampta büyük infiale sebeb oluyor, çünkü herkes iade edildiklerinde öldürüleceklerini biliyorlar. Bir grup, kamptan çıkmak için asayişten mesul olan İngiliz askerleriyle silahlı çatışmaya giriyor. Bazıları ise kendilerini tereddüd etmeden çoluk çocuk Drau nehrinin azgın sularına atıyorlar.
Resim: Drau anıtı
Bu vakalarda bir hayli ölen olmuş. iade edilecek grubun (tahm. 7.000) Rusya’ya nasıl nakledileceği görüşülüyor ve mevsim şartlarına göre en uygun güzergahın trenle Türkiye üzerinden olduğuna karar veriliyor. Yapılan diplomatik görüşmeler neticesinde sağ kalanların trenle Türkiye topraklarından transit geçmesi o zamanki hükumet tarafından kabul ediliyor. 28 Mayıs 1945’te tren vagonlarına bindirilen insanlar Türkiye'den geçeceklerini duyunca bunlar din kardeşimiz, nasıl olsa bizi bile bile ölüme göndermezler diye seviniyorlar. Kars'a yaklaştıkça ümitlerini yitirenler Ruslara kalmasın diye yüzük, kolye, küpe gibi değerli eşyalarını trenden dışarı atıyorlar. Sınırdan geçtikten sonrası malum. İnsan kaybı yönünden bakılınca bu elim hadise Boraltan köprüsünden çok daha iç yakıcı değil mi?..
Metni ezbere yazdım! Ola ki rakamlarda yanlışım varsa lûtfen yorumunuzda yazın ki düzelteyim.
Kaynak:Abdullah Zeki Taşlıca