GÜNÜMÜZÜN TEORİSİ

Firuz Türker firuz-turker@ulkepostasi.com
ABONE OL

Her ne kadar her şeyin bir teorik açıklaması olmasının zorunluluğuna inanmasam da günümüzdeki toplumsal olayların, toplumsal değişim ve gelişmelerin genel bir açılamasının olması gerektiği düşüncesindeyim. En azından, dünyamızdaki gelişmeleri olduğu haliyle anlayabilmek için kafa yormaya değer.rnBaşlık çok iddialı gibi görünse de bu yazının amacı bir teori oluşturmak değil. Olayları kavrayabilmek için teorik yaklaşımlara ihtiyacımız olduğunu belirtmek içindir. Soru şu; dünya neden bu kadar çalkantılı ve acılı bir dönemden geçiyor.rnAslında cevap olarak toplumsal gelişme ne zaman çalkantılı ve acılı olmadı ki diyesi geliyor insanın. Ama günümüzde bu durum en üst düzeydedir. Bunun sebebi globalleşme. Dünyamızın insan toplulukları için tek bir pazar haline dönüşme, ulusların iç içe geçme, birbiriyle kaynaşma ve melezleşme süreci olarak ilerlemekte olan globalleşme aynı zamanda bütün karışıklık, anlaşmazlık ve çatışmaları da dünya çapına yayıyor. Aynı zamanda tek bir dünya devleti, ya da devletsiz bir dünyada yerel yönetimler egemenliği sürecinin önünü açıyor. Tabi biri bir çılgınlık yapıp bir nükleer butona basmazsa.rnGloballeşme arzuya isteğe bağlı bir şey değil. Toplumsal gelişmenin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. iyi mi kötü mü tartışmasını bir kenara koymak lazım. İyiyi umut ediyoruz ama günümüzde hep ağrılı sancılı sonuçlar doğuruyor. İnsan toplumları bu yüzden acılar çekiyor. Kurulmakta olan geleceğin bedelini ödüyor. Bunun sebebi sürece damgasını vurmak, yeni kurulmakta olan global dünya düzeninde dominant olmak, ya da dominant kalmak arzusundaki güçlerin diğer güçleri boyun eğdirmek için başlattıkları saldırıdır. Öyle bir döneme geldik ki artık toplumların değişim ivmesini iç dinamikler değil, dış müdahaleler belirliyor. İç dinamiğin ivme yaratıcı gücü ikincil plana düşmüştür.rnİdlib nedir ki? Yüzölçümü nüfusu ne kadar? Peki Suriye'nin bir vilayeti neden bu gün bütün dünyayı ilgilendiriyor? Çünkü küresel egemenlik amacındaki güçlerin kozlarını paylaşma yeridir. Bu süreç 11 Eylül saldırıları ile başlatılmıştır. Küresel güçler, globalleşmeden, dünyanın geri kalanını zor yoluyla boyun eğdirmeyi anladılar. İşlerine öyle geldi. İşte bu yaklaşım, en küçük çatışmaları bile anında dünya çapında bir sorun haline taşıyor. Küresel güçler ülkeleri ve toplumları kendi istedikleri doğrultuda değişmeye, bu olmazsa ezilmeye, hatta yok olmaya, acılara katlanmaya zorluyorlar. Dağılan doğu bloğu ülkelerinde, Latin Amerika'da, Afrika ve ön Asya'da toplumlar hep buna zorlanıyor. Dışarıdan yapılan müdahaleler ile o ülkelerin iç dengeleriyle oynanıp stabilizasyonları bozuluyor. Kendi içinde çatışmaya sürüklenen ülkelere dışarıdan müdahaleler geliyor ve istenen şekle sokulmaya çalışılıyor. Bu yapılamazsa kanlı çatışmalar ortaya çıkıyor. İnsan yaşamı hiçe sayılıyor.rnGelelim şimdi daha önemli soruya; Bu süreç durdurulabilir mi? Daha insani boyutlarda yürütülebilir mi? Bu saldırganlık alt edilebilir mi? Tarihte bunun böyle olmağının kanıtları çoktur. 'Uygarlık' her zamanda her yere silah zoruyla götürülmüştür. Mehmet Akif boşuna, 'medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar' dememiştir. Medeniyeti götürenler, gittikleri her yerde oranın doğal zenginliklerini, insan kaynaklarını yağmalamışlar, ziyan zebil etmişler, insanlarını yıkıma sürüklemişler, katletmişlerdir. Şimdi olan da bundan farklı değil. Zamanında Kuzey ve Güney Amerika yerlilerinin, Avustralya ve Yeni Zelanda yerlilerinin başına neler geldiyse bu gün Ortadoğu'nun, ön Asya ile doğu Avrupa'nın, Latin Amerika'nın başına onlar gelmektedir.rnDünya böylesi kanlı, acılı ve en küçük bir sorunun dahi bir küresel sorun haline geldiği bir değişim sürecindeyken yalnızca iç sorunlara odaklanmak ne büyük bir sığlık.