RÂHMAN VE RAHÎM OLAN ALLAH'IN ADIYLA?

ABONE OL

Hakikât cihetiyle, hicap ve gafletten daha büyük bir azab tasavvur olunamaz...


Hakikât cihetiyle, hicap ve gafletten daha büyük bir azab tasavvur olunamaz.. Fakat insanlar, dünya hayatının türlü aldanış ve aldatışları ile avunarak bu azabı görmemeye çalışırlar. Her ne kadar etraflarını gaflet ateşi kuşatmışsa da, türlü eğlenceler, meşgaleler ve zevkler ile vakit geçirerek avunmaya uğraşırlar. Fakat; mükellef ve debdebeli hayatları içinde yine de şikâyetleri, ızdırapları, elemleri hatta yeisleri eksik değildir.. Hâsılı ruhun, hakikâti itibariyle bu hicap ve gafletin azabını hissetmemesi mümkün değildir…
Cehennemin tabakaları olduğu gibi, gafletin de tabakaları/dereceleri vardır.. KÂİNATTAKİ BİLCÜMLE MEVCÛDATIN MAKSADI, HÂKK’A ERİŞMEKTİR; GAYE/MAKSAD BUDUR VE HÂKK’A VUSUL BAKIMINDAN UZAKLIK NE ÖLÇÜDE İSE, AZAB DA O NİSBETTE FAZLADIR…
Efendimiz (S.A.V.), uzaklık iras eden/sebeb olan şeylerden Allah’a sığınırdı; misâlen;
Korkaklık; Hâkk sözü söylemekten insanı alıkoyar.. Cimrilik; insanın Hâkk yolu aramasına engel olur.. Ömrün bunaklık demi; Hâkk yola hizmete engeldir.. Dünya fitnelerine dalmak; kulu Hâkk’dan uzak kılar.. “En büyük azab, en büyük cehennem; Allah’dan gaflettir! Hâkk’ın râzı olmadığı şeyi kalbinden sürüp çıkaramayanlar için azab vardır!” diye zikretmiş Ken’an er-Rifâî KS…
Fütûhu’l Gayb’da Geylânî Pîrim KS şöyle seslenir; “İşlerin şu iki şey arasındadır; Ya Allah’a yakınlık, diğeri de O’ndan uzaklık.. Kalk ve O’na doğru uç! Haram ve mübah şehvetleri terk etmen bir kanadın; sıkıntılara, ezâ ve cefâlara, zorluklara katlanman ve mahlûkata bel bağlamayıp, irade ve arzularını terk etmen ikinci kanadın olsun. Bu iki kanatla O’na doğru uç ve O’na varıncaya kadar durma. Gayene vardığında her istediğini orada bulacaksın. En büyük izzet ve ikramlara kavuşacaksın. Allah’a yaklaştıranlar zümresine girersen, Huzûr-u İlâhî’de edebli ol, kibirlenip gururlanma, Mevlâ’ya hizmette kusur etme. Aksi takdirde, ebediyen zulüm, cehâlet ve acelecilik bataklığına saplanırsın. “..ONU, EMANETİ İNSAN YÜKLENDİ. ŞÜPHESİZ İNSAN ÇOK ZALİM VE ÇOK CÂHİLDİR!” (AHZÂB/72).. “İNSAN HAYRA DUA ETTİĞİ GİBİ, ŞERRE DE DUA ETMEKTEDİR. İNSAN ÇOK ACELECİDİR!” (İSRÂ/11).. Daha önce terk ettiğin arzu, şehvet, irade gibi şeylere iltifat etmekten kalbini koru. Belâ anında sabırsızlık gösterip, râzı olmamazlık etme. Allah’ın huzurunda; ölünün, yıkayıcısının önünde durduğu gibi dur.. Allah’dan başkasından yüz çevir. Ondan başkasının fayda ya da zarar vermeye ya da almaya gücünün yetmeyeceğini unutma. MAHLÛKATIN EZİYETLERİNİ, ALLAH’IN SANA VURDUĞU KIRBAÇMIŞ GİBİ KABUL ET! ONLAR VASITASIYLA SANA ULAŞAN NİMETLERİ DE ALLAH’IN YARDIM ELİ GİBİ KABUL ET!”
Esasen insanın kıymeti; bu dünyada gördüğü, bulunduğu ve meşgul olduğu şeylerle ölçülür ve o kimse bunlarla haşrolunur. Sözün kıssası; ne ile uğraşıyorsan, gerek fikrin gerek meşgalen her ne ise, neticede karşına çıkacak da odur! Sonunda hüsrana mı uğrayacaksın, cânâna mı kavuşacaksın bunlar ilim ve âmel cihetiyle tutumuna bağlıdır. ÇÜNKÜ AZAB VE ATEŞİN ŞİDDETİ, ALLAH’DAN GAFLETİN NİSBETİ KADARDIR! Dünya demek, seni Allah’dan gafil kılan her ne ise o demektir..! Bu yüzden de, dünyaya meyil ve muhabbet, her hatanın başı olduğu gibi ondan kaçınmak da bütün ibadetlerden üstündür.. ÂŞIKLARIN HEKİMİ, ALLAH (C.C.)’DIR; ALLAH’LA OLANIN YARDIMCISI, GENE ALLAH’DIR!
Gönülleri ilâhî aşk ateşiyle yanan kimseleri güneş yakmaz. Allah aşkı ve ilâhî cezbe ile kendinden geçmişlere, nefsinden kurtulmuşlara şu geçici âlemin azablarından hiçbirinin tesiri olmaz ve böyle ruhların bu dış âfetlerden korkusu kalmaz…
Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur; “Allah’ın kullar üzerindeki hakkı nedir, bilir misiniz? Ona ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır. Kullar, Allah’ın bu hakkını edâ ettikleri zaman cânların Allah üzerindeki hakları nedir, bilir misiniz? Allah’ın onlara azab etmemesidir.” Sadece Allah’a yönelmek gerekir; insanlar sebeplere dayandıkları sırada Allah onlara azab eder, çünkü sebebler her zaman yitip gidebilecek olgulardır. Sebebler mevcutken, onların kaybolacakları vehmiyle azab eder; sebebler ortada yok iken, bu sefer de yokluklarıyla onlara azab eder. DOLAYISIYLA ALLAH’I BIRAKIP, SEBEBLERE GÜVENİP DAYANANLAR DAİMA AZAB İÇİNDEDİRLER! Ama ortak koşmadıkları zaman rahat ederler, sebeblerin yitip gitmesiyle herhangi bir acı duymazlar…
Atıldığı ateş yığınını bir gül bahçesi gören ve ateşler içinde güller derleyen İbrahim AS, bu fazileti Allah’ı bilmekle ve O’nun aşkıyla yanmakla buldu. Ancak Allah aşkı ile ve O’nun cezbesi ateşiyle yanmaya alışan ruhu yakacak ateş yoktur.. Seni her türlü azabın ve ızdırabın, şüphenin, korkunun ve bütün dalâletlerin mevcut ve mev’ûd ateşinden ancak o yüce ateşte yanmış olmak kurtaracaktır…
Rabbim mahçup etmesin… Mülk Sûresi “Tebâreke”