MALCOLM X: "İSLAM, BENİ SOYGUNDAN, UYUŞTURUCUDAN VE TIMARHANEDEN KURTARDI!"
Malcolm X'i çoğunuz bilirsiniz. Onun Müslüman olduğundan da haberdar olmalısınız. Ancak nasıl bir inanca sahip olduğundan da pek haberdar değilsinizdir sanırım. Çünkü hani okumayan bir toplumuz ya, kim onuı macerasını anlatan 700 sayfalık kitabı alıp okuyacak? Çoğu zaman umursamaz bir tavırla: 'Bir Siyah Amerikalı Müslüman olmuş". der geçeriz.
Özel Haber; Muhsin İlyas Subaşı
Malcolm X’i çoğunuz bilirsiniz. Onun Müslüman olduğundan da haberdar olmalısınız. Ancak nasıl bir inanca sahip olduğundan da pek haberdar değilsinizdir sanırım. Çünkü hani okumayan bir toplumuz ya, kim onuı macerasını anlatan 700 sayfalık kitabı alıp okuyacak?
Çoğu zaman umursamaz bir tavırla: “Bir Siyah Amerikalı Müslüman olmuş". der geçeriz.
Aslında meseleye böyle bakmamak lazım, şimdi Amerika’da İslam aleyhtarı faaliyetler artmaya başlamış. Sebebi de Batı’da yaşanan terörist eylemler. Batı ve Amerika Medyası da bunu sürekli kaşıyor ve halkı topyekûn bir nefret duygusuna sürüklemek istiyor. Ben böyle bir gelişme karşısında, Malcolm X’e baktım. Onun içinde yaşadığı toplum hakkındaki yargıları, bize bu ‘beyaz nefret’in kaynaklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Malcolm X, evvela şunu söylüyor: “İslam Beni, soygundan uyuşturucudan ve tımarhaneden kurtardı!” Sonra arkasından şunları ekliyor:
“Hıristiyanlığa inanan zencilerden gördüğüm davranışlar nerde, Müslümanların birbirlerine davranışları nerde: Gerek aile olarak, gerekse birey olarak... Erkekler sanki dilsizdi ve giyinişlerindeki o ne zevkti... Kadınlar ta topuklarına inen giysilere bürünmüş, boyanmak diye bir şey arama, başları eşarplarla muntazam olarak örtülmüş. Sonra o pırlanta gibi çocukların takındığı terbiyeyi göreceksiniz; yalnızca büyüklere karşı değil, yaşıtlarına karşı da öyleydiler… Siyah olmalarından dolayı gurur duymasını öğrenmiş, bütün siyahlara karşı kıskançlık beslemek/kuşkulu davranmak yerine onları gönülden sevebilen siyahların bulunabileceğini hayal bile edemezdim ben o güne kadar; hele siyahlar arasındaki o samimiyet ortamını ben rüyalarımda görsem inanamazdım! Herhangi bir siyahla karşılaştığımızda, biz Müslümanların böylesi bir karşılaşmadan duyulan mutluluğu hem sözlerimizle hem gülümseyişlerimizle belirterek siyah kardeşlerimizin ellerine iki elimizle birlikte kapanışımızı düşündükçe heyecandan sarsılmışımdır hep... Evlisiyle bekârıyla, birlikte Müslüman kız kardeşlerimize aşılanmış onur ve saygının zerresini göremezsiniz öteki siyahların kadınlarında. Bu durum, o zamandan beri mükemmel bir şey olarak görünmüştür bana. Birbirimizle selamlaşmalarımız bir kadirbilirlik, karşılıklı saygı belirtisiydi: ‘Kardeşim,’ ‘bacım,’ ‘hanımefendi,’ ‘efendim...’ Çocuklar bile kendi aralarında konuşurlarken bu hitapları kullanıyorlardı ne güzel…”
Müslüman olmak, Türk Bayrağının gölgesinde huzurun kapısına açılmak demekti onun için. Anlattığı tabloya bakınız:
“Lemuel Hasan o zamanlar Bir Numaralı Mabed’de imamdı. ‘Es selamü aleyküm’ diye selamladı bizi. ‘Ve-aleyküm selam’ diye karşılık verdik biz de... Lemuel Hasan önümüzde dikiliyordu; bir yazı tahtasının yanında... Tahtanın bir yanına yağlı boya ile çizilmiş bir Birleşik Devletler bayrağı vardı, altında ‘Kölelik, Istırap ve Ölüm,’ bunun da altıda ‘Hıristiyanlık’ sözcükleri yazılıydı. Yanında bir de haç vardı. Haçın hemen altındaysa, ağaca asılmış bir zenci resmi bulunuyordu. Tahtanın öbür yanında, bize Müslüman bayrağı olarak öğretilen bir bayrak resmi çizilmişti, hilalden ve yıldızdan oluşuyordu. Kırmızı zemin üzerindeydi (Türk bayrağı). Sonra şu sözcükler göze çarpıyordu: ‘İslam, Özgürlük, Adalet, Eşitlik…’ Bunların da altında yazılı olan şuydu: ‘Armegeddon Savaşı’nı (Amerika’da beyazlarla siyahlar arasında süren medeniyet savaşı) kim kazanacak?’
Aslında Malcolm X’in söylediklerine fazla yorum katmaya gerek yoktur. Hepsi açıktır. Bırakın o ülkelerdeki İslam ülkelerinden gelenleri, kendi ülkelerindeki Müslümanlara, hatta kendi soydaşlarının tavrını tahlil eden görüşleri de ürkütücü değil midir? Buyurun beraber okuyalım:
“Kardeşlerim ve bacılarım, beyaz efendilerimizin Hıristiyanlık dini, şu Kuzey Amerika bataklığına çakılıp kalmış olan biz siyahlara, öldükten sonra sürgün verir gibi kanatlar çıkaracağımızı, sonra da Tanrı’nın bize ‘cennet’ dedikleri özel bir yer bağışlaması, göklerin bilmem kaçıncı katına uçup gideceğimizi öğretegelmiştir hep. Bu din, biz siyahları beyin yıkama işleminden geçiren Hıristiyanlık dinidir, yani beyaz efendilerimizin dini! Benimsemişiz bunu! Boyun eğmişiz buna! İnanmışız buna! Uymuşuz buna! Ve biz, salt beyazların keyfi için tüm bunlarla uğraşırken, mavi gözlü şeytan, kendi dini olan Hıristiyanlığı gönlünce çarpıtmış, tabii ayağını ensemizde tutabilmek için… Aslı astarı olmayan bir hüsnükuruntu peşinden ve hep geleceğe ertelenen bir saadet umuduyla hayaller kurarak yatmamız için… Kendisi muradına burada eriyor bu yeryüzünde; bu dünyada eriyor oysa...”
“Hıristiyanlık tarihinin ta başlarına dönüp bir göz atabilirsiniz. Şimdilerde kendisini hiyerarşik bir düzenle büsbütün tamamladığına inandığımız ve Hıristiyanlığın kökünü oluşturan Katoliklik, günümüz Hıristiyan kiliselerinin ‘Çöl Papazları’ dediği kimseler tarafından Afrika’da geliştirilen bir inançtı. Aynı inanç beyazların Avrupa’sına girer girmez, Hıristiyan kiliseleri bu inancı adamakıllı bozmaya koyuldular. Hıristiyan kiliseleri birdenbire Afrika’ya yöneldiler. Kızılhaç bayrağının ardına gizlenerek toprak işgal etmek, ölüm saçmak, sömürmek, yağmalamak, ırz düşmanlığı yapmak, insanları ezmek, insanlara zulmetmek için ve beyaz ırkın üstünlüğünü zorla kabul ettirmek için gitmişlerdi oralara. Kendilerini dünyanın tek ve yenilmez efendisi olarak kabul eden beyazların, bu konuda kendilerine ne denli güvendiklerinin açık bir kanıtıdır bu tür davranışları. ‘Bütün dünyanın tek efendisi’ havalarına giren beyazların sırtlarını dayadıkları tek güç ise, kupkuru bir madde üstünlüğüydü. Maddede böylesine üstün olmalarına karşın, manada ise sıfırı iyice tüketmişti beyazlar. İnsanlığın ezelden beri sürüp gelen tarihçesi bize göstermiştir ki, gerçek anlamda önderlik ancak mana planında sağlanabilir. İnsanı insan yapan, insanı mıknatıs gibi çeken şey, manadır. Madde insana ancak zorla söz geçirebilmektedir. Manadan sevgi fışkırır, madde gücü ise ancak bunalımlar üretir.” (Bk. Malcolm X, Alex Haley (Çev. Yaşar Kaplan), İnsan Yayınları, İstanbul 2001.)
Evet, yine bunalım üreten kin fabrikaları deveye girdi. Kirli ve karanlık eylemler yüzünden sadece Müslümanları değil, İslam’ı da, Amerika’dan ve Batı’dan kovma saldırganlığıdır bu. Hâlbuki gerçek Müslüman, başka din mensuplarına sebepsiz bir şekilde kesinlikle saldırıda bulunmaz. Kuran’ın hükmü açıktır: “Sebepsiz yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş olur” (Maide Suresi Ayet 32.)
Muhsin İlyas Subaşı