Lider sevme kültürümüz!
Ömer Faruk Arlı/Ülke PostasırnCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Isparta’daydı.rnHalka yönelik gerçekleştirilen toplu açılış töreninde; gündeme dair sarf ettiği sözler kadar, giydiği siyah beyaz renklerden oluşan, kalın çizgili spor ceketi herkes gibi benim de dikkatimi çekti!rnrnAçıkçası bu ceketi, daha önceki mavi-siyah tonlu cekete oranla daha çok beğendiğimi ve Erdoğan’a çok yakıştığını ifade etmek isterim.rnrn“Şimdi bu ceket meselesi nereden çıktı?” diye soracaksınız. Acele etmeyin, izah edeyim;rnrnKorkum o ki, Erdoğan’ın giydiği ceket modelinin kısa süre içinde tükeneceği! Ee bunda ne var? dediğinizi de duyar gibiyim. Haklısınız, görünürde bir şey yok! Hatta tekstil alanında hizmet veren hazır giyimcileri sevindirebilir de…rnrnErdoğan’ın giydiklerini anında taklit eden ve onu sevenlerden (!) oluşan dinamik bir yapı var. Oysa onlardan beklenen, giyim kuşamı, damla gözlüğünü taklit etmek değil, tarihe ışık tutan ve ülkeyi her türlü badireye karşı koruyan söylem ve eylemlerinin yanı sıra, yürüttüğü “zorlu” mücadelenin ve temsil ettiği davanın anlaşılmak suretiyle örnek alınması. Bırakın taklidi, harfiyen tatbik edilmesi lazım gelir.rnrnBu bağlamda Lider olunur mu yoksa lider doğulur mu? sorusuna; Uzun adamın kendi hayat hikâyesinden bakınca, uzun ince ve bir o kadar keskin yolda olduğunu anlamak maharet sayılmasa gerek!rnrnDün, AK Parti İstanbul MV. Metin Külünk’ün, Diriliş Postası’nda “Erdoğan’ı anlamak” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Mutlaka okunması gereken önemli bir yazı.rnrnKülünk’ün dile getirdiği hakikat yeni değil; 16 yıllık Kara Sevdanın, Ak sevdaya dönüştüğü kutlu ve bir o kadar çileli zaman dilimine dayanıyor. Kaldı ki, Külünk bunu her fırsatta korkusuzca dillendiren bir isim.rnrnLiderin, liderliğinin kalıcı ve etkin hale getirilmesi ise kendi performansı kadar dış etkenleri oluşturan başta halkın sevgisi, siyasi yelpazedeki dava arkadaşlarınca anlaşılması ve kurumların itaati ve icraatıyla mümkündür. Gerisi mi? O da Allah'ın lütfu ve inayetiyle…rnrnYakın tarihimize yön veren hadiselerin (Pınarhisar günleri, 1 Mart Irak Tezkeresi, Ergenekon Davası, 27 Nisan E-Muhtıra bildirisi, One Minute, Balyoz Harekât Planı, Mavi Marmara saldırısı, Kozmik Oda Operasyonu, Suriye’deki iç savaş, MİT Krizi, Çözüm Süreci, Gezi olayları, Mısır darbesi, 17-25 Aralık Operasyonları, MİT Tırları Operasyonu, IŞİD’ın Musul Başkonsolosluğuna saldırısı, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 15 Temmuz hain işgal girişimi, Büyük Yenikapı Mitingi, Anayasa referandumu, Fırat Kalkanı Harekâtı, AK Parti 3.Olağan Büyük Kongresi ve Katar krizi) tamamında onu “mücadeleci” kimliği ile en ön safta ve ne yazık biraz da “yalnız” görürüz!rnrnTemennimiz ise yukarıda bahsi geçen hadiselerin unutulmadan, unutturulmadan ama en önemlisi magazinleştirilmeden tarihteki yerlerini almalarını sağlamak olacaktır.rnrn2001’deki 'Durmak yok, yola devam' parolası; 2017 yılında “Yorulan varsa kenara çekilsin!” şeklinde bir siteme dönüşse de öncesinde bir durum tespitine yönelik söylem özelliği taşımaktadır. Belki de tatlı-sert bir ikaz!rnrn“Biz Türkiye’ye hizmete sevdalıyız!” diyerek çıktığı yoldaki yol arkadaşlarına; “Beraber yürümenin ve beraber ıslanmanın” riskini hatırlatmayı ihmal etmiyor.rnrn2023 Türkiye’sine hazırlanan kadroların metal yorgunluğuna maruz kalmadan silkelenmesi, hatta “bayrak yarışı” kuralı değişmesi gerekir. Gerekir, çünkü 2023’ün tüm kapıları, 2019 senesinden geçiyor.rnrn“Anlaşılmak” ümidiyle...rnrnÖmer Faruk Arlı/Ülke Postası