Proje Okulları ve Liselerin Çığlığı.
Geleceğe Yatırım mı, Yoksa Kargaşa Tohumları mı? Proje Okulları ve Liselerin Çığlığı Son yıllarda eğitim sistemimizde sıkça duyduğumuz "proje okulu" kavramı, görünüşte seçkin öğrencilere daha nitelikli bir eğitim sunma amacı taşıyor. Ancak uygulamanın perde arkasına baktığımızda, bu okullara yapılan öğretmen atamalarının yarattığı derin sorunlar ve liselerin yükselen haklı feryadı ile karşılaşıyoruz. Proje okullarına yapılan öğretmen atamalarında, uzun yıllardır bu kurumlarda emek veren, öğrencileriyle bağ kurmuş, okulun kültürüyle bütünleşmiş öğretmenlerin yerine, çoğu zaman merkezi sınavlarla tayin edilen, okulun dinamiklerine yabancı isimlerin atanması dikkat çekiyor. Bu durum, sadece öğretmenler için değil, öğrenciler ve okul idaresi için de ciddi bir travma yaratıyor. Bir düşünün ki, yıllarca öğrencilerini geleceğe hazırlayan, onlara rol model olan öğretmenler bir anda görevlerinden alınıyor ve yerine kimin geleceği belirsizliğini koruyor. Bu belirsizlik ortamı, öğrencilerin motivasyonunu düşürüyor, eğitim kalitesini olumsuz etkiliyor ve okulların huzurunu kaçırıyor. Lise öğrencileri ise bu duruma sessiz kalmıyor. Kendi öğretmenlerine sahip çıkmak, eğitimlerinin sekteye uğramasını engellemek adına çeşitli eylemler düzenliyorlar. Sosyal medyada seslerini duyurmaya çalışıyor, okul önlerinde toplanıyor, hatta zaman zaman derslere girmeyerek tepkilerini en üst seviyeye taşıyorlar. Bu eylemler, aslında öğrencilerin sadece öğretmenlerine duydukları bağlılığı değil, aynı zamanda eğitimlerine verilen değerin sorgulanmasına yönelik haklı bir isyanı da gözler önüne seriyor. Peki, bu atamaların gerekçesi ne olabilir? Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konudaki açıklamaları genellikle "liyakat" ve "eşit fırsat" ilkeleri üzerine kurulu olsa da, uygulamanın sonuçları bu söylemlerle örtüşmüyor. Liyakatın sadece merkezi sınav sonuçlarına indirgenmesi, öğretmenlerin okuldaki performansı, öğrenciyle iletişimi, okulun genel başarısına katkısı gibi pek çok önemli faktörün göz ardı edilmesi anlamına geliyor. Eşit fırsat ilkesi ise, mevcut öğretmenlerin mağduriyetine ve okulların köklü yapısının bozulmasına yol açarak tartışmalı hale geliyor. Bu noktada sormamız gereken kritik sorular var: Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin eğitimini şekillendiren öğretmenlerin bu şekilde keyfi uygulamalarla yer değiştirmesi ne kadar doğru? Öğrencilerin okul yönetimine ve Milli Eğitim Bakanlığı'na olan güveni bu tür uygulamalarla nasıl zedelendiğinin farkında mıyız? Liselerin yükselen feryadına kulak vermek, bu sorunlara kalıcı ve adil çözümler üretmek zorunda değil miyiz? Unutmayalım ki, eğitim sadece müfredattan ibaret değildir. Eğitim, öğrenci ile öğretmen arasındaki güçlü bağ, okulun sahip olduğu köklü gelenekler ve huzurlu bir öğrenme ortamı üzerine inşa edilir. Proje okulu uygulamalarında yapılan yanlış atamalar, bu temel unsurları derinden sarsıyor. Artık günü kurtaran değil, geleceğe yatırım yapan, eğitim camiasının sesine kulak veren, adil ve şeffaf politikalar üretme zamanı gelmiştir. Aksi takdirde, proje okulları adı altında attığımız tohumlar, gelecekte eğitim sistemimizde onarılması güç yaralar açmaya devam edecektir.