NEDEN FETÖ'NÜN HAKİM VE SAVCILARI KAYRILIYOR?
NEDEN FETÖ’NÜN HAKİM VE SAVCILARI KAYRILIYOR? Yazan Mustafa DÖNMEZ Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) kumpas davalarından biri olan Ergenekon davasında görev yapmış eski hakim ve savcılara mükafat gibi hapis cezaları verildi. Davada, sanıklar Hasan Hüseyin Özese, Fatih Mehmet Uslu ve Nihat Topal, toplamda 22 yıl 6'şar ay, Hüsnü Çalmuk ise 21 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye’nin yargı kesimiyle halk arasındaki derin uçurum Yargıtay 8. Dairesinde görülen davada bir kere daha kendini gösterdi. Duruşmalardaki mahkeme başkanın tavırları adaletin olabilirliği üzerine kuşkular uyandırmıştı. ilk bakışta birbiriyle çelişir gibi görünen, gerçekteyse karşılıklı olarak birbiriyle ilişkili ve birbirini tamamlayan iki konu göründü: Sanık olan kişilere mahkeme başkanının sonsuz hoşgörü gösterirken tanık veya müşteki olarak katılan mağdurlara gösterdiği tahammülsüzlük. İkincisi görülen davanın uzaması için her yolun denenmesi. Sanıklar zamana oynarken mahkeme heyeti dört kez değişti. Son başkan duruşmaya başladığında sanıklar arasında sanki bir nirvana yaşandı. Artık karar verilebilirdi. Ve dün alınan karar, sanıkların örgütsel uğraşlarının adeta karşılığı oldu. Müebbetlik cezalar terör davalarının dışına çıkarıldı. Normalde zincirleme suçlarla 300-500 yıl cezalar almaları gerekirken verilen cezalarla sanıklar 3-4 yıl yatıp çıkmalarına olanak sağladı. Üstelik uydurma iddianameleri hazırlayan FETÖ mahkemelerinde saf kötülüğün vücut bulduğu Mehmet Ali Pekgüzel başta olmak üzere tüm savcılara beraat kararı verildi. Vatandaşla adalet arasındaki bağın kopması, kişiliğin hem maddi hem de manevi planda parçalanmasıyla eşdeğerdir ya da başka bir deyişle, toplumsal dayanışma ruhunun bir tür intiharıdır. Mahkeme; devlete, millete ve yurtseverlere karşı başlattıkları kıyıma, işledikleri cinayetlerden sonra cezaevinde acılar içinde kıvranan sanık vicdanını, cinayetin meyvelerini yemesine izin veren bir karar almış, halkın ahlaki isteklerine uyabilecek ve kendisi gibi acı çeken, haksızlık yaptıkları insanlarla yeniden birlikte olabilecek canlı, sağlıklı bir başlangıç yapmalarına bile müsaade etmemiştir. Sanıkların işledikleri suçlardan vareste tutulmaları sağlanmıştır. Sanıkların en ufak bir pişmanlıkları yoktur. Birlikte yol yürüdükleri CIA’nın arkaladığı cemaatlerinin takdirini kazanmışlardır. Hüsnü Çalmuk’un sözlerinde vücut bulan cüretleri, mahkeme salonunda devlete ve millete meydan okuma niteliğindedir. Hüsnü Çalmuk mahkeme heyetine, ‘yarın sizin oturduğunuz makamlarda biz oturacağız’ tehdidinin verilen kararla yerini bulduğunu gösteriyor. Oysa halk düşmanı bu kişiler ahlaki çöküşe ve yıkıma götüren, onları halktan soyutlayan işledikleri telafisi mümkün olmayan suçlara karşı gelecek cezalar alamamaları, suç işleyenlerin bireysel hayalleri ve ruhsal sapkınlıklarına karşı, Milletimizin yapısında var olan toplumsal, “halksal adalet öz”ün üstün gelmesini onlara net bir tavırla gösterilmesi gerekiyordu. O meşum yılların bütün acılarını, yaralarını içinde taşıyarak yaşama tutunmaya çalışan masum insanlar dün adalete özlemlerini ve umutlarını önleyen sağır bir duvarla karşılaştı. GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA VAR Yargıtay 8. Dairesi oy birliğiyle aldığı kararla görevlerini kötüye kullanmışlardır. Düşüncemin dayanakları; FETÖ savcıları örgütsel ceza yargılamalarından beraat almaları, Ceza alan hakimlere, suçların içtimasından ceza verilmesi bu düşüncemin temel nedenleridir. Oysa her bir zarar gören müşteki ve katılanların her eylemlerinden tek tek ceza almaları gerekirdi. Tek bir suç tek bir ceza ve bundan artırım. Ayrıca katılan olarak kabul ediyorsun ki bu kişilerin temyiz hakları var ancak suçtan zarar gören bu kişilerin ve diğer mağdurların isimleri hükümde zikredilmiyor. Belli ki iddianame sorunlu. Böyle ise ve öyle görünüyor bu davayı niye kabul ettiniz veya neden ek iddianame düzenletmediniz. Mahkemenin aldığı trajik karar; Toplumsal baskı ve zulmün filizlendiği kökten, ezilen insanlara karşı coşkulu bir sevgi, onların acılarını paylaşma, haklarını savunma heyecanı, içinde yaşanılan otoriteye karşı bireysel, umutsuz, anarşistçe başkaldırılar da geliştirebilir. Bazen hayatta öyle karşılaşmalar olur ki, hem de hiç birbirini tanımayan insanlar, bir tek sözcük bile konuşmadan, birdenbire, tek bir işaretle birbirleriyle etkileşmeye ve dayanışmaya başlayıverir. Bu nedenlerle alınan karara en başta siyasi otoritenin ve yönetsel sorumluluk taşıyanların itiraz etmesini gerektiriyor. Büyük Türk Milleti'nin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve Türk Devleti'nin kuruluşunun 2233 yıl dönümü olarak kutladığımız bugün, düşmanla işbirliği yaparak onun ordusunu ve devletini yok etmeye çalışan, CIA hizmet erliğine sarılmış sanıkların ülkelerine ihanetin hakkedişlerini alması gerekiyordu. -Olmadı.