İnsan Zindanı.
Su kendini gösterir, dokundurur, hissettirir. Isınınca buhar olur, ısındığını bağırır. Kaynama sırasında hoplar, zıplar dayanamaz yüksek sıcaklığa. Hızla her tarafından buharlaşarak uçar gider. Bu suyun sıcaklık diliyle kendini anlatmaya çalışmasıdır.
İnsan önce bedeni ile sınanır zorla nefes alır, zorla yemek yer, zorla yürür, zorla konuşur, zorla öğrenir. Kendi bedeninin sınırlarının çoğunu zorla öğrenmek zorunda kalır. Sonrası yetenek olarak değerlendirilir. Halbuki bir kısmı yetenek olsa da bir kısmı eğitim ve rol model seçimidir.
İnsanın konuşması düzelmeyecek şekilde şiveli iken başka diller öğrenip güzel konuşabilmektedir. Yeter ki o dili iyi konuşan insanlarla aynı ortamda yaşasın.
İnsan öğrenirken ilk kıvılcımları beyninde hissettiğinde özgüvenle birlikte bir gurur duyma ve hoşnutluk ile, belki de saygı ile karşılar kendini. Tıpkı yeni büyümeye çalışan çocuk gibi evin içinde ne var ne yok her şeyin yerini, biçimini, adını, rengini, adedini, zararını, faydasını öğrenir. Onun için artık dünya sıkıcı bir yerdir ve her şeyi bildiği için evde yanlış olduğunu düşündüğü şeylere müdahale etmeye başlar.
Masanızda öylece oturmuş telefonunuzu kurcalıyorsunuz. Az önce yediğiniz meyve tabağında duran kaşığın üzerinde hafif bir kirlilik oluşmuştur. Bu kirliliğin içinde hepimizin bildiği gibi minicik canlılar mikroplar çeşitli organizmalar yaşamaya başlamaktadır. Bu onlar için oluşmuş yeni bir yaşam alanıdır. Onlar için yeni bir dünya kurulmuştur. Çok hızlı yaşayıp üreyip öldükleri için 1 saat boyunca orada duran kaşığın formu, şekli, duruşu, sıcaklığı yüzey şekilleri onlar için alışılagelmiştir. Artık onların standart bir dünyası oluşmuştur. Kendi aralarında huzur içinde amaçlarına uygun olarak yıllardır yaşamaktalar, üremekteler ve çoğalmaktalar.
Birisi masanıza gelip yanınızda konuşurken yanlışlıkla kaşığa dokundu. Kolunun kaşık üzerindeki kirli kısma değdiğini görmediğinden sizinle muhabbet etmeye devam ederken zaman hızla akmaya devam ediyordu yıllar geçiyor ve organizmalar yeni bir oluşuma dahil olmuş olmanın merakı içerisinde bozulmuş düzenlerine ayak uydurmaya çalışmaktadır. Organizmaların bir kısmı yanınıza gelenin koluna yapışmışken yeni yeryüzü şekillerine sahip olabilmenin verdiği şaşkınlık ve binlerce değişimin ardındaki sır hakkında düşünmek için kafa yormaktan ziyade ortama uyum sağlayıp yeniden yaşamlarına devam etmektedirler. Tam yanınızdan ayrılırken kolunun baskısı ile masadan yere doğru hızla uçmaya başlayan kaşığa dönüp bakmaya zamanı olmadan, kaşıkta hızla akan zamanın içerisinde yeni bir merkezkaç kuvvetin etkisine girmiş olan yaşam alanları zaten birkaç nesildir çok garip oyalarla sallanmaktaydı. Yeni atmosfer hafif esintili ve kendi etrafında dönen bir sisteme sahipti. Sanki günler geçtikçe aydınlıktan karanlığa doğru gitmekteydi. Son olarak kehanetleri gerçek olmuş ve uçan yer kabukları büyük bir sarsıntı ile bir başka yeryüzüne çapmıştır. Kaşık gezegeninde yaşayan organizmaların bir kısmı oradan fırlayıp uzay boşluğunda hala yaşayabiliyor olmakla beraber başka bir yeryüzüne doğru yaklaşmaktaydılar. Tam oraya da alışmaya başlamışken birden ortalık kararmıştır. Üzerlerini örten bir başla yapışkan ve öldürücü tabaka onları temizleyip mutfaktaki lavaboda yıkamıştır.
Binlerce belki milyonlarca dünya ile birlikte yaşıyoruz. Kendi aklımız bile yaşımızın her evresinde kendine göre dünyayı yeniden yorumluyor. Peki kaç tanesinin yönetimle ilgili sorunu var. Neden? Kaç tanesinin yönetilmeye ve yönlendirilmeye ihtiyacı var? Hani yeryüzünde kafası çalışan en akıllı yaratıklar bizlerdik. İnanamadığım bir şey var. Hem dini kaynaklara hem de bilimsel kaynaklara göre binlerce yıldır çok çok büyük akıllara sahip insanlar gelip gitmiş, dünya defalarca peygamberler, bilim adamları, dehalar, uçan insanlar, evliyalar, gurular felsefi insanlar; hz ademden beri gelen kitaplar derken ya biz insanların neden hala doğru düzgün bir eğitim sistemi yok. Çok mu cahiliz çok mu akıllıyız? Sürekli kendi kendimizi mi çürütüyoruz yoksa çürütülecek bir kafamız oluşamadı mı henüz?