Şeriata dünyanın ihtiyacı.

ABONE OL

Hatice İnan hanımla Şeriat hakkında güzel bir sohbet eşliğinde münazara...

Ropörtaj Yakup Erdem

Öncelikle Selamun Aleykum
Hatice İnan kimdir. Bize kendinizden bahseder misiniz.

Ve Aleykum Selam kardeşim;
Hatice İnan 1967 doğumlu bir gurbetci ailenin 4 çocuktan  ilk çocuğudur. 
Almanyada büyümüş okumuş Anaokulu öğretmenidir. 2 evlada sahiptir ve vatanını dinini çok sever.

#Soru1 İslam'a olan bakış açınız ve müslümanların İslam'a olan tutumuna nasıl bakıyorsunuz?
#Cevap1 Bu sorunuza 1982 yılında Müslüman olduktan sonra “Ben İslama bir elimde İncil, bir elimde Kapital’le geldim” diyerek, bir Müslüman olduğunu ilan eden ünlü filozof Roger Garaudy'in hayatı ve anlatışı ile cevap vermek istiyorum.

Yıllarca Protestan gençlik örgütü üyeliğinde bulunmuş; uzun yıllar Fransız Komünist Partisi’nin en prestijli üyesi, genel sekreteri ve en büyük ideologu olmuş; 20.YüzYılda bütün dünyada Fransa’nın en büyük filozoflarından biri olarak şöhret yapmış birinin, Batı’da İslamofobinin kıpırdamaya başladığı bir dönemde “Ben Müslüman oldum” demesinin, çok büyük tepkileri ve hatta düşmanlıkları göze alması gerektiğinin bilincinde olarak İslam’ı seçmesinin biz sıradan fânilerinkini epeyi aşan bir cesaret işi olduğunu kabul etmek o kadar zor değildir.

Garaudy’nin İslam anlayışı bilhassa muhafazakâr İslamcı çevrelerde eleştirilere uğramış, kimi görüşleri hiç kabul görmemiştir. Onu eleştiren ve hatta Müslüman bile saymama eğilimi gösterenlerin, kendilerini ise dört dörtlük Müslüman sayanların acaba kaçta kaçı, Garaudy’nin İslamı kabul etmesi sebebiyle uğradığı hücumlara, hakaretlere göğüs gerebilirdi?

Garaudy, gerçekten farklı bir İslam anlayışı öne süren, pek alışılmamış şeyler söyleyen bir Müslümandı. İslamın yaşanılan ve yaşanılacak olan her çağın problemlerini çözecek yorumlara elverişli zenginlikte ve esneklikte bir din olduğuna; sömürünün yok edilmesi, tüm insanlığın barış ve huzuru için bu zengin potansiyelin harekete geçirilmesi gerektiğine inanıyordu. Türkiye’den tanıdığı bir aydın olan merhum Ahmet Taner Kışlalı’yla bir sohbetinde ona şöyle demişti:

“İslamın özü ile o özden yola çıkarak o günün koşullarına göre üretilmiş çözümleri birbirine karıştırmamak gerekir. Ben 1400 yıl öncesinin koşulları içinde konulmuş kurallara uymak için dinimi değiştirmedim. O özü beğendiğim için Müslüman oldum. 1400 yıl öncesinin koşullarına getirilmiş olan çözümleri dâhiyane buluyorum.  

“Beni Komünist yapan ne ise Müslüman yapan da odur” diyen Roger Garaudy’nin ‘Yaşayan İslam’, ‘İslamın Vaat Ettikleri’, ‘İslam ve İnsanlığın Geleceği’ gibi İslamla ilgili çok sayıda eserinden çıkarılabilecek özet şudur: İnsanlığın evrensel barışa ve kimsenin kimseyi ezmediği sosyal adalet düzenine erişebilmesinin zemini Kuran’dır. Onun gözünde Kuran hiç eskimeyen, daima yenilenen bir kitaptır. Bu kanaatini şöyle ifade etmiştir: “Dünyada her fikir, her söz elli, yüz sene içinde eskiyip değerini yitirmeye mahkûmdur. Bunun tek istisnası Kuran’dır. Eskimediği gibi her geçen gün daha anlaşılır hale gelmekte, adeta gençleşmektedir.” 

Garaudy, Müslüman olmadan önce de sonra da çok büyük fikir çileleri çekmiş, tek başına büyük mücadeleler vermiş; evrensel bir perspektifle insanoğluna yönelik zulümlerin, baskıların, eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının çarelerinin neler olabileceğini araştırmış; bu araştırmalar onu İslama ulaştırmıştır.
Yani kısaca aradığımız her türlü adalet ve insanlar için en doğrusu en sağlıklısı islam dininde mevcuttur. 
Ama malesef çoğu müslümanlar bunun tam olarak bilincinde değiller. Dolaysıyla eğitim'de buna yer vermemiz gerekiyor. 
(Evet size katılıyorum. Bu öz eleştiriyi yapmamızın gerekli olduguna inanıyorum. İkinci soruya geçelim.)

#Soru2 Toplumsal olarak İslam'ın kaidelerine uyuyur muyuz, uymuyor muyuz? Fetö Türkiye'de nasıl türeyebildi ? Daeş İslam coğrafyasında nasıl kök salabildi ? 

#Cevap2 Malesef toplumun çoğu bilinçsiz. Dinimizi 5 vakit namazdan oruç tutup zekâtımızı  vermekle yeterli sananlar çok millet var. Kuranı hatim edip birde anlaya bilseydik ne FETÖ nede DAEŞ türeyebilirdi.
(Dinimizin ibadetten ibaret olmadıgını hatta anlatmak kadar uygulamanın da çok zaruri ihtiyaç oldugunu son 100 yılda daha iyi anlamış olduk. İzninizle 3. Soruya geçmek istiyorum.)

#Soru3 İslam'da itaatın önemi nedir? İslam'a saldırılara karşı toplumsal olarak cevap verebiliyor muyuz?

#Cevap3 İslâm’da itaatin ne olduğunu, çerçeve ve sınırlarını Kur’an ve Sünnet açıkça ifade etmiştir. İtaatle ilgili âyet ve hadislere baktığımızda itaatin genel olarak iki kısma ayrıldıgını görürüz:
1- Mutlak itaat,
2- Mutlak olmayan itaat.
Mutlak itaat, Allah ve Rasûlü’ne itaattir.
Cenâb-ı Hak, zatına itaatin yanı sıra, yeryüzünde Mutlak itaat, Allah ve Rasûlü’ne itaattir.
Cenâb-ı Hak, zatına itaatin yanı sıra, yeryüzündeki halifesi, şeriatının tebliğcisi Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’e itaati de farz kılmıştır. Bunu ifade eden; ’Her kim peygambere itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur…’ (en-Nisâ, 4/80), ’Biz, her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik…’ (en-Nisâ, 4/64) vb. âyetlere baktığımızda itaatin mutlak olarak zikredilip zaman, mekân, hal, şart ve koşullar gibi kayıtlarla sınırlandırılmadığını görürüz.

Mutlak olmayan itaat ise ulu’l-emre, âlimlere ve anne-babaya karşı gösterilmesi gereken itaattir. Ulu’l-emr, yani mü’minlerden olan idarecilere ve dinin hükümlerini tebliğ eden şeriat âlimlerine, anne-babaya itaat ve bağlılık mutlak değildir, ancak belirli şartlar dâhilinde meşrudur. Bunlara itaatin geçerli olabilmesinin şartı; emir ve yasaklarının şeriat çerçevesinde olmasıdır. Bu çerçevede emrettiklerine uyulur, menettiklerinden de kaçınılır. Bu çerçevenin dışına çıkan emir ve yasaklarına uyulması ise asla caiz değildir.
Rasûlullah (s.a.v.) bu ölçüyü şöyle iade etmiştir: ’Masiyetle emrolunmadıkça (Müslüman idarecinin emrini) dinlemek ve itaat etmek (Müslüman kişi üzerine) haktır (vaciptir). Masiyetle emrolunduğu zaman ise dinlemek ve itaat etmek yok-tur.’ (Buhârî, Cihâd, 108)
Asr-ı Saadet’te meydana gelen şu hadise, bu hakikati anlamamızı kolaylaştıracaktır. Nebi (s.a.v.) bir ordu (ha
zırlayıp) gönderdi ve başlarına da bir kişiyi komutan tayin etti. (Komutan yolda büyük) bir ateş yaktırdı ve (askerlere): ’Bu (ateşe) girin!’ dedi. (Askerlerden bir kısmı) ona girmek istediler. Diğerleri ise: ’Muhakkak ki biz ondan kaçtık (da Müslüman olduk. Ona girmeyiz).’ dediler. (Dönünce bu hadiseyi) Nebi (s.a.v.)’e haber verdiler. (Rasûlullah) da o (ateşe) girmek isteyenlere yönelik: ’Şayet ona girselerdi, kıyamet gününe kadar onun içinde kalırlardı.’ buyurdu. Diğerleri için ise: ’Masiyet hususunda (kula) itaat yoktur. İtaat ancak maruftadır (yani meşru işlerdedir).’ buyurdu. (Buhârî, Ahbâru’l-Âhâd, 1)

Bu hadis-i şerif, itaat mevzuunda şeriatın emrinin dışına çıkma hususunda cehaletin özür kabul edilmeyeceğini açıkça ifade etmektedir. Vasfı, maksadı, makam ve mevkii her ne olursa olsun, şeriatın haricindeki emir ve yasaklarda bulunmak da, bunları kabul edip uygulamak da Allah ve Rasûlü’ne isyandır, insanı helaka götürür.

Toplumun islâmî tam olarak bilmediği için malesef yeterince savunamıyoruz.
(Allah ve Resulüne iman noktasında fiili olarak baya yetersiziz. Zaten Ümmet cografyasındaki kan ve göz yaşı bunun en açık örnegi degil mi. Ne zaman ki bir olur beraber oluruz. Bu zulüm ortadan kalkar. Müsadenizle 4. Sorumu sormak istiyorum.)

#Soru4 Dünya da İslâm ile yönetilen ülke yok biliyorsunuz . Dolayısıyla dünyada ki rezilliklerin İslâm ile bir alâkası yok. Sizce beklenen İslâm mıdır?

#Cevap4 Bugün Dünya üzerinde, yalnızca Kur’ân ve Hadis temeline dayalı tek bir İslâm Devleti var mıdır?.. YOKTUR maalesef. 
Ama varmış gibi gösteriliyor oysa alakası yok.
Mezhep, tarikat, cemaat anlayışları dolayısıyla, bölgesel Müslümanlık anlayışları ihtiva eden; kendi anlayışları dışındaki tüm inananları “kâfir” gören dar ve sınırlı bakış sahiplerinin oluşturduğu devletleri İslâm’a bağlayıp, İslâm’ı küçültüler...

İSLÂM’ın yüceliği beşerî yanlışlar yüzünden karalanmaktan  münezzehtir... yani uzak tutulması gerekiyor. Yalnızca Kur’ân ve Hadis temeline dayalı  bir İslâm Devleti  kurulmuş olsa evet beklenen İslamdır, çünkü ADALET; İslâm’ın çok önem verdiği konulardan birisidir. “Hakkı teslim etmek ve kim olursa olsun eşit muamelede bulunmak” manasına gelir. Peygamberimiz buna çok dikkat eder, “suçu işleyen kızım Fatıma bile olsa cezasını veririm” buyururdu.

Adalet, her şeyi layık olduğu yere koymak, doğru hüküm vermek haksızlıktan sakınmaktır. Adaletin zıddı zulüm, haksızlık, gibi kötü davranışlardır. Hz. Adem’den son Peygamber Hz.Muhammed (sav)’e kadar gelen bütün peygamberler hak ve adalet anlayışını insanlara tebliğ etmek için gönderilmişlerdir. Yer yüzünde ilahi adalete uyulduğu  sürece  insanlar arasında huzur, barış ve sevgi hakim olmuş, ilahi adalet ölçülerine uyulmadığı dönemlerde ise  zulüm, kan, göz yaşı ve haksızlık hakim olmuştur. İslam, hak ve adalet anlayışı üzerinde yükselen bir dindir. İslam dininde adalet denince din, dil, ırk, cinsiyet ve ülke farkı gözetmeden insanlara, insan olarak yaratıldıkları için  eşit davranmak ve Allah’ın insana doğuştan verdiği can, mal, akıl, namus ve din gibi insan için hayati önem arzeden  hakları korumak akla gelir.  Kahraman ecdadımız   tarihte  bu anlayışla hareket ettiği için asırlarca farklı kültür ve farklı ırklara mensup milyonlarca insanın kardeşçe, huzur içinde bir arada yaşamalarını sağlamıştır. Nezaman ki  hak ve adalet anlayışından ayrılmalar başlamış işte o zaman  zulüm ve haksızlıklar, bölünüp parçalanmalar  başlamıştır.

#Soru5 İslam'ın tebliğ boyutunda ki hataları sebebiyle İslam'dan uzaklaşan insanlara nasıl yaklaşmalıyız?  

#Cevap5 Bu sorunuzu aslında daha önceki sorunuzda cevaplamıştım. Onlara anlayacakları dilden islamı anlatmak ve dürüst olmakla diye düşünüyorum. Aslında 
Prensibimizi Rasûlullâh koymuş:
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; sevdirin, nefret ettirmeyin!..”
“Eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi!..” 13.Ra’d: 31 veya “...Sen onlar üzerine zorlayıcı değilsin” 17.İsra’: 65 âyetlerini incelemek gerek.

#Soru6 İslam'a inanmayan insanların dahi şeriatın sistem haline gelmesi gerekli olduğunu istemesini neye bağlıyorsunuz? 

#Cevap6 İnsanların yaradılışlarında olan fıtratlarından  kaynaklanıyor bu diye düşünüyorum. 
Çünkü  Insanlar ne ile mutlu olurlar ise bunların tümünü islam karşılıyor, mesela  Adalet sevgi hoşgörü  gibi kavramları kapsıyor. ..... ondan diye düşünüyorum. 

#Soru7 Sizce şeriat nedir? Ne anlama gelmektedir? Şeriat hükümleriyle yönetilmek ister misiniz?

#Cevap7 Şeriat benim için Allahın kelamıdır, Allahın kelamı'da Kuranın kendisidir. Hazret-i Muhammed  Sallallahu Aleyhi ve Sellem'de bizlere bunu yaşayarak örnek olmuştur. 
Dolasıyla bir müminin vazgeçilmez kılavuzudur. 
Şeriat İslam demek, İslamsa daha önce belirttiğim gibi Adalet, Huzur, Hoşgörü, Barış ve Sevgi demektir. 
Kim istemez bu şartlar altında yönetilmeyi?
Tabiki şeriat ile yönetilmek isterim ama burası çok önemli ve altını çizerek söylüyorum.
Yalnızca Kur’ân Hadis ve Sünnet temeline dayalı olmalı.
Kurân’da veya Hadis’te olmayan bir konuya ilişkin kişisel yorumunun (fetva) Din hükmüymüş gibi uygulatılmaya kalkışılması, insanlara en büyük zulümdür. Dolasıyla çok dikkat etmek gerekir.

(Verdiginiz cevaplar için çok teşekkür ediyorum. Çok keyifliydi bilgi ve tecrübe dolu bir çalışma oldu.)

Ropörtaj Çalışmamız Hakkındaki Düşünceniz Nedir?
Bence çok önemli konulara değinmişsiniz, islam ülkesi olduğumuz halde malesef toplum olarak dinden uzak ezbere yaşıyoruz. Dolayısıyla dini konuları ve sorunları çokça gündeme taşıyarak faydalı olabilinir diye düşünüyorum. 

(Bu konuyu ve bu ropörtajı sizinle yapmaktan büyük keyif aldım. Çok güzeldi cevaplar ve ropörtaj sürecimiz. Size tekrar çok teşekkür ediyorum.)

Rica ederim kardeşim asıl ben teşekkür ederim aciz bir kulun düşüncelerine ve duygularına  önem verdiğiniz için. 
Allah İslam ve Vatanı için gayret  gösterini muvaffak eylesin.

Ropörtaj Yakup Erdem

hatice İnan hatice İnan kimdir hatice İnan haberleri