Ekonomik Dipnotlar?
Ekonomik Dipnotlar, Gündüz Demirhan yorumudur...
Özel Haber/Gündüz Demirhan/Ülke Postası
(Bu yazdıklarının hiç biri, Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetinde yaşanmamıştır.)
Yıl 1999...
Tacirler Menkul Değerlerde, imkb üye temsilcisi (broker) olarak çalışıyordum. Borsada, banka ve aracı kurumların işlem hacmine göre, her altı ayda bir temsilci sayısı artar veya azalırdı.
Dolayısı ile şirketler arası çalışanlarda da bir sirkülasyon olurdu.
Böyle bir dönem sonunda, bir akşam, Hayyam Garipoğlu'nun Sümerbank'ının aracı kurumu olan, Sümer Yatırım'a gidip görmek istemiştim.
Ayazağa İşmerkezi 18. kat...
Günah mı bilmem ama haliyle o kadar kat, (Allah affetsin) asansörle çıktık. (Zaten o zamanlar, bugünkü asansör muhabbeti de yoktu.) Ancak, yukarı çıkarken bindiğimiz asansörde (İzel, Çelik, Ercan grubundan) İzel de vardı. Laf aramızda çok çirkin bir kızdı.
Borsa'da seans saat 16'da bitiyordu. Şirket merkezinde çalışanlar ise 18'e kadar çalışırdı. Bizi yani brokerleri saat 10-12 ve 14-16 arası çalışan, ayrıca yüksek maaş alan ayrıcalıklı ve kibirli birileri olarak gördüklerinin farkındaydım.
Aslında öyleydik te...
Sümer Yatırım seans salonunda oturuyorduk. Genel müdür odası yazan yerin önünden bağırma sesleri duyduk... Herkes susmuştu.
Bağıran genel müdürdü.
Bayağı bir hakaret saydırmıştı.
Gerekçesini bir süre sonra ablası bizim şirkette çalışan Selma isimli dealer kızdan öğrenmiştim.
Suç?
Koyu renk takım elbise ve siyah ayakkabılı bir kıyafette, beyaz çorabın farkedilmiş olmasıymış.
1995-2001 borsacılık yıllarımda, bir daha böyle bir bağırma görmedim.
Gerçi bir ara imkb'de, Tansu Çiller, Deniz Baykal ve Ufuk Söylemez'i yuhalamıştık ama öyle şeyimizi yırtarcasına bağırmamıştık.
Bir daha, beyaz çorap ta giymedim. Demek ki mesele çok ama çok önemliydi. Sanırım, beyaz olmasından ve çabuk kirleniyor olmasındandı ki, istenmiyordu.
Sümer Yatırım, Ak Yatırım ve Eti Menkul Değerler arasından seçimimi, en yüksek maaş veren Eti'den yana kullanmıştım. (Sonra oraya devlet el koydu. Ben işten çıkartıldım. Trafik kazası ve bir yıl sağ kolumu kullanamadım.)
O günden sonra, Sümerbank ve Hayyam Garipoğlu hep takibimde oldu. (Son 5 yıldır hiç haberim yok.)
Petrol Ofisini ilk alan da oydu.
Sonra elinden geri aldılar.
Hakkında çok ilginç hikayeler vardı.
Kimine göre Cezayir asıllı müslüman, kimine göre Endülüs kökenli bir Yahudi...
Ama her ne olursa olsun kafası para konusuna çok iyi çalışan biri olduğuna inanıyordum.
Bir defasında, Çeçen militanlarca kaçırılmıştı... Üç ay rehin tutuldu. (Hemen google amcaya sormaya kalkmayın, bilmez.)
Rivayete göre kurtarılmasında katkısı bulunan Alaattin Çakıcı, bu olaydan sonra bir süre düzenli ödemesini aldı. Aslında rivayet değil, ödeme alan vekil kişinin kardeşi ile aynı şirkette çalıştım. Biraz da oradan biliyorum.
Neyse, ayrıntı çok...
Hikaye uzadıkça uzar.
2000 yılına gelelim..
Bankalara teker teker el konulurken, bir gün Sümerbank adını duyduk. Siz belki şaşırmadınız ama ben çok şaşırmıştım. Hem de çok...
Bu arada şunu iyi bilelim.
O bankalara el koyma olaylarında gerçekten batık sadece beş banka vardı ve onlardan da ikisine el konulmadı. Bunu her türlü ispatlarım. El konulmayan bankalar, Mesut Yılmaz'ın Tekstilbank'ı ve Aydın Doğan'ın Dışbank'ı idi. Bu iki banka da, o dönem aylarca maaş ödeyemediler.
Öyleyse bankalara neden el konulmuştu?
Söyleyeyim.
Deprem yardım paraları ile memur maaşı ödeyen hükümet, kaynak arayışında idi.
Günah almıyorum.
Tahmin etmiyorum.
Net rakamlarla söylüyorum.
Sümerbank'a, tahvil ve bono artısı fon olarak 600 milyon dolar iken, el konuldu. Bu veriler MB'nin yayınladığı resmi raporlarda da paylaşılmıştı. Devlet iç borçlanma tahvil ve bonoları borsa işlemleri ile alınmıştı.
Bankalara el konulurken, neden hiç bir banka sahibinin mal varlığına el konulmadı sanıyorsunuz?
Basit bir kanun çıkarmak o kadar da mı zordu?
Diyeceksiniz ki...
Banka sahipleri niye sustu?
Çünkü, paranın kazanıldığı yöntem de temiz değildi. (Bu konu, çok uzun ve iyice anlatılması gereken ayrıntılar içermektedir.)
Nedense aklıma geldi bu konular.
Bir de Cem Garipoğlu meselesi var.
Bir baro başkanının savunduğu ve şu sevgilisini öldürdüğü iddia edilen, zengin züppe çocuk hikayesi...
Şahsi fikrimdir. Konu ile ilgili medyada yazılan ve çizilen hikayenin tamamı yalandır.
Tamamı varsayımdır.
Belki bir tek doğruya yakın cümleyi Münevver'in babası Süreyya Karabulut kurmuştu.
"Ben bütün bunları tek kişinin yaptığına inanmıyorum. Hele bir çocuğun yaptığına hiç inanmıyorum."
Ben de inanmıyorum.
Çünkü Hayyam Garipoğlu kendine emanet edilen, Malki'ye ait paraların tamamını teslim etmemişti.
Bir şeyle tehdit edilmesi gerekiyordu.
Kaçırmalar filan etkili olmamıştı.
Ve daha neler neler...
En namuslu bildiğimiz gazeteciler en şerefsizleri idi... Onlardan da şahit olduklarım var.
Vel hasılı kelam... Uzun oldu.
Allah helalinden kazanıp, sağlıkla yemek nasip etsin.
Müslümandan haram lokma uzak olsun.
Haram lokma, dua ile gideceği yer arasında perdedir.
Selam ve dua ile kalın.
Özel Haber/Gündüz Demirhan/Ülke Postası