İstenmeyen kişiler mi, istenmeyen "şahsım" mı?
10 ülkenin Kavala'yı serbest bırakın bildirisi gerçekten, Erdoğan'ın ekmeğine yağ mı sürer? Yoksa dünyanın 10 güçlü ülkesi, Kavala bildirisiyle Erdoğan'a mesaj mı vermek istedi? Bülent Mumay'ın yorumu…Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan #39;ın, Osman Kavala ile ilgili AİHM kararının uygulanmasını isteyen büyükelçiler ile ilgili çıkışı -şaşırtıcı olmayan şekilde- büyük yankı yarattı.
Erdoğan'ın, 10 ülkenin büyükelçilerini "istenmeyen kişi" ilan etme talimatının ardından farklı yorumlar geldi elbette. Ama gerek içeride gerekse dışarıda yapılan en yaygın yorum; Erdoğan'ın ekonomik krizi unutturmak, siyasi sıkışmışlığı bertaraf edebilmek için gündemi manipüle etmeye çalıştığı… Ancak aralarında ABD ve Almanya'nın da bulunduğu 10 Batılı ülkenin bu adımı neden attığı ve sonucunun kime yarayacağına ilişkin yorumlar pek ortak değil.
10 ülke niye bu adımı attı?
Öncelikle büyükelçilerin Kavala açıklamasının; yaratacağı yankı ya da Ankara'nın tepkisi hesaplanmadan yapıldığını düşünmek pek mümkün değil. Avrupa Birliği'nin, ABD seçimlerinin ardından özellikle Türkiye konusunda atılacak adımlar için Biden yönetiminin dümene geçmesini bekleyeceğini açıkladığını unutmamak gerekiyor. Biden'ın Ankara'nın ısrarlı taleplerine rağmen, NATO toplantısı için ABD'ye giden Erdoğan'la görüşmediğini; S400 krizinde gram taviz vermediğini, Halk Bankası davası gibi kritik meselelerde milim esnemediğini de… Bu veriler ışığında, elçi krizine ilişkin olarak New York Times'ta yayınlanan "Bildirinin itici gücü Biden" minvalindeki haber, bildirinin bir anlık insan haklarına ilişkin açıklama yapma hevesinden fazla olduğunu ortaya koyuyor.
Zamanlamada anketlerin etkisi
Erdoğan'ın restinin ardından Avrupa başkentlerinden gelen ilk yorumlar da, bildirinin yanlışlıkla ya da sadece Biden'in talebiyle hazırlanmadığını ortaya koyuyor. Geri adım atmak bir tarafa, "Türkiye'ye çağrı yapmaya, ortak değerlerimizi savunmaya devam edeceğiz" açıklamaları geldi. Yayınladıkları bildiri nedeniyle kovulmak istenen elçiler de, el yükselterek "Kavala serbest bırakılmazsa Türkiye'nin ağır yaptırımlarla karşılaşması kaçınılmaz" dediler. Bu arada Batı'nın Kavala bildirisiyle başlayan krizde "elini korkak alıştırmaması"nın arkasında, Erdoğan ve partisinin oylarındaki zayıflamanın da etkisi olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
Kavala bildirisi Erdoğan'a yarar mı?
Pekib bu kriz, anketlere göre düşüşteki Erdoğan'a can simidi olur mu? DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Erkan Arıkan'a göre "Kavala bildirisi Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürdü." Alman basınının etkili gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'a göre de, "Bu haksızlığı (Kavala'nın tutuklu kalması) ortaya koymak için diplomatların bildirisine ihtiyaç yoktu. (…) Bu durum Erdoğan'ın avantajına olacak." Bugünkü kriz, bundan 4-5 yıl önce yaşanıyor olsaydı; yukarıda sıraladığım yorumların bir karşılığı olabilirdi. Erdoğan'ın her seçimden önce oylarını konsolide etmek için Batı karşıtlığını kaşımasının işe yarayacağından söz edebilirdik.
Restleşme ile gelenin fazlası gidebilir
Ancak bugünün çok önemli iki farkı var. Birincisi; Erdoğan gücünün zirvesinde değil, aksine serbest düşüşte. İkincisi, Türkiye her gün etkisi daha da artan bir ekonomik krizin pençesinde. Erdoğan'ın krizi tırmandırmasının, oylarındaki erimeyi durdurma yönünde çok hafif bir etkisi olabilir. Ama krizi tırmandırmanın ekonomideki etkisinin, Erdoğan'a bu minimal faydanın katbekat üstünde bir fatura çıkarması çok muhtemel.
Erdoğan, elindeki ekmekten olabilir
Elçileri kovma yönündeki bir adım; ekonomik krizi unutturmak bir yana, daha fazla tırmandırabilir. Bunun sonucu olarak artan yoksulluk ve hayat pahalılığı da, Erdoğan'ın oy kaybını daha da hızlandırabilir. Batı'nın son dakikada ikircikli bir tavır takınmaması halinde; Türkiye'ye en çok doğrudan yatırım yapan Hollanda, en büyük ticaret ortağımız Almanya ile diplomatik köprüleri atmanın maliyeti; Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürmek bir tarafı, elindeki ekmeği kaybetmesine yol açabilir.
Bülent Mumay
© Deutsche Welle Türkçe