PARTİ SORUNU: TÜRKİYE PARTİLERİNDEN ÇIKARILACAK SONUÇLAR.
PARTİ SORUNU: TÜRKİYE PARTİLERİNDEN ÇIKARILACAK SONUÇLAR. …Türkiye’de, parası olmayanların siyaset yapması olanaksız hale gelmiştir. Küresel güçlerle bütünleşen işbirlikçiler, para ve medya gücüyle siyasete tümüyle egemendir. Ulus devlet işleyişi etkisini önemli oranda yitirmiştir. Devlet, kendisini yok edecek dış bağlantılı bir politika izlemektedir. Bu durum mali ve siyasi güç sahiplerine, üzerinde özgürce hareket edebilecekleri geniş bir alan yaratmıştır. Küresel güç, işbirlikçi sermaye ve politikacı ekseninde sağlanan birliktelik, yoksul ve örgütsüz kılınan halkın politikadan uzak tutulmasını sağlamaktadır. Politikanın işlevi, halkın ve ulusun çıkarlarının savunulması değil, çıkar elde etmenin aracı olmuştur. Uluslararası güç merkezleriyle kurulan yakınlık ve onlara verilen hizmet, politika haline getirilmiştir. Burada söz konusu olan, siyasi demokrasinin bilinen işleyişi değil, paranın egemenliğidir…Türkiye’de geçerli olan siyasi düzen, söylendiği gibi çok partili bir düzen değil, gerçekte bir tür tek parti düzenidir. İçişleri Bakanlığı’na dilekçe veren herkes parti kurabilir ve Türkiye’de kurulmuş çok sayıda parti vardır. Her partinin adı, genel merkezi, genel başkanı başkadır. Ancak, bunlardan baraj geçip Meclis’e girenlerin tümü, hükümet kurduklarında dış istekleri yerine getirecekler ve IMF, Dünya Bankası ya da AB programlarından oluşan tek bir programı uygulayacaklardır/uygulamaktadır. Bunu yapmadıklarında hükümette kalamazlar. Ekonomiyi ve iletişim gücünü ele geçiren uluslararası sermaye, işbirlikçileri aracılığıyla siyasi düzeni denetim altına almış, partiler üzerinde kesin bir egemenlik kurmuştur. Parti yöneticilerinin pek çoğu, elde edilmiş elemanlar ya da sermaye gücüne karşı direnemeyecek, yetersiz kişilerdir. Bu nedenle; parti programlarında, seçim bildirgelerinde ne yazılırsa yazılsın, seçim meydanlarında ne söylenirse söylensin, yönetime geldiklerinde dışarda belirlenen programları uygulayacaklardır. Partiler artık, ülkenin ve halkın sorunlarını çözmenin değil, yönetimdeki bozulmanın araçları haline gelmiştir…Türk halkı, her çeşit partiyi denemiş ve her dört ya da beş yılda bir önüne koyulan sandığa oy atarak bunları sırayla yönetime getirmiştir. Son yirmi yıl içinde ANAP, SHP, DYP, CHP, RP, MHP, DSP ve AKP; hükümetlerde yer almış ve tümü aynı politikayı uygulayarak, halkın sorunlarını gidermek yerine daha da ağırlaştırmıştır. Bu durum gerçekte, son yirmi yılla sınırlı da değildir. 1919-1938 dönemi dışında, Tanzimat’tan günümüze dek, Türkiye’de sürekli olarak Batı yanlısı politikalar uygulanmıştır. 19. Yüzyıl sonundaki Prens Sabahattin’in ademimerkeziyetçiliği ile bugünün Yerel Yönetim Reformu arasında, anlayış olarak fark yoktur. 20. Yüzyıl başındaki Hürriyet ve İtilaf’ın liberalizmiyle, bugünkü Gümrük Birliği uygulamaları aynıdır. Yaşananların kaçınılmaz sonucu, ülke sorunlarının sürekli artmasıdır. Bu tür politikalar sonucu Osmanlı İmparatorluğu dağıldı; Türkiye Cumhuriyeti bugün büyük tehlike altındadır. Siyasi ve ekonomik sorunlar, giderek çözümü zor ulusal sorunlar haline geliyor. Siyasi partiler ve yöneticileri artık, halkın saygı duymadığı, çıkar peşinde koşan, güvenilmez örgüt ve kişilerdir… BUNUN TEK ALTERNATİFİ HALKA DOĞRULARI ANLATMAK, GÜVEN VERMEK, VE HALKIN DESTEĞİYLE ULUS-DEVLET VE KURULUŞ İLKELERİ ZEMİNİNDE ATATÜRK İLKELERİ DOĞRULTUSUNDA TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN YENİDEN YAPILANMAYA GİTMEKTİR..