İBNE VE LEZBİYEN YETİŞTİRMEK VARKEN TEKNOLOJİ DE NEYİN NESİYMİŞ?
Bir üniversite terörist yatağı olarak anılmayı, vatan haini yetiştirmekle övünmeyi neden ister?
Ve yine bir Üniversite, iktidardaki hükümetlere karşı – ister sağcı olsun ister solcu- agresif ve saldırgan olmayı neden benimser?
Dün ODTÜ’de mezuniyet töreni vardı ve alışıldık ahlaksızlıklar sergilendi. Sayın Cumhurbaşkanımız bir takım hayvan figürleri ile resmedildi. DHKP-C, PKK ve diğer sol örgütlerin karargahı durumunda olan bu üniversite de yaşananlar ne ilk ne de son olacak. Ahlaksızlık zirve yapmış hala uyanan yok.
Devlet kasasından her sene yaklaşık 1 milyar dolar para aktarılan ve hiç bir şey üretemeyen bir üniversiteye ve onun beceriksiz yönetici ve akademisyenlerine ne demeli?
BU ÜNİVERSİTENİN ACİLEN KAPATILMASI LAZIM ÇÜNKÜ BURASI BİR TERÖR VE AHLAKSIZLIK MERKEZİDİR.
Bundan 4-5 ay kadar önce Taha Kargo yöneticilerinden Abdülazim Bozkurt isimli bir dostum, benim ne şekilde cevap vereceğimi test etmek amacıyla geçenlerde: “Bir köylü ile bir akademisyenin oyu bir olur mu hocam?” şeklinde bir soru sormuştu. Abdülazim beyin bu sorusuna “kesinlikle eşit değil” şeklinde cevap vermiş ve “köylüler olmasa bizler aç kalırız, adamlar 12 ay boyunca toprağı sürüyor, ekiyor, gübreliyor, suluyor, biçiyor, topluyor, müthiş bir emek ve çaba sarf ediyorlar, hâlbuki öğretim üyeleri hiç bir şey yapmıyor, bir köylünün, bir işçinin veya bir emekçinin belki yıl boyunca bir arada göremeyeceği parayı maaş olarak bir ayda ceplerine indiriyorlar, bu haliyle öğretim üyesinin bir oy hakkı varsa köylünün 10 oy hakkı vardır, köylü üretir, akademisyen ise üretmez yan gelip yatar” demiştim. Ve kendimi alamayıp sokakta kâğıt toplayarak geçimlerini sağlayan ve o kadar sıkıntıya rağmen ekmeğini kedi ve köpeklerle paylaşan gariban insanların, “Beyaz Türkler” olarak isimlendirilen Türkiye’nin elitlerinden milyon defa daha ahlaklı, daha faydalı ve daha insancıl olduğunu ifade etmiştim.
Bu kadar ağır bir tanımlamayı neye dayanarak yaptığımı sizlere anlatayım…
Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekâtı’nda şehit olan 46 askerimiz için lokum dağıtmak isteyen öğrenciler Mart ayı içerisinde Boğaziçi Üniversitesi’nde fiziki ve sözlü saldırıya uğramış, lokum dağıtmak için stant açan öğrencilere, “İşgalin katliamın lokumu olmaz“, “Kürdistan faşizme mezar olacak” ve “Okulumuzda ÖSO’cu istemiyoruz” şeklinde pankart açan terör seviciler tarafından saldırılmıştı.
Dün ise ODTÜ‘de yapılan mezuniyet töreninde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik olarak “Tayyipler Alemi” başlığıyla Sayın Cumhurbaşkanın çeşitli hayvan figürleri üzerine resmedildiği bir pankart taşındı. Pankartı 3 öğrenci taşıyordu ve elindeki LGBT bayrağına bakılırsa o kişilerden kız olanı muhtemelen bir lezbiyen idi.
Bundan bir yıl kadar önce “Endüstri Toplumundan Teknoloji Toplumuna Geçmeye Çalışırken Bunlar Kimin Akademisyeni?” başlıklı bir makale yayınlamış, Türkiye’deki akademisyen profilinin aşırı derecede politize olduklarından bahisle bilimden giderek uzaklaştığını anlatmıştım.
Bu konuda beni oldukça sabit fikirli olarak nitelendirebilirsiniz. Ancak üniversite hocaları hakkında neden böyle bir kanaate sahip olduğumu sizlere örneklerle izah edeceğim.
Popular Mechanics.com isimli internet sitesinde dünyayı değiştiren 101 icatla ilgili güzel bir araştırma gözüme çarptı. Yaşım itibarıyla bu listede yer alan pek çok icat ve ürünü biliyorum ancak okurların bazıları bunları bilemeyebilir.
Etrafınızda cep telefonu olmayan kaç kişi var? Cep telefonunuzu herhangi bir yerde unuttuğunuzda yaşadığınız endişe ve stresi lütfen gözlerinizin önüne getirin. Hâlbuki 1980’li yılların ortalarına kadar bırakın cep telefonunu, ev ve işyerlerinde sabit telefon bulunan kişiler bile parmakla gösterilecek kadar azdı.
1970’lerde Finlandiya ve Japonya’da ortaya çıkan ilk cep telefonları, yirmi yıl içerisinde 20 milyar adetlik satış rakamına ulaştı. Rahmetli babamın 1975 yılında PTT’ye yazıldığı “teleks” cihazının sırası bize ancak 1989 yılında gelmişti, ancak o tarihte de “fax” cihazı icat edildiği için teleksin modası zaten geçmişti.
1983 yılında Motorola’nın piyasaya sürdüğü DynaTAC 8000X model telefon, cep telefonlarının öncüsü niteliğindeydi. Günümüzde kullandığımız cep telefonları ise iletişim aracından çok bilgisayar formuna ulaşmış durumda.
Bu arada sabit telefonun mucidi Alexander Graham Bell’i de unutmamak gerekir. 1871’de önce mikrofonu sonra telefonu buldu. Alexander Graham Bell bir röportajında; “Gerçeği itiraf etmek gerekirse, teorik biri olarak normalde buna ben de inanmazdım; yani telefona konuştuğumda sesin uzak diyarlara iletileceğine. Fakat bu bir gerçek; ses elektrik sinyalleriyle taşınıyor ve sinyaller pratik kullanım için uygun.” demiştir.
Guglielmo Marconi tarafından kablosuz telgraf olarak patentlenen teknoloji ise aslında Nikola Tesla tarafından geliştirilmişti. Tesla’dan çalınan bu teknoloji şimdilerde herkes tarafından “radyo” olarak biliniyor.
Televizyon 1923 yılında John Logie Baird tarafından İngiltere‘nin Hastings kasabasında icat edilirken, ilk televizyon görüntüsü ise yine Baird tarafından 1926’da yayınlandı. 1936 Berlin Yaz Olimpiyatlarını Almanlar evlerindeki televizyonlardan izledi.
Kişisel bilgisayarlar 1970’lerin ortalarında satışa sunulurken, IBM 1981’de piyasaya sürdüğü ilk kişisel bilgisayarı PC olarak tanımladı.
Dünyadaki ilk klima 1939 Dünya Fuarı’nda Willis Haviland Carrier tarafından kitlelere tanıtıldı. 1949’da Amerikan Hava Kuvvetleri’nin radar verilerini sese dönüştürmesi amacıyla keşfedilen ve ismini MOdulation (ayarlama) ve DEModulation (geri ayarlama) kelimelerinin birleşiminden alan ilk “modem” cihazları 1990’larda sadece 56 kpbs hıza sahipti.
Ses kaydetmek amacıyla tasarlanan fonograf cihazı 1877’de Thomas Edison tarafından bulunurken, en fazla 20 mesaj saklayabilen telesekreterler 1971’de piyasaya sürüldü.
İlk çalar saati 1876’da Seth Thomas icat ederken, hayatımızın olmazsa olmazı olan elektrik ampulünü 1898’de Thomas Edison buldu, ilk kuru pili ise 1886’da Carl Gassner hayatımıza soktu. İlk bisiklet 1885’de, ilk zehirsiz kibrit 1910’da, ilk daktilo 1870’de icat edildi.
İlk portatif transistörlü radyo Regency TR-1 ismiyle 1954’de üretilmiş, önceleri Amerikan Ordusu’nca kullanılan GPS cihazları ise sivil kullanıma ancak 1983 sonrasında açılmıştı.
Uzaktan kumanda cihazı ilk olarak kablolu olacak şekilde 1950’lerde Zenith tarafından bulunmuş, VHS video kaset kaydediciler 1970’lerde yaygınlaşmış, 5 kg ağırlığındaki ilk dizüstü bilgisayarlar ise 1982’de piyasaya çıkmıştı. İlk video kaydedici kamera 1984’te JVC tarafından piyasaya sürülürken, dünyada 50 milyon adetten fazla satılan ve Nikola Tesla’nın fikri olan Blackberry telefon 1999’da satışa çıkmıştı.
İlk mekanik dikiş makinesi 1853’de, taşınabilir Singer dikiş makinesi ise 1933’te piyasaya sürüldü. Araba sahipleri ve tamirciler arasında popülerliğini halen koruyan “kurbağacık” anahtarı 1907’de İsveçli göçmen Karl Peterson tarafından bulunurken, elektro gitar 1931’de bir radyo tamircisi olan Leo Fender tarafından keşfedildi.
SONY firması ilk CD’yi 1984’te tanıtırken, ilk bilgisayar mouse’ını Kanada Kraliyet Deniz Kuvvetleri 1952’de üretti. Percy Spencer isimli mühendis 1940’larda kazayla mikrodalga fırını keşfederken, ilk dijital fotoğraf makinesi 1990’da Logitech firmasınca piyasaya sürüldü.
Deri kayışlı kol saatini 1906’da Louis Cartier üretirken, Japon mühendisler 1987’de yüksek çözünürlüklü TV sistemlerini Washington’da tanıttı. HD televizyonlar Amerika’ya 1994’te, Türkiye’ye ise 2000’lerin ortasında girdi.
İlk elektrikli matkap 1916 yılında Black & Decker tarafından üretilirken, kablosuz Wi-Fi Modem 2000’de, iPod 2001’de bulundu. Bir buçuk kilo ağırlığında olup 83 bin 210 dolardan satışa sunulan full transistörlü ilk hesap makinesini ise 1957’de IBM firması üretti. Polaroid fotoğraf makinesi 1948’de, ilk walkman 1979’da piyasaya çıktı.
3,5 inçlik floppy disk 1967 yılında keşfedilirken, ilk teyp kasetini 1962’de Philips firması üretti. Döner testere Edmond Michel tarafından 1923’te keşfedilirken, çim biçme makinesi İngiliz Mühendis Edwin Budding tarafından 1830’da bulundu. Elektronik kitap 2007’de, telsiz 1949’da, araba krikosu ise 1851’de icat edildi.
Amerika’da 12,5 dolardan satışa sunulan (bugünün 150 doları) tükenmez kalemler piyasaya ilk sürüldüğünde tarihler 1945’i gösteriyordu. Almanlar tarafından icat edilen ses kayıt cihazı 1945 sonrasında ABD’ye ulaşırken, saç kurutma makinesi 1920’lerde geliştirildi. Deniz araçlarında kullanılan dıştan takmalı motorlar Yale Üniversitesi öğrencisi Cameron Westerman tarafından 1905’te keşfedilirken, analog devreler kullanılarak elektronik ses üreten cihaz 15 bin dolarlık satış fiyatıyla 1964’te Robert Moog tarafından piyasaya sürüldü.
Philadelphialı Henry Deringer yüksek kalibreli tabancayı 1825’te üretirken, Whitcomb Judson “kanca-kilidi” adını verdiği fermuar sistemini 1893’te Kolombiya Fuarı’nda sergiledi. Şerit metre Alvin Fellows tarafından 1868’de üretilirken, ilk çabuk yanan gaz lambasını W.C Coleman 1916’da piyasaya sürdü.
Elektrikli diş fırçaları 1959’da bulunurken, taşınabilir kasetçalar (Boombox) 1970’in sonlarına doğru piyasaya çıktı. Tag Heuer ilk kronometreyi 1916’da tanıtırken, ilk dijital kronometre 1971’de üretildi.
Hewlett-Packard ilk lazer yazıcıyı 1984’te piyasaya sürdüğünde fiyatı 3500 dolardı. Tıraş bıçağını ise Gillette değil 1880’de Kampfe kardeşler buldu. İlk DVD okuyucu 1994’de Toshiba tarafından geliştirilirken, ilk modern konserve açacağının bulunması 1870’leri buldu.
Ekmek kızartma makinesi Stillwater şirketi tarafından 1919’da, filtre kahve makinesi 1972’de, güneş gözlüğü 1919’da icat edildi.
Sadece 8 MB hafızaya sahip ilk flash bellek Toshiba mühendisi Fujio Masuoka tarafından 1980’lerde geliştirilirken, USB bellekler ancak 2000’lerde üretildi.
Teflon Tava 1938 yılında Roy Lunkett tarafından keşfedilirken, Dijital Video Kaydedici (DVR) cihaz 2002’de hayatımıza girdi. Piknik tipi seyyar buzdolabı ise Richard Laramy tarafından 1953’de piyasaya sürüldü.
Şimdi dönelim Türkiye’ye…
Dünyada tüm bu gelişmeler yaşanırken ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi gibi köklü üniversitelerde görev yapan çapsız akademisyenlerin, zımba teli, toplu iğne, beton çivisi ve hatta kağıt mendil dahi icat edememesi ne kadar üzüntü verici bir şey değil mi?
Türkiye’de modern, çağdaş ve ilerici bir bilim insanı olabilmek için bilim yapmaya ne gerek var ki?
Renkli gözlük çerçevesi, papyon, kırışık fular, entel sakal, heybe çanta, renkli ve dağınık saçlar, LGBT düşkünlüğü, terör destekçiliği, aşırı Tayyip düşmanlığı, Gezicilik, üç beş sol jargon, demokrasi ve insan hakları savunuculuğu, “faşizme karşı omuz omuza”, “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Faşist diktatöre ölüm” sloganları, ellerinde minik Türk bayraklarıyla ilkokul çocukları gibi 10’uncu yıl marşını höykürmek, darbeleri ve darbecileri alkışlamak, sosyal demokratlığı savunup halktan olabildiğince kopuk ve uzak yaşamak, Ramazan’da oruç tutmayıp ellerinde şarap ve rakı kadehleriyle poz vermek, karısıyla yaşadığı seks fantezilerini gazetedeki köşesinde büyük bir keyifle böbürlenerek anlatmak, lüks restoranlarda her biri bir asgari ücrete eşit bonfileleri ıkına tıkına işkembelerine indirip Kurban bayramında hayvan kesimine karşı çıkmak, Osmanlı Devleti’ne ve Osmanlı sultanlarına ağız dolusu küfür etmek, bilim namına hiç bir şey yapmayıp ha babam de babam devleti ve hükümeti eleştirmek, kıçları sıkıştığında Anıtkabir’e koşup birilerini Atatürk’e şikâyet etmek Cumhuriyet aydını olabilmenin en önemli koşulları.
Ve yine sormadan edemiyorum: “Koca dünyada bu kadar buluş ve icat yapılırken ODTÜ ve BOĞAZİÇİ gibi üniversitelerde bunca İBNE ve LEZBİYENİ özenle yetiştiren bizim çapsız hocalar ne yapıyordu acaba?”
Önemli bir terör yuvası haline gelen ODTÜ ve BOĞAZİÇİ üniversitelerini terörün odağı olduğu gerekçesiyle kapatmanın vakti zamanı gelmedi mi?
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM