SİNEMA'DA NEREDEYİZ?

ABONE OL

Bizde, film sektörü, cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak yakın zamana kadar hep, Amerikan ideolojisinden beslenen bir yapı ortaya koydu ve hala bunu ısrarla devam ettirenler de vardır.

Sinema, Batı’da devletlerini şekillendiren, hatta yönlendiren bir araç olarak kullanılıyor. Alev Alatlı, özellikle Amerika’da sinemanın devlet üzerinde büyük etkisinden söz eder. Bu doğrudur, çünkü onunla kamuoyu oluşturup iktidarlara baskı yapabiliriniz
 Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bir Amerika seyahatinde, bize uygulanan tekstil kotasını aşağı çekebilmek için talebi üzerine karşısına, TRT’de Amerikan dizilerine getirtilen sınırlamayı koydular.

Bizde, film sektörü, cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak yakın zamana kadar hep, Amerikan ideolojisinden beslenen bir yapı ortaya koydu ve hala bunu ısrarla devam ettirenler de vardır. Bakın bir cinayet olayı vardır: Hâkim Safa Mutlu, taşkınlık yapan bir ertisti ikaz ettiği için bu adam tarafından vurulup öldürüldü.

Bu olay, sıradan bir tartışma değildi. Bu artist, kendi imtiyaz alanını devletin gücünün üzerinde gördüğüne inanıyor olmalıdır ki cana kıymak gibi cinayeti işlemiş olsun. 
Ülkemizde bir yığın TV kanalı var. O da yetmedi, şimdi İnternet aracılığıyla insanlar abur cubur şeyleri çekip yayınlayabiliyorlar.

Bu perde kirliliğinin sinemayı ıslah etmek yerine, daha kötüye götüreceği endişesini doğurmaktadır. Yapılan, tarihi dizileri bir kenara bırakırsak, sinemanın Türkiye’de geleceği ümit verici değildir.

BUNLARIN DEMOKRASİSİ KENDİ İDEOLOJİLERİ İÇİNDİR!

 
Yazar Alev Alatlı, Sinemanın Amerika’da devletin yönetimini ve toplumun eğilimini belirleyen bir sektör olduğunu söyler. Bu anlayış bizde de yerleştirilmeye çalışıldı ve Sinemacılar ile Tiyatrocular devletin üstünde bir güç haline getirilmek istendi. Bunun böyle olduğunun örneği şu son Ferhan Şensoy’un ölüm olayıyla bir kez daha ortaya çıktı.
 
Kültüre harcanan devlet kaynaklarının kaymağını tiyatrolar ve tiyatrocular yer. Mevcut yönetim kültürde başarısızlığını söylerken, bu açık zaaftan kurtulmak için bunları sürekli besledi. Cumhuriyet döneminde, Türk tiyatroları, yıllardır, yabancıların oyunlarını sergilediler ve bunlar için para aldılar.
 
Bunların birçoğu, yıllarca Dante’nin İslam Peygamberini aşağılayan, ‘İlahi Komedya’  adlı oyununu sahneleyip bu ülkenin imkânlarını sömüren insanlardı.
 Bakınız, çarpıcı bir önektir: Fransızlar Volter’e Pegamber Efendimizi aşağılayan bir tiyatro eseri yazdırırlar. Bunu sahneleme aşamasında, dönemin Osmanlı Devleti, ‘Böyle bir eseri, oynatırsanız, savaş sebebi sayarız’, şeklinde bir ültimatom verir. Fransa korkar ve oyunu sahnelemekten vazgeçer. Bu olay üzerine Volter, Osmanlı’yı ve İslam Peygamberini araştırır. Kiliseyle ilişkisini keser, ‘Bizim cahil papazlarımız bizi yıllarca kandırdılar, sokaktaki eşekler bu papazlardan dada faydalıdır bu ülke için’, der ve ‘Türklerin sanatı Kahramanlıktır’ diye de bir ifade kullanır. Bununla da yetinmez İslam Peygamberine övgüler dizerek şunları söyler: “Dünyada bir tek yasa kuran ya da ülke yöneten kimse yoktur ki, hayatı Hz. Muhammedinki kadar büyük ayrıntılar, tüm bir gerçeklikle yazılmış olsun.”  
 Burada devletin iradesi ile sanatçının fikir namusu bizim tiyatrocularımıza örnek olmalıydı ne yazık ki, bu asaleti göremedik. 

 Sayın Cumhurbaşkanı 20 yıllık iktidarları döneminde kültürde başarılı olamadıklarını itiraf ediyor. Nasıl başarılı olacaksınız? 
 
Seçimlerde Türkiye Komünist Partisi’ne oy verdiğini ve yeri geldikçe ateist oluğunu da itiraf eden bir şahsın, söylediklerini hadi kişisel tercihidir diye düşünelim ve bizi bağlamadığını söyleyelim, ancak  televizyon kamerasına; "Ordu darbe yapsın" , dediğini söyleyen bir dostu; "Arkadaş sarhoştur, kusuruna bakmayın' diye kurtarmıştık..." ifadelerine ne diyeceksiniz?.
 
Ordudan darbeyi bana karşı istemiyordu herhalde bu adam? Muhatabı mevcut iktidar olmalıydı. Ne hazindir ki, bu iktidarın Kültür Bakanı, onun cenazesine katıldı ve methiyeler dizdi. Bu siyasi çürümüşlük değilse, nedir? 
 
Şunu unutmamalıyız ki, bunların demokrasileri kendi ideolojileri içindir! Türkiye’yi var eden değerlere müzmin muhalif olan böylesi insanlarla alıp veremediğimiz bir şey yoktur. Ancak, devlet adamı olmak hoşgörü sınırlarını aşan bir zaafı dillendirmek olmamalıdır!..

TÜRKİYE’DE TİYATROYU KATLEDENLER


 Adam ölmüş, üstelik nefesi kesildiği için can vermiş. Eh, cenazesinde konuşan yakın dostu, adeta, bu insanın ideolojisini dillendirirken; “70 yıldır din bağımlısı hükümetlere karşı inadına tiyatro yapıyoruz”,  ifadesini kullanıyor.   O da yetmiyor. Şunları dile getiriyor: “Şimdi o Rasim'ine kavuştu. Münir Ağabey'ine, Erol Ağabey'ine kavuştu. Hep birlikte orada bir meyhanede kafayı çekiyorlardır.” Meyhaneyi ölüm ötesine kadar taşıyan bu çirkin ifadeleri kullanan insanların inanç keyfiyeti üzerine durmayacağım.  Bu tür tiyatrocuların ne menem bir insan olduklarını bu toplum çok iyi bilir. Çünkü Yüce Yaratıcı, hidayetin bir nasip meselesi olduğunu bildirir ve şöyle der: 

 “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup onları zorlayacak mısın? Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması mümkün değildir. O, akıllarını kullanmayanları inkâr bataklığında bırakır.” (Yunus Suresi: 99-100)

 Bu ülkede, tiyatronun masum görünümü altına böylesine hezeyanları taşıyanlar kendi keyfiyetlerinin resmini de ortaya koymuş oluyorlar. Bu ülkede tiyatroyu katleden bu zihniyet değil midir?

Kaynak: Muhsin İlyas Subaşı

sinema filmleri sinema sinemalar sinema filmleri türkçe dublaj sinematik net