İTBURNU/KELB-BURNU/ ULUDERE KÖYÜ VE AHÎ ŞEYHİ SÜLEYMAN HAZRETLER.
İTBURNU/KELB-BURNU/ ULUDERE KÖYÜ
VE
AHÎ ŞEYHİ SÜLEYMAN HAZRETLERİ
(XIII. YY)[1]
Hilmi ÖZDEN[2]
Özet
İtburnu( Uludere) Köyü Eskişehir- Bilecik-Söğüt sınırında olan Selçuklu döneminde uç görevi yüklenmiş önemli bir yerleşim yeridir. Osmanlı'nın kuruluşunda Ahi şeyhleri Şeyh Süleyman ve Şeyh Edebali'ye ev sahipliği yapmıştır. Şeyh Süleyman Şeyh Edebali'nin hocasıdır. Bugün Ahi zaviyesi üzerinde Şeyh Süleyman'a ait bir türbe bulunmaktadır. Köyde bir de Alaaddin Camisi tarihi kayıtlarda mevcuttur. Fakat caminin yeniden inşaatından sonra adı Uludere Camisi olmuştur. Bu sebepten isminin yeniden aslına yani Alaaddin Camisi'ne dönüştürülmesi daha uygundur. Köyde akıncılara (ordu öncü birlikleri) ait bir türbede mezarlar da bulunmaktadır. Bunlardan kadın savaşçılara ait olanlar da vardır.
Bu çalışmanın amacı Uludere köyündeki tarihi eserleri halkımıza tanıtmakla birlikte araştırmacıların ve akademisyenlerin dikkatini de çekmektir.
Anahtar Kelimeler: İtburnu/Uludere, Şeyh Süleyman, Şeyh Edebali, Padişah Beratları
Abstract
Itburnu (Uludere) Village is an important settlement on the border of Eskişehir-Bilecik-Söğüt, which served as a frontier during the Seljuk period. It hosted Ahi sheikhs Sheikh Suleyman and Sheikh Edebali during the foundation of the Ottoman Empire. Sheikh Suleyman was the teacher of Sheikh Edebali. Today, there is a tomb belonging to Sheikh Suleyman on the Ahi lodge. There is also an Alaaddin Mosque in the village in historical records. However, after the reconstruction of the mosque, its name was changed to Uludere Mosque. For this reason, it is more appropriate to change its name back to Alaaddin Mosque. There are graves belonging to raiders (army vanguard units) in the village. There are also those belonging to female warriors.
The aim of this study is to introduce the historical artifacts in Uludere village to our people and to attract the attention of researchers and academics.
Keywords: Itburnu/Uludere, Sheikh Suleyman, Sheikh Edebali, Sultan Berats
Краткое содержание
Деревня Итбурну (Улудере), расположенная на границе Эскишехир-Биледжик-Сёгют, является важным поселением, служившим границей в период сельджуков. Во время основания Османской империи здесь жили шейхи Ахы шейх Сулейман и шейх Эдебали. Шейх Сулейман — учитель Шейха Эдебали. Сегодня в домике Ахи находится могила шейха Сулеймана. В исторических записях в деревне также есть мечеть Алааддина. Однако после реконструкции мечети ее название было изменено на Мечеть Улудере. По этой причине более целесообразно изменить ее название обратно на Мечеть Алааддина. В селе есть могилы рейдеров (армейских пионерских отрядов). Есть и те, что принадлежат женщинам-воинам.
Цель данного исследования – познакомить наших жителей с историческими артефактами села Улудере и привлечь внимание исследователей и академиков.
Ключевые слова: Итбурну/Улудере, Шейх Сулейман, Шейх Эдебали, Сертификаты султана.
Giriş:
Ahilik, XIII. y. yılın ilk yarısından XIX. y. yılın ikinci yarısına dek Anadolu’da, Balkanlar’da ve Kırım’da yaşamış olan Türk halkının sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlâkî yönden gelişmelerini sağlayan bir kuruluşun, örgütün adıdır[3]. Ahilerin ilkeleri şunlardır: Doğruluk ve cömertlik; alçak gönüllü ve iyi huylu olmak; kendini halka adamak ve misafir sevmek; insanlara nasihat etmek ve suçluyu affetmek; bir sanat, iş sahibi ve dindar olmak; utanmak ve hile yapmamak; yalan söylememek, kusurları örtmek ve dedikodu yapmamak; içki içmemek ve zina etmemek; zengine minnetsiz olmak; kimseye düşmanlık ve kin duymamak; büyüklere hürmetkar, küçüklere şefkatli olmak; bel bağlamamak, Fütüvvet ( yiğit, eli açık, gözü pek, yardımsever) alamet ve elbiselerini taşımak; nefis adı verilen şeytanla mücadele etmektir[4].
Osmanlı ve Selçuklu Devleti'nin uc vilayeti olan Sultanönü ve merkezi Eskişehir II. Kılıç Arslan zamanında yoğun bir Türk kolonizasyonuna (yerleşimine) sahne olmuştur[5]. Türkmenler Sultanönü uç vilayetinin köy ve kasabalarına XII. yüzyıldan itibaren yerleştiği hâlde Eskişehir'e yerleşmeleri ancak XIII. yüzyılın başında olmuştur[6]. Böylece uç kenti olan Eskişehir’de kent yaşamının ayrılmaz bir parçası olan fütüvvet, teşkilatlanmış oluyordu. Kentte en büyük nüfus artışı 1243 yılında yapılan Kösedağ savaşından sonra olmuştur. Dolayısıyla meslek sahibi göçmenler de bu tarihten sonra gelip kente yerleşmişlerdir. 1261 yılında Eskişehir valisi iken Kırşehir’e vali tayin olan Nureddin Cibril b. Caca Bey buradan ayrılmadan önce şehrin imarı ile ilgilenmiş ve bir cami yaptırmıştır. Cacaoğlu Nureddin Bey’in 1272 tarihli Arapça - Moğolca vakfiyesinden anlaşıldığı kadarı ile vali, cami inşaatından başka şehirde 17 mescid ve Şeyh Abdullah-el-Bedevi’ye ait zaviyeyi tamir ettirmiştir. 17 tane mescidin onarılmasından sonra bir caminin de yaptırılmış olması şehirde önemli derecede Türk nüfus patlaması olduğunu açıklamaktadır[7]. Bu dönemde Eskişehir’de Türkmenlerle beraber Ahî Şeyhlerinin de gelip zaviyeler oluşturdukları da bilinmektedir. İtburnu köyünde de Ahî zaviyesi bulunmuştur. Bugün o zaviyenin arazisinde Şeyh Edebali’nin Hocası Şeyh Süleyman’ın türbesi bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında adı Osman Bey kadar sık geçen Şeyh Edebali bilge bir kişiydi. Erken Osmanlı kroniklerinde, Eskişehir civarında İtburnu köyündeki zaviyesinde oturan, çevrede itibarlı, sözü geçen saygın biri olarak tanınmaktadır. Ertuğrul Gazi ve Osman Beyin candaşıdır. Ertuğrul Gazi veya Şeyh Edebali'den hangisinin Sultanönü sancağına daha önce geldiği kesin olarak belli değildir.[8] Fatih devri vakıf kayıtlarında Bilecik’teki Ahi Ede zaviyesinden söz edilmiştir. Kanuni Devri’ne ait vakıf kayıtlarında ise İtburnu köyünde Şeyh Edebali’ye ait bir zaviye kaydı görülmemektedir[9]. Bu Şeyh Edebali’nin İtburnun’da Şeyh Süleyman yanında yıllarca ikamet ettiği gerçeğini değiştirmemektedir. Çünkü Şeyh Süleyman Türbesi ve civarındaki /Zaviyeyi Dergahı anlamak ve bunun hakkında hüküm verebilmek için Şeyh Edebali'yi de tanımak gerekmektedir. Ayrıca Osmanlı'nın istiklalinin ilan edildiği hutbenin ve cuma namazının kılınması için de Dursun Fakih'e ilk İtburnu’ndaki dergahta izin verilmiştir. Mal Hatun'un buradan gelin edilmesi bir tesadüf değildir. Tapduk Emre, Yunus Emre ve Hacı Bektaşi Veli Seyitgazi ziyaretinden sonra burada misafir kalmıştır[10]. Bu araştırmanın amacı köyün (mahallenin) tarihi eser ve ulu şahsiyetlerinden Şeyh Süleyman ve Şeyh Edebali’yi tanıtmaktır. Bununla birlikte akademisyenler için Türk tarihî açısından stratejik öneme sahip bu yerin “Türk Kimliği”ndeki katkılarına da dikkat çekmektir.
İtburnu/Kelb-Burnu/ Uludere
Eskişehir (Sultanönü Sancağı) -Bilecik-Söğüt sınırında olan Uludere (İtburnu) Köyü Ahi büyüklerinden Şeyh Edebali ve onun Hocası Şeyh Süleyman Hazretlerine (XIII. yy) ev sahipliği yapmıştır. Uludere Köyü (mahallesi), günümüzde Eskişehir ili Tepebaşı İlçesi’ne bağlıdır. Köy, “Kelb-burnu” adıyla 937 (1530) tarihli tapu tahrir defterinde “Karaca-şehir Nahiyesi”ne bağlı olarak yer almaktadır (BOA. TD. nr:438/225: 60) Köy, “İt Burun” adıyla ise 928 (1521) (BOA. TD.nr: 112/115), 953 (15469 (BOA. TD. nr: 247/56) tarihli tapu tahrir defterlerinde “Koz İli Nahiyesi”ne bağlı bir köy olarak geçmektedir[11]. Köyün 1930-1931 yılına ait bir kitapta “İtburnu” adıyla merkez kazaya bağlı bir köy olarak yer alması, adının Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Uludere olarak değiştirildiğini göstermektedir[12]. İtburnu köyü, İstanbul'dan başlayan Vezirhan ve Söğüt’ün Küslük yolunu takip eden, şimdiki Söğüt mezarlığının içinden, Gündüz Bey köyünün altındaki Karanca deresinden, Olluklu köyünün Deve Bağırtan Mevkiinden, Uludere Beş Kardeş mevkiini takip eden bu yola “Tacir yolu, Hac yolu veya Bağdat yolu” denilmektedir. Buradaki caminin adının Alaaddin Camisi olmasının da bu mevkinin tarihteki manevî ve iktisadî öneminin büyüklüğünü göstermektedir[13]. Köyün isminin her ne kadar bölgedeki kuşburnu bitkisinden geldiği ifade edilmekte ise de bu isimler (İtburnu/Kel-Burnu) bölgenin Anadolu Selçuklu ve kuruluş aşamasındaki Osmanlı’nın uc bölgesi olmasından verilmiş olmalıdır.
Ahî Şeyhi Süleyman ve Ahî Şeyhi Edebali
İtburnu köyündeki kayıtlara göre; “Şeyh Süleyman XIII. yüzyılda Türkmenistan (Türkistan)dan Anadolu'ya ailesi ile göç ederek Eskişehir ili Karacaşehir kazasına bağlı İtburnu (Kelb-burnu/ Uludere) kariyesine gelmiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad Zaviye ve Cami inşa ettirerek bu zata teslim etmiş ve Türk halkına İslamiyet’i, tarımı ve sanatı öğretmesi için görev vermiştir. Şeyh Edebali ise 1281 yılında Karaman'dan Eskişehir'e gelmiş ilk geldiği zaman İtburnu’nda Şeyh Süleyman Hazretlerine intisap etmiştir. Burada 13 yıl yetişmiş ve Ahî Şeyhi unvanıyla icazet alıp sonra Eskişehir Çatak makamında insanları irşat etmeye başlamıştır”[14]. Köy kayıtlarının verdiği bu bilgiler halen Eskişehir’de Çatak Mevkiinde Şeyh Edebali’nin bir makamının (saygıya binaen yapılmış bedeninin bulunmadığı ziyaret mezarı) bulunması ve Şeyh Edebali’nin tasavvuf yolculuğu ile de örtüşmektedir. Şeyh Edebali 1206 yılında Merv’de bugünkü Türkmenistan, tarihte Türkistan olarak isimlendirilen coğrafyada doğmuştur (Bazı kaynaklar Karaman’da doğduğunu ifade edilmektedir). Karaman, Şam ve Anadolu’daki eğitimlerini takiben en son olarak hemşehrisi Şeyh Süleyman’ın yanına gelmiştir.
Şeyh Süleyman’ın seçkin öğrencisi Şeyh Edebali’nin kızı Bala/Mal Hatun (İsim hususunda kaynaklarda farklılıklar vardır) Osman Gaziye İtburnu köyünden gelin çıkmıştır. Osmanlı Beyliği ile Ahiler arasında güçlü bir bağ oluşturulmuştur. Ahilik geleneği asırlarca Anadolu Topraklarında yaşatılmıştır. Şeyh Süleyman bu topraklarda zaviye sahibi büyük bir Ahî Şeyhidir.
Halil İnalcık “Osmanlı Uc’unda Örgütleyici Öğeler: Ahîler ve Fakılar” başlıklı yazısında şunları ifade etmektedir:
“Uc toplumunda Osman Gazî’nin manevî destekleyicisi, hukukî ve sosyal hayatı örgütleyici olarak ahileri ve fakıları görüyoruz (fakı, İslâm ilimlerinde, özellikle hukukta uzman fakîh’ın kısaltılmışıdır). Osman Gazî bir bölgeyi ele geçirdikten sonra bu ülkeyi nasıl örgütleyeceğini ahîlerden ve fakılardan sormaktadır. Fakılar, İslâm hukukunu, İslâm kurumlarını bilen insanlar olarak gazi önderi yönlendirici bilgiler sağlamaktadır. İlk Osmanlı Beyleri Osman ve Orhan Gazî tarafından ahîler ve fakılara verilmiş birçok vakıf, köy ve çiftlik, tahrîr defterleri kayıtlarıyla bize kadar gelmiştir. Bu dönemde vakıfların büyük bir kısmı fakılara verilmiştir. Bu kayıtlarda, daha bu zamanda, Türkmenlerin köylere yerleştiklerini biliyoruz. Köye yerleşen bir grubun, İslâm kurallarına göre yaşamlarını düzenlemek için bir köy imamına, bir din adamına ihtiyacı vardı. İşte, fakıların ilk kademede olanları bu köy imamlarıdır. Daha yukarıda kadılar, vezirler gelmekteydi. 1330’larda Osmanlı ülkesini gezen İbn Battuta Seyahatnâmesi’nde bu çeşit köy imamlarından söz eder. Osman Gazî döneminde bu fakıların en meşhuru Tursun Fakîh’tir. Söğüd yakınında türbesi bugün bir ziyaretgâhtır. Eskiden daha çok ahîlerin önde geldiği sanılıyordu. Fakat tahrîr defterlerindeki vakıf kayıtları gösterdi ki, fakılar daha ağır basmaktadır. Meselâ, Osman ve Orhan Gazî dönemi vakıflarını içeren Fâtih dönemine ait bir evkaf defterinde (Osmanlı Arşivi, MM 16016, 13-17) Söğüd kazasında vakıflar şu görevliler arasında bölüşülmüştür”[15]:
Kadı | İmam | Zâviye Sahibi Şeyh | Fakı | Sûfî |
1 | 1 | 3 | 8 | 1 |
(Söğüd kadısı) | (İbrahim Fakı) | (Ede Şeyh, Şeyh[16] Süleyman, Tursun Fakîh) | (Hacı Eşref Ahmed, Ali, Ömer, Murad, Yusuf, Turbegi, Timur) | (İsâ) |
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivindeki defterlerden birisi olan Maliyeden Müdevver tasnifinde kayıtlı bulunan Kanuni dönemine ait Eskişehir Vakıfları Tahrir Defterinde ( Maliyeden Müdevver 27 Nolu Defterin Transkripsiyon Ve Tahlili) şu bilgiler verilmektedir:
“Karye-i İtburnu tâbi‘-i m.
Karye-i mezbûrede Şeyh Süleyman Zâviyesi’ne bir çiftlik yer kadîmden vakfıyyet üzre selâtîn-i mâziye ahkâmlarıyla Elvan Şeyh mutasarrıf iken mensûh olub timara verilmiş sonra merhûm Sultan Bayezîd Hân vakfıyyeti mukarrer edüb Elvan Şeyh'e hüküm verilmiş deyü kaydolunmuş der-defter-i köhne el-hâletü hâzihi pâdişâhımız mukarrer nâmesiyle Beytemür mutasarrıf deyü kaydolunmuş der-defter-i köhne hâliyâ pâdişâhımız azze nasruhu hazretleri berât-ı hümâyûnuyla yine Beytemür mutasarrıfdır[17]”.
Salih veled-i Beytemür | Hâsıl 250 |
“...Bir gün Osman Gazi Mihal’e ey’idür: Darakçı Yenicesi'ne sergirdelüm derüz, sen ne dersin? Mihal eydür: Hanum! Sorkun üzerine Sarıkaya'dan, Beş Daş’tan geçelüm ki Sakarya suyunı geçebilerüz. Ve hem gaziler ol taraftan gelürler, dedi. Mudurnu vilayetinin dahi ırmağa kolaydur, dedi. Ve hem ol vilayet mamurdur der. Ve Samsa Çavuş dahi ol vilayete yakın yerde olur. Ve ona dahi habar edelüm ki bir fırsat oldugı dönemde bize bildire. Ve hem anun gibi ettiler. Vardılar. Beş Daş'un tekkesine kondular. Şeyhine sordular- Su geçüt verür mi? Şeyh: eyüdir, gazilere geçüttir. Allah fazlıyle, der. Atların yemin kesüb bindiler Su kenarına vardılar. Samsa çavuşı su kenarında buldular, hazır ve müheyya buldular Aldı bu gazileri, doğru Sorkun üzerine iletti”[20]
Metinde sözü edilen Beştaş tekkesi bugün Eskişehir Tepebaşı ilçesinde bulunan Uludere Köyündedir, köyün eski kaynaklardaki adı İtburnu'- dur. İtburnu Köyü'nün içinde bir bahçe içinde bulunan tekke kalıntısı “Büyük Şeyhin tekkesi” olarak zikredilmekledir. “Büyük Şeyh” ise Şeyh Edebali olarak kabul edilmekte; buna bağlı olarak da köyün içindeki Tekke Şeyh Edebali'nin ilk tekkesi sayılmaktadır. Kaynaklardan Mal Hatun ile ilgili kayıtlarda İtburnu adının zikredilmesi bu rivayeti güçlendiren diğer bir unsur olmaktadır. Bugün köyün içindeki tekkenin bahçesinde tekkenin daha sonraki postnişlerinden Şeyh Süleyman'ın türbesi bulunmaktadır[21]”.
Burada Şeyh Süleyman'ın Şeyh Edebali'den sonra postnişin (halifesi-öğrencisi) olduğu ifade ediliyor olsa da bu tasavvuf ve ahîlik geleneğine uygun görülmemektedir. Köyde Edebali’ye ait bir ev ve Bala (Mal) Hatunun ayaklarını yıkayıp gelin edildiği pınar (Güllü Pınar), Yunan işgalinde korumak için çamaşırhaneye dönüştürüldüğü köylüler tarafından ifade edilmektedir. Edebali İtburnu köyünde 13 yıl ikamet etmiştir. Şeyh Edebali’nin İtburnundaki evi de günümüzde bilinmektedir. Daha sonra Edebali Eskişehir-Bilecik yolculuğunu yapmıştır.
Çünkü Ahmet Yesevî Hazretlerinden itibaren yetişen her öğrenci başka bir beldeye gönderilmiştir. Şeyh Süleyman gibi aslen Türkistanlı (Türkmenistanlı) olan Şeyh Edebali Karaman dolaylarından gelmiş ve daha sonra bu köyde Şeyh Süleyman yanında da eğitim aldıktan sonra Eskişehir ve Bilecik bölgelerinde görevlendirilmiştir. Onun son zaviyesi ve türbesi Bilecik’tedir. Adına kayıtlı başka zaviyeler de tespit edilmiştir. Bu durum Şeyh Edebali’nin Osmanlı Beyliği ile akrabalık ilişkilerinin gücünden de kaynaklanmaktadır.
Şeyh Süleyman Türbesindeki Osmanlı beratları da onun silsilesinin Uludere’de devam ettiğini göstermektedir:
I. Berat
SULTAN MUSTAFA OĞLU SULTAN MAHMUD
Sahip olduğu nişanı pek yüce, Ulu makamı Sultanlık ve parlak tuğrası cihanı tutmuş Hakan'ın emri şöyledir:
Karacaşehir kazasına bağlı Kelbburnu köyünde bulunan merhum Şeyh Süleyman isimli zatın…………. tekke şeyhi olan Derviş Mehmet ölüp yerinin boş kalması sebebiyle makamına hak sahiplerinden olan oğulları, iş bu yüce Hakanlık imzası ile Derviş Abdülkerim, Derviş Süleyman, Derviş Ali ve Derviş Mustafa layık olduğu için kendilerine müştereken BERAT-I ŞERİF’in verilmesi hususunda Mevlana Derviş Ali'nin arz etmesini uygun görüp emr-i humayunu verdim.
Ve buyurdum ki: Bugünden itibaren bahsi geçen tekkenin ahirete göçmüş şeyhleri yerine müştereken tekke şeyhi olup üzerlerine düşen görevleri hak ile yerine getirdikten sonra eskiden olduğu gibi yine tekkede hak sahibi olarak vakfedenin ruhu ve devamı ömrü için duaya devam etsinler.
Buna da hiç kimseler engel olmaya kalkmasın ve emre herkes uysun.
1 Recep
Tarih1153 Hicr
Mahmut I ( 1143- 1168)H
(1730- 1754)M
Not: Sultan I. Mahmut'un Şeyh Süleyman Türbesi için vermiş olduğu Berat'ın bugünkü Türkçeye çevirisidir.
II. Berat
SULTAN MUSTAFA OĞLU SULTAN MAHMUD
Sahip olduğu nişanı pek yüce, Ulu makamı sultanlık ve parlak tuğrası cihanı tutmuş Hakan'ın emri şöyledir:
Karacaşehir kazasına bağlı Kelburnu köyünde bulunan merhum Şeyh Süleyman isimli zata ait olup tekke şeyhinin ölümü ile yerine hak sahiplerinden: Derviş Abdülkerim, Derviş Süleyman, Derviş Ali ve Derviş Mustafa müştereken Berat'ı Şerife ile mutasarrıf olmuşlardır.
Tahta çıkış vesilesi olarak kendilerine Berat'ı Şerif'in verilmesi ve önceki beratta olduğu gibi adı geçen şahıslara emr-i humayun'un teslim edilip bugünden itibaren bahsi geçen tekkenin eskiden olduğu gibi gerekli hizmetlerinin görülmesi ve yine müştereken kendilerine sorumluluk yüklenen bu şahısların, vakfedenin ruhu ve devamı ömrü için duaya devam etmeleri, bu hususta başkalarının müdahaleye yeltenmemeleri ve herkesin emre uyması arzumuzdur.
Tarih 1168 Hicri
I. Mahmut( 1143- 1163)H
( 1730- 1754)M
Not: Sultan I. Mahmut'un Şeyh Süleyman Türbesi için vermiş olduğu Berat'ın bugünkü Türkçeye çevrilişidir.
Bu beratlar ve türbede bulunan diğer beratlar İtburnu köyündeki kabrin Şeyh Süleyman Hazretlerine ait olması ve silsilesi açısından önem arz etmektedir.
“Beştaş Tekkesi'nin kalıntıları ise İtburnu (Uludere) Köyü'nün 5 km dışında Eskişehir'e bakan bir tepe yamacında bulunmaktadır. Beştaş adı tekke kalıntılarının karşısındaki yükseltinin üzerinde bulunan taşlardan gelmektedir. Bugün hâlâ burada var olan ve antik dönemdeki bir yapıya ait olduğu düşünülen Beştaş'ın ne zaman ve hangi amaçla buraya getirildiklerine ilişkin bir bilgi yoktur. Ayrıca yakın çevrede bu taşların alınmış olabileceği düşünülen bir antik yapı kalıntısına da rastlanmaz. Ancak karşı tepedeki tekkeye adını veren Beştaş yüzyıllara rağmen hâlâ burada bulunmaktadır[22]”. Yaklaşık 20 kilometre mesafeden Eskişehir'i Çıplak gözle gören Beştaş Tekkesi yöresini iyi tanıyan bir konumdadır. Bu nedenle Osman Gazi Sakarya Nehri'nin karşıyakasına Geçerken Bu tekkenin şehrinden ve müritlerinden yardım almıştır[23].
Köyün girişindeki beş Selçuklu akıncısı (öncü askerler) mezarlarından tülbent bağlı ikisi hatun kişilere aittir. Bu tespit o dönemde ve daha öncesinde Türklerde kadın savaşçıların olduğunu vurgulamaktadır. Köklü bir tarihe sahip Uludere’nin ilk ismi Uc Bölge anlamına gelen İtburnu ile bilinmektedir. Ayrıca köyde Anadolu Selçukluları döneminde yapılmış bir Alaaddin (Alaeddin) Cami’nin bulunduğu bilinmektedir. Bugün cami iç duvarındaki “Berat”da bunu teyit etmektedir:
Tuğra
(Sultân Mahmud bin Mustafa el-Muzaffer daima)
Sadeleştirilmiş Metin
Alameti mübârek şanı yüce Sultan'ın ve Tuğrası cihanı kaplayan, aydınlatan hakanın emri budur ki, Karacaşehir kazasına bağlı kelb-burnu ( Uludere) nâm köyde olan, merhum Sultan Alâ’addin Cami-i Şerif'in gönüllü olarak hatipliğini yapan Ebu’l Kasım isimli şahsın başka diyarda olup, hizmetinden ayrı olduğu için görevden alınması. Yerine hak sahiplerinden, Molla Mustafa isimli kimsenin her bakımdan uygun ve müstehak görülmesi. Ebu’l Kasım'dan alınan bu hizmetin Molla Mustafa'ya verildiğine dair berat yazılması için Kadı vekili Mevlana Mehmet Sabri'nin müracaatı üzerine bu berat'ın( padişahın belgesinin) kendisine verilmesi. Bugünden sonra da Molla Mustafa'nın varıp bahsedilen camide hatiplik görevine başlaması ve hizmetinin gereğini yerine getirmesi, vakıf sahibinin ruhuna ve devletin ömrünün devamına dua etmesi. Bu konuda görevden alınan Ebu’l-Kasım ve dışarıdan başkalarının kendisine müdahale etmemesi gerektiğinin bilinerek sultan'ın mübarek alametine( Tuğra) İtimat olunmasının tavsiyesi.
Hicr 29 Zilkade 1147 (Miladi 23 Nisan 1735)
İstanbul( Berat'ın yazıldığı yer )
Günümüzde bu tarihî cami yerine yeni bir camî inşa edilmiştir. Fakat ismi sadece Uludere camii olarak verilmiştir. Halbûki Anadolu’da önemli yerleşim yerlerinde Alaaddin camiileri bulunmaktadır. Selçuklu devlet adamları tarafından Sultan Alaaddin adına yaptırılan bu camilerden birkaçının ismini zikretmek gerekirse: Konya, Ankara, Niğde, Sinop, Eskişehir, Uludere/İtburnu, Antalya Uluborlu vd’dir. Tarihî hafızamız açısından Uludere/İtburnu’nun, bu özelliklerinin de ele alınması gerektiği unutulmamalıdır.
Sonuç
Şeyh Süleyman Hazretlerinin Türbesinin onarımı ve arazisinin Tüzel Kişiliğe bağışlanması, Çifteler Köy Enstitüsü Mezunu öğretmenlerimizden Uludere köyü evlatlarından/eşrafından Rahmetli Şerafettin Ertürk Hocamız (Hikmet Ertürk’ün Babası) tarafından yapılmıştır. Her yıl Uludere halkı, türbenin bahçesinde Mevlit okutmakta, pilav döktürmektedir. Uludereliler ve misafirlerin katılımıyla bu yıl da köy muhtarı Mesut Kırca ve köy imamı Ahmet Kapdan’ın öncülüğünde bu köyden yetişen imamların da Kur’an-Kerim ve Mevlit tilavetiyle bu millî gelenek yaşatılmıştır. Sakaryalı Hüseyin Keskin ve diğer yardımseverler de bu kutlamalara katkıda bulunmuştur. Köy halkından Nuri Akça’nın rahmetli babası Ali Akça’dan aldığı türbeye bakım hizmetini gönüllü olarak yürütmesi ise takdire şayandır.
Tarihte topluma verilen hizmetlere vesile olmuş bu eserlerin Türk Milletinin diğer anıtları gibi bu vatanın tapu senetleri olduğu unutulmamalıdır. Türk Dünyasının neresinde olursa olsun bu tarihî eserlerimizi korumak ve yarınlara taşımak her Türk’ün görev ve sorumluluğundadır. Dostlarımızdan Hikmet Ertürk’ün geçmiş yıllarda şahsımızdan köyün gençleri için istediği seminer ve 15 Eylül 2024 tarihindeki konuşmalarımız bu sorumluluğa bir nebze de olsa katkıda bulunmaya çalışmaktır. Uludere’ye emekli öğretmen arkadaşlarımız Mehmet Mercan, İrfan Bilgiç ve oğlum Göker Özden’le yaptığımız ziyaret ve okul çocukları ile göndere Türk bayrağını çekip Hikmet Ertürk Hocanın öncülüğünde İstiklal Marşını okumamız, yarınları emanet edeceğimiz çocuklarımıza millî ve manevi değerleri kazandırmak aşkından kaynaklanmaktadır. Yine bir diğer dostumuz Atilla Ayva, iki kızı ve gelinini düğünden önce köydeki pınara götürüp Şeyh Edebali’nin “bu evden kirli ayak çıkmaz” geleneğini çocuklarına aktarmak vazifesini ifa ettiğini belirtmiştir. Eskişehir’in yakından bildiği Rahmetli Ömer Osman Yeler Hocamız da Uludere köyünü çok iyi tanımakta olup Eskişehir havalisini dolaşarak bir Yunus sabrıyla eserler vermiştir. Şüphesiz akademisyen arkadaşların çalışmaları çok önemlidir. Bu eserlerin de mutlaka halkımız ve gençlerimizle buluşturulmaları gerekmektedir. Birer Ahî Şeyhi olan Şeyh Süleyman ve Şeyh Edebali Hazretleri üzerine yapılacak daha kapsamlı çalışmalar Anadolu’nun birçok yöresi için de ışık olacaktır.
Kaynaklar
Cezmi Karasu(2010), Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, Osmangazi İlkler ve Karacahisar, Odunpazarı Belediyesi, Aralık.
Ebru Ada (2010), Eskişehir İli Yer Adları, T.C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Lehçeleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Danışman Yrd. Doç. Dr. İbrahim Şahin İzmir-2012.
Halil İnalcık(2015), Devlet-i ‘Aliye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
Halime Doğru (1991), XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağinda Ahiler ve Ahi Zaviyeleri, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları: 149, Gelenek-Görenek ve İnançlar Dizisi: 9, Ankara.
İsmail Ali Sarar(2000), VIII. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirisi, Sarar Yayınları, 7-9 Mayıs 2000, Eskişehir.
Mehmet Topal (2011), Eskişehir Vakıfları Tahrir Defteri ( Maliyeden Müdevver 27 Nolu Defterin Transkripsiyon Ve Tahlili), Sahaflar Kitap Sarayı, İstanbul.
Neşet Çağatay (1990), Ahilik Nedir, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları: 137, Gelenek-Görenek ve İnançlar Dizisi: 7, Ankara.
Yusuf Ekinci(1991), Ahilik, Sistem Yayıncılık, Ankara. [1] Turan Akademik İlim Fikir ve Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 52, Yıl 2024.
[2] Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTÜDAM) Müdürü[3] Neşet Çağatay, Ahilik Nedir, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları: 137, Gelenek-Görenek ve İnançlar Dizisi: 7, 1990, Ankara, s. 1.[4] Yusuf Ekinci, Ahilik, Sistem Yayıncılık, Ankara, 1991, s.19-20[5] Halime Doğru, XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağinda Ahiler ve Ahi Zaviyeleri, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları: 149, Gelenek-Görenek ve İnançlar Dizisi: 9, Ankara, 1991., s. 33, Osman Turan. “II. Kılıç Arslan” mad. İ.A.[6] Halime Doğru, a. g. e., s.33.[7] Halime Doğru, a. g. e., s. 34., Ahmet Temir, Kırşehir Emiri Cacaoğlu Nureddin’in 1272 Tarihli Arapça ve Moğolca Vakfiyesi, Ankara 1959, S. 11, Arapça vakfiye Topkapı nüshası, 537-593 satırları. H.F. Turgalli, “Selçuklular Devrinde Bir Eskişehir Valisi” Halkevi Dergisi XIV, Eskişehir 1937, 533-536.
[8] Halime Doğru, a. g. e., s. 41.[9] Halime Doğru, a. g. e., s. 43.[10] Ömer Osman Yeler, Uludere, Uludereliler Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği,1999, Eskişehir, s.6.[11] Ebru Ada, Eskişehir İli Yer Adları, T.C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Lehçeleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Danışman Yrd. Doç. Dr. İbrahim Şahin İzmir-2012, s.192., Halime Doğru, (1990), Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaya-Müsellem-Taycı Teşkilatı (XV. Ve XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağı), Eren, İstanbul, s. 190.
[12] Ebru Ada, a. g. t., s. 192., Faruk Şükrü (1930-1931), Eskişehir, Ticarî, Ziraî, Coğrafî, Tarihi, Malumat ve Halk bilgileri, Sakarya Matbaası, Eskişehir, s. 86.
[13] Ömer Osman Yeler,a. g. e., s.6.[14] İsmail Ali Sarar, VIII. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirisi, Sarar Yayınları, 7-9 Mayıs 2000, Eskişehir, s. 15.[15] Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2015, s. 34.[16] Tarafımızdan vurgulanmıştır[17] Mehmet Topal, Eskişehir Vakıfları Tahrir Defteri ( Maliyeden Müdevver 27 Nolu Defterin Transkripsiyon Ve Tahlili), Sahaflar Kitap Sarayı, İstanbul, 2011, s. 77.[18] Halime Doğru, a. g. e., s.37.[19] Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, Osmangazi İlkler ve Karacahisar, Odunpazarı Belediyesi, Aralık, 2010, s. 70.[20] Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, a. g. e., s. 70.[21] Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, a. g. e., s. 70.[22] Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, a. g. e., s. 71.[23] Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, a. g. e., s. 72.