KURTULUŞ SAVAŞI GİBİ?

Firuz Türker firuz-turker@ulkepostasi.com
ABONE OL

Daha ciddi günlere giriyoruz. Virüs hafife alınacak bir olay değil. Abartmadan, ortalığı velveleye vermeden devletimizin yönlendirmesi ile ciddi mücadele edilecek bir olay. Yükün ağır kısmı devlete düşmekle birlikte bizlere düşen kısmı da az buz değil. Bu, topyekun bir mücadele. Tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi.
İspanyol gribi en az 50 milyon can aldı. En az diyorum çünkü tespiti yapılamadı. Üst sınır 100 milyon.

Osmanlı topraklarında ölüm sayısının 90 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Yani Osmanlı en hafif atlatan ülkelerden biri olmuş. Hem de ağır savaş koşullarına rağmen. İspanyol gribi birinci dünya savaşını bitiren en önemli etkendir. Çünkü savaştan fazla can aldı. Üstelik etkisi de savaştan daha fazla oldu.

Gelişmiş teknolojiye ve tıp bilimine rağmen günümüz virüsünün de ne yazık ki yıkıcı etkileri olacak. Elbette
İspanyol gribi kadar hatta onun yüzde biri kadar bile can kaybı olmayacak. Bu da alınan önlemler sayesinde olacak. Ama küresel etkileri çok önemli olacak. Bu nedenle devlet millet birlikteliği ile alınacak önlemler büyük önem kazanıyor. Artık kişisel sorumluluk diye bir şey yok. Toplumsal sorumluluk var. Yani ihmal ettim cezam neyse çekerim değil. O ceza, hak vaki olana kadar pek çok başka insanın da riske atılması sonucunu doğuruyor çünkü.

Kadınlarımız Kurtuluş savaşında nasıl cepheye mermi taşıdılarsa şimdi de harıl harıl maske dikiyor. Sağlıkçılarımız mermiler altında nasıl yaralılarımızı hayatta tutmaya çalıştıysa şimdi de kendilerini riske etme pahasına hastalarımıza yardımcı olmaya çalışıyor. Her birimiz öncelikle alınan tedbirlere uymakla yükümlüyüz. Uymayanı da aşağılamak değil, uyarmakla. Aşağılamak bir fayda sağlamaz. Ama kafası gem almayana da yaptırım gerekir. Bunlar da devlet tarafından devreye alınmaya başlamıştır. Uymayana yaptırım uygulamaya kalkmak kimsenin haddi değil. Devlet var, kanunlar var.

Olayın gelişimine göre devletin uygulamaları giderek ağırlaşacak, sertleşecektir de. Bu bizi şaşırtmamalı. Panikletmemeli. Olması gerekendir bu. Hiç ummadığımız yerden vaka haberleri gelecek, devlet anında müdahale edecektir. Bu nasıl olur diye anlamsız şeylerle uğraşmak yerine devletimiz önlemini aldı bile diye düşünmemiz gerekir. Ve de sabırla, sebatla uygulamalara uyum sağlamaya devam etmeliyiz.

Muhalefet yapıyorum görüntüsünde bozgunculuk yapanlar çok fazla değildir. Bunlar muhalefet kesimlerinin de önemli bir kısmı değildir. Çok azıdır. Çünkü aklı selim onlarda da hakimdir. Bozgunculuğu yapanlar toplumumuzun çürüyen kesimleridir. Sosyal medyada bu uğursuz role soyunan sahte hesapların %80 i FETÖ ya da PKK gibi zaten bu ülkeyle, ülkenin bütünlüğü ve esenliğiyle, bu topraklarda yaşayan insanlarla ilgisi kalmamış ajan örgütlere aittir. Bunlar, iki taraflı paylaşımlar yapmaktadır. Bazen de muhalefetten bazıları adına sahte hesaplarla paylaşım yaparak nifak sokmaya çalışmaktadırlar. Örneğin güzide bir şehrimiz için 'duaları protesto ettiler' diye bir söylenti yayılabilmektedir. Bunu yapan üç beş densiz olabilir. Ama ben kesinlikle inanırım ki o şehrin büyük çoğunluğu böyle bir şeyi tasvip etmez. Bunun yanında adı muhalife çıkmış kimilerinin de sırf ortalığı panikletmek, insanlar arasında husumet yaratmak için yaptıkları paylaşımlar vardır ki artık bunlar sinirimizi oynatmamalıdır. Bırakalım onlar düştükleri kuburlarında boğulsunlar. Bunların tümünü Allah'a havale edelim.

Karşı karşıya kaldığımız bu mücadelede ne kadar çok insanın birliği sağlanırsa o kadar çabuk başarılı oluruz ve yarınlara daha bir umutla bakarız. Birliğin bir tek amacı olmalıdır. Allah'ın izniyle bu virüs belasını yenmek. Bunun için birbirimizin elinden tutmalıyız. Hastalığı kapan aramızın hiç de iyi olmadığı biri olsa bile asla sevinmemeli, elimizden gelen bir şey varsa yardımına koşmalıyız.
Allah yar ve yardımcımız olsun.

TÜRKİYE BAŞARACAKTIR...