NURİ KİLLİGİL: TARİHİN GÖLGESİNDE KALAN BİR DEHA.

Gökalp Şentürk gokalpsenturk@gmail.com
ABONE OL

NURİ KİLLİGİL: TARİHİN GÖLGESİNDE KALAN BİR DEHA   Tarih, bazen en büyük kahramanlarını unutturur. Kimi zaman siyasi hesaplar, kimi zaman ise çıkar çatışmaları, bazı isimlerin hak ettikleri değeri görmelerine engel olur. Nuri Killigil de, hem bir asker, hem bir sanayici hem de bir stratejist olarak, Türkiye tarihinin en haksızlığa uğrayan isimlerinden biri.   Savaş Alanından Sanayiye Uzanan Bir Hayat   Osmanlı’nın son döneminde, Enver Paşa’nın kardeşi olarak değil, kendi askeri dehasıyla öne çıkan bir isimdi Nuri Killigil. 1918’de Kafkas İslam Ordusu ile Bakü’ye girerek, Azerbaycan’ın bağımsızlığına giden yolu açtı. Bugün Bakü’nün kurtuluşu onun adıyla anılıyor. Ancak Osmanlı’nın yenilgisiyle birlikte onun da kaderi değişti.   Savaşlar bittiğinde, Nuri Paşa sadece bir asker olarak kalmadı. Çünkü o, geleceğin savaşlarının sadece cephede değil, sanayide de kazanılacağını gören bir vizyonere sahipti. İşte bu yüzden Türkiye’nin milli savunma sanayisinin temellerini atan isim oldu.   Milli Savunma Sanayisinin İlk Adımları   II. Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye büyük bir dönüşüm içindeydi. Ancak silah ve mühimmat konusunda hala dışa bağımlıydık. İşte bu noktada, Nuri Killigil büyük bir cesaretle yerli üretim için harekete geçti. Kendi imkanlarıyla silah ve mühimmat fabrikası kurarak, Türkiye’nin ilk özel savunma sanayii girişimini başlattı.   Ürettiği tabancalar, havan topları ve mühimmatlar, o dönemde büyük bir teknolojik başarıydı. Ancak, bu başarı bazı çevreleri rahatsız etti. Çünkü Türkiye’nin savunma sanayisinde dışa bağımlılığını azaltmak, uluslararası güç dengelerinde kabul edilmesi zor bir adımdı.   Şüpheli Bir Patlama ve Karanlıkta Kalan Gerçekler   22 Mart 1949… Nuri Killigil’in fabrikasında büyük bir patlama meydana geldi. Patlama öylesine şiddetliydi ki, Paşa’nın cesedi parçalanarak dağıldı. Bu olayın sabotaj olup olmadığı hâlâ tartışılıyor. Çünkü bu patlama, Türkiye’nin kendi silahını üretme çabasına vurulan en büyük darbelerden biri oldu.   Nuri Paşa’nın ölümünün ardından fabrikası kapatıldı, üretim durduruldu ve Türkiye tekrar dışa bağımlı hale geldi. O dönemin siyasi atmosferinde bu olayın üzerine gidilmedi, hatta unutturulmaya çalışıldı.   Bir Kahramanın Unutulan Mezarı   Nuri Killigil’in cenazesi, vücudu tamamen bulunamadığı için, o dönemin Diyanet İşleri Başkanı’nın fetvası gereği cenaze namazı kılınmadan defnedildi. Yıllar boyunca mezarı bile unutuldu. Ta ki, tarihçi Attila Oral onun mezarının harabe halde olduğunu ortaya çıkarana kadar.   Bu keşfin ardından, Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva devreye girdi. Bakü’nün kurtarıcısı olan Nuri Paşa, hak ettiği saygıyı Azerbaycan’dan gördü. Mezar düzenlenerek anıt haline getirildi ve 67 yıl sonra, ona olan vefa borcumuz biraz da olsa ödendi.   Bugün Ondan Ne Öğrenmeliyiz?   Nuri Killigil, sadece bir asker değil, aynı zamanda Türkiye’nin kendi savunma sanayisini kurması gerektiğini yıllar önce gören bir öncüdür. Eğer o dönem onun açtığı yolda ilerlenebilseydi, belki Türkiye savunma teknolojilerinde bugünkü noktaya çok daha erken ulaşabilirdi.   Bugün ASELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ gibi şirketlerimizin attığı büyük adımlarda, onun hayalini kurduğu bir bağımsızlık ruhu yatıyor. Ancak, o bağımsızlık ruhunu gerçekten koruyabiliyor muyuz?   Tarih bize, Nuri Killigil gibi kahramanların sadece düşmanlar tarafından değil, bazen kendi içimizdeki güçler tarafından da engellendiğini öğretiyor. Bugün onun mirasını yaşatmak istiyorsak, savunma sanayisinde dışa bağımlılığı tamamen bitirecek adımları atmak zorundayız.   Unutulmaması gereken bir şey var: Kendi silahını yapamayan milletler, başkalarının silahıyla savaşmak zorunda kalır.   Ruhu şad olsun.   Strateji Uzmanı  Gazeteci Yazar  Gökalp Şentürk