Sayın Cumhurbaşkanıma Mektup
Sayın Cumhurbaşkan'ım...
Öncelikle bu satırları uzaktan yazıyorum. Kendi elimle yazmayı isterdim. Lakin buna zaman ve fırsat yok.
Size bir kaç kez mektup yazdım okumanız kısmet oldu mu bilemem.
1993 yılın da Karadeniz'in yemyeşili Of'tan İstanbul'a geldik ailece. Hani şu Of'lular bir alem dediğiniz yer :)
Of'lular nasıl bir alem bilemem ama ben yedi yaşında geldiğim İstanbul'u hiç sevmedim. Kömür kokusu, daracık ev, havası kirli suyu akmaz öyle bir şehir.
Hayallerim yıkıldı.
Köyde okulumun toplam mevcudu sınıfta eğitime başladım. Tam 82 kişiydik bir sınıfta.
Çok korkmuştum.
Annem gece kalkar biraz da olsa akan çamurlu su ile çamaşır yıkardı.Cok üzülürdüm enneme.
Ben annemle sabahın karanlığında daha yedi yaşında evin en büyük çocuğu olarak sabah altı da halk ekmek almaya giderdim. Çünkü bir kişiye üç ekmekten fazla vermezlerdi. E bizde de nüfus kalabalık. Sonra okula giderdim sabahciydim.
Okuldan gelip su kuyusuna boyumdan büyük bidonlar ile su kuyruğuna girerdim.
Sene 94.
Dediler ki Tayyip Erdoğan diye biri İstanbul'a aday oldu
İyi de ne demekti bu.
Anneme sordum. Annem " Tayyip gelirse sularımız akacak" dedi.
Çok sevindim. Seçim günü geldi evde bir heyecan. Siz kazandınız. Annem sevinçten ağlıyordu.
Ben sizi ilk defa o zaman çok sevdim.
Sonra sular akmaya başladı.
O gün bu gün siyasete merak saldım. Hep haber izlerdim. Gazete okurdum.
Dün gibi hatırladığım "İstanbul'un su sorunu nasıl çözeceksiniz" sorusuna "Allah bilir " dediniz ertesi gün atılan manşetler.
"Tayyib'in işi Allah'a kaldı" diye.. Oysa bilmiyorlardı işin Allah'a kalmış ise olmuş bil.
Sonra hızla değişen İstanbul havası .
Artık İstanbul'u sevmeye başladım.
İstanbul'un her gittiğim yerine Sevdam İstanbul dedim.
Hizmetlerinizi yazmaya kalksam satırlar yetmez. Ama okul problemi. Ben okumayı çok seviyordum. Başarılı öğrenciydim. Öğretmenim eve geldi. Babama mutlaka okumalı dedi. Ama ben yedi yaşından beri başörtülüydüm.
Okuldan çıkışta orterdim başımı. Başörtüsuz okula gidemezdim. Daha ilk okulum bitmişti.
Çok sevdiğim hâkimlik mesleği için yanıp tutuştum ama almadılar okula.
Oysa tam o zamanlar "haydi kızlar okula" kampanyası vardı. İyi de biz kıimdik? dedim öğretmenime. Sadece başını öne eğdi.
O da üzgündü.
Sonra kuran kursuna verdi beni annem. Kurs dedimse her gün lağım suyunun çıktığı ben kuzenim ve hocamızın o suyu temizleyerek güne başladığımız bodrum iki odalı bir yer. Ama orda da rahat vermediler. Her gün polis baskını her gün şikayet.
Kaçak köçek emsile bina maksut avvamil derslerini bitirdik.
Ama okul hâlâ imkansızdı. Açıkçası okul okuyabileceğim hayalim yoktu. Sonra siz parti kurdunuz. Çok sevindim. Sonra şiir okudunuz.
Minareler süngü ile başlayan.
Bu suçmuş.
Sizi hapse atacaklardı. Ne kadar üzüldüm kaç gece ağladım kimse bilmez. Sizi hapishaneye giderken yolcu etmeye geldik. "Bu şarkı burda bitmeyecek " dediniz. Nasıl sevindim. Ama nasıl olacaktı.
Sonra ilk seçimler ve siz başbakan oldunuz. Uzun uzun yazmak isterdim ama vaktinizi çok almak istemem.
Hızla değişen istnabul'dan sonra hızla değişen Türkiye'ye...
Artık başörtü sorunu çözecek seviyeye geldi. Ve siz kılık kıyafet kanununda değişiklik yaptınız. Hemen açıktan ortaokula kayıt oldum bitirdim. Hayalim olan imam-hatip lisesine açıktan kayd oldum bitirdim. Sonra üniversite sınavı. Veee en sevdiğim üniversite. İstanbul üniversitesi.
Çünkü Beyazıt meydanında çok bedel.odedi abilerimiz ablalarımız. Çok gözyaşı döktüm üniversiteye bakarken. Hayal bile edemezdim orda okuyacağımı.
Tabi açıktan kazandım. İki çocuğum vardı. Hakim olamayacaktım belki ama yaşlı ve çocuklara hizmet edebilecek bir meslek olan sosyal hizmetler bölümünü seçtim.
Şu an iki dersim kaldı.
Sizi canımdan çok seviyorum.
Bunu 15 temmuz gecesi bizzat ispat ettim.
Meydanlara çıkın dediğinizde bir an dahi düşünmeden iki çocuğumu anneme bırakıp kardeşlerim ile beraber havalimanına gittik. Çok uzun gece. Siz gelene kadar ayrılmadık ordan.
Mahir Ayabak'ın komşusuyum.
Sabah öğrendim eve gelince şehit olduğunu.
Bize nasip olmadı. Ne şehitlik ne gazilik. Bize sadece ter dökmek kısmet oldu.
Siz nöbete virgül koyuyoruz diyene kadar her gece sabaha kadar İstnabul EGM önünde nöbet tuttum.
Bir gece bile aksatmadım.
Sayın Cumhurbaşkan'ım.
Ak parti İstanbul Bahçelievler Hürriyet mahallesi kadın kollarında Shib görevindeyim.
Ellerinizden öper iki oğlumu tek başına büyütüyorum.
Elimden geldiğince her yerde her şartta size destek oluyorum.
Hepimizi üzen malum hastalık var ülkemizde. Yaptığınız hastaneler verdiğiniz sağlık sistemi sebebi ile çok ülkeden daha iyi şartlarda geçirdik ve geçiriyoruz.
Lakin; Aşı meselesi çıktı çıkalı çok huzursuzuz. Hele sizi aşı olurken gördüğüm anda gözyaşları ile dua ettim size. İnşallah kötü bir şey değildir diye.
O hastalığı da geçirdim ben korona da oldum.
Evde hiç bir ilaç kullanmadan tamamen doğal olarak atlattık çok şükür.
Fakat bugünler de olanlar aklımızı karıştırıyor. Siz gönüllülük esas diyorsunuz sağlık bakanı farklı söylem içinde. Ertesi gün sizden gelen PCR talebi.
Sayın Cumhurbaşkan'ım.
Aşı olan da bulaştırıyor diyen sağlık bakanı ve bilim kurulu var ama aşı olmak istemeyenlere hele hele en kıymetli meslek olan öğretmenlere hafta da iki kez PCR zorunluluğu dayatma değil midir?
Geçen sene aşı yokken vaka sayısı ve ölüm oranı daha düşükken bu yıl hem aşı ve hem hastalığı atlatanların daha fazla olma sebebiyle neden daha yüksek bu rakamlar.
Ölüm çoksa geçen sene toplam ölüm verileri ve bu sene toplam ölüm verileri niye paylaşılmıyor.
Öyle ya salgın varsa çıkacak ortaya.
Ben korona olmuşken annem neden olmadı aynı yerdeyiz.
Kardeşim korona olurken eşi neden olmadı aynı evdeler.
Aşının güvensizliği konusundan konuşan Doktorlarımız bu ülkenin evladı değil mi? Bu dayatmalar neye göre yapılıyor. Özel sektör çok fena. İşten çıkarmakla tehdit ediyor ve çıkarıyorda.
Sağlık bakanı Mrn aşılarını kanıtlamadan vatandaşımıza vuracak değiliz diyordu geçen yıl. Bu yıl ne değişti. İki doz yeter diyordu klasik aşı da şimdi yetmez mrn de olunack diyor. Yetmiyor üçüncü dördüncü doz diyor.
Tamam Devletime güvenim tam. Ama neden binlerce soruyu görmezden geliyor sayın bakan.
Biz halk değil miyiz?
Şu an Trabzon Hayrat'ta tamamına yakını iki doz çoğunluğu üç doz olanlar hep hasta. Yoğun bakım ve evde ağır hasta çok var. Aşı korumuyorsa (ki bizce kanaat budur) neden bakan bey her akşam on dakika da bir bizlerin sorularıni görmezden gelip aşı olun diyor da başka bir şey demiyor. Yolculukta aşı olmayanlar için PCR testi istenecek. İstanbul gibi mega kentte toplu taşıma da nefes alamayacak hâlde yolculuk olabilecek şehirler arası olamayacak.
E aşı olanlar da bulaştırıyor onlardan neden istenmiyor.
Üniversite öğrencileri için de geçerli bu talep.
Hele aşı olmayanlar ayrı odada kalacak ayrıştırma değil mi?
Maske konusuna gelecek olursak,
Her gün toplu taşıma da tartışma var millet kutuplaşmış durumda.
Mesela şahsım. Astım hastasıyım.
Maske takınca kiriz geçirdiğim de oluyor ilaç kullanımım artıyor.
Neden takmak zorundayım. Toplum huzurunu bozmamak için takmaya çalıştım ama çektiğimi bir ben bir Allah biliyor.
Neresinden bakarsak tutarsızlık olan maske konusu niye dayatılıyor. Neden nefes almamız engelleniyor. Çocuklarımız okula gidecek maske ile yedi saat ders görerek başarılı olacak mı?
Körpe çocuklar virüsün yumak hâlinde olsa dahi maskenin gözeneklerinden gecmesi mümkünken neden bu dayatma.
Sayın Cumhurbaşkan'ım.
Bizler muhatap bulamıyoruz.
Hep sustuk Devlet aklı diye. Ama çok yorulduk. Bizim yorgunluğumuz dava aşkından falan değil verecek bir canımız var feda olsun tek gayem budur lakin, tutarsızlık ve insanların size söylediği sözler ile muhatap kalmak yoruyor bizi. Kâle alınmamak yoruyor bizim Öğretmen arkadaşlarımdan gözü yaşlı arayan var. Sizleri canından çok seven lakin aşı olmayı tercih etmeyen. Mesleklerini bırakmayı düşünenler var.
Neden TV kere çıkarılamayan doktorlarımız dinlenmiyor ne derdiniz var diye sorulmuyor?
Her yorulur gibi olduğumda sizin gözleriniz geliyor aklıma.
Öyle pişmanlık duyurum ki;
Sizi öyle seviyorum ki.
Geçen yıl Çengelköy paşalı kebapa gelmiştiniz. Ben de tevafuk ordan geçiyordum.Firsat buldukça Çengelköy 15 temmuz şehitliğine giderim.
Siz kebapçının önündeydiniz ben karşı kaldırımda. Sadece ağlayabildim sizin gözlerinizi görünce. Siz de fark ettiniz bayan korumayı gönderdiniz yanıma. Koruma - bir isteğiniz var mı diye sordu. Sadece yok dedim. Oysa sizi yakindan görmek çok istedim.
Ama belki size benden hastalık bir şey olur endişesi ile gelemedim iki adımlık yerde yanınıza. Nasıl üzgündum. Reis'im dertlerinizin birazını bana verin demek isterdim. Çok yorgu görünüyordunuz.
Ne olur bizi anlayın. Bizi sadece siz anlarsınız.
Biz size karşı itaatsizlik etmeyiz.
Tek kişi kalsam bildiği vardır diyeceğim hep. Lütfen elinizden gelen ne varsa duyun sesimizi.
Sizi kendi canımdan, evlatlarımın canından çok seven kızınız Emine...