İyileşmeye Doğru
Yazmak için konu aramaya veya bahane bulmaya gerek yok bence. İnsan her an derin duygular içinde olabilir. Bazen bir nota , bazen sokakta bir an yakaladığımız kare, bazen tarihten bir anı veya her an başımızdan geçen her bir olay yazmaya değer. Yeter ki derin bir nefes alıp tarafsızca şiir okur veya yazar gibi değil, şiir olur gibi hayatın şiirselliğine kapılalım.
Düşüncelerimiz derinleştikçe her ruh haline varabiliriz. Dünyanın her bir köşesinde, hatta her milimetre karesinde bile farklı duygular uyandıracak şeyler görmek mümkün. Çok uçuk olmaya gerek yok tanıdığınız veya duyduğunuz bir çok insanın hayatı sizinkinden tamamen farklıdır. Hala inanamıyorum. Bu kadar az gelişmiş olamayız. Olmamalıydık. Çok zaman ziyan olmuş demek ki. Üç gündür hastaydım. İlaçları düşündüm, hastaneleri düşündüm, acı çeken insanları düşündüm derken aklım bir an geçmişe gitti. O zor şartlarda yaşamış insanlar ile birlikte geçmişte yaşamış gibi hissettim. Bu ilaçlar, hastaneler, aşılar, doktorlar yokken çok zor olmuştur eskiden. En ufak hastalık olarak gördüğümüz hastalıklarla savaşamayan insanlar , büyüyemeyen çocuklar uf! Halbuki şuan hastanelerde neler dönüyor neler. Milletin kalbini değiştirebiliyorlar. Neyse bak yine başka bir ruh hali.
Hasta iken insan biraz daha faklı düşünüyor . Çok işe yarar 3-4 icat buldum mesela. Bence iyi satar. Çünkü ihtiyacı var insanların. Kafamda fabrikalarını kurdum, sonra geri kapattım. Yazmak için bir çok konu buldum. Kafamda sayfalarca yazdım. Kitap olabilir diye kitabın adını düşündüm. Sonra geri sildim. Gece 3 te uyanıp hastane sonuçlarıma baktım “negatif” iyi dedim. Sadece soğuk algınlığı.
Düşünsenize yazılım diye bir şey var. Bu yazılım dediğimiz şeyler bilgisayarda yazdığımız birkaç kod ve o kodlar bir makine gibi davranabiliyorlar. Bu çok ilginç. Şöyle anlatayım. Mesela biz bir makineye yazılım yapıyoruz. Yazılımda “bu motor 10 milimetre gitsin” diyoruz ve o motor aynen gidiyor. Nasıl oluyor da benim klavyeden sanal olarak yazdığım “10 milimetre sola git” komutu yanımdaki bir mekanik parçanın hareket etmesine kadar dönüşüm yaşıyor. Bence bu olay muhteşem. Biz bütün bir makinenin yazılımını bitirdikten sonra ise kimse yazılımın nasıl kodlandığını düşünmeden sadece makinenin hareketleri ile muhatap oluyor. Tıpkı bizim gibi oluyor. Mesela biz de sanki bazı kodlarla çalışıyor gibiyiz. Örneğin “kalp tıp tıp atacak ve bütün sisteme kan pompalayacak.” Diye bir kod var ama biz sadece kalp ile yaşıyoruz. Ayrıca” Kalp heyecan durumunda şu frekansta, şaşırma durumunda şu ritimde, sevme durumunda şu yumuşaklıkta, kızma durumunda şu basınçta vs. vs.” baya uzun tanımlamaları var. En iyisi sağlığımıza dikkat edelim.
Her an hayatın içinde olan pırıltılar var. Mucizelere inanın. Kanımızın son damlasına kadar hayatın içinde sürükleniyoruz. Kendi benliğini saklayıp dans eden palyaço kadar yabancı, renkten renge giren bukalemun kadar değişken, kafese konulmuş çitalar kadar çaresiz bırakılmış güçlüleriz. Karanlıklara bürünmüş dört bir çevremizi aydınlatmaya ne yeter. Şişmiş kocaman bir balon gibi dünyalarımızı patlatmaya bir iğne ucu yeter. Saf altın gibi olan içlerimizin içler acısı içinde karanlıklarda yaşamasının sebebi nedir? Ruhlarımızı mıknatıs gibi her yöne çeken anlamların, olguların , oluşların, ruhlarımıza asılıp duran hayali kancaların farkına varın. Yada daha derine gidelim ruhlarımızı tanıyalım. Ama hazır olun! Düşündüğünüzden daha hazır olun ve deyin ki ey ruhum ne olursan ol seni tanımaya hazırım , açığım deyin. Zaman çemberinden çıkın. Sonsuzluğun ifadesi için aklınıza harf, kelime, yönlendirmeler, sesler, güdüleriniz değil saf koku alın. Çünkü sonsuzluk içinde bir tanım sonsuzluğu kısıtlar. Peki bu nasıl sonsuzluk? Onu anlamak için neden sonsuz parçalara bölünmek gereksin ki? Nereye gidiyorsun! Bekle ve izle. Kokladığın şey seni görünmez kılacak kadar şeffaflaştırabiliyorsa her şeyden. Sus. Çünkü ancak susarsan okumaya başlayabilirsin.
Altan BEZEK-23.10.2021