BİLMEDİĞİMİZ İSRAİL'İ BAŞBAKANI YAZDI.

BİLMEDİĞİMİZ İSRAİL'İ BAŞBAKANI YAZDI.
12 Ekim 2024 - 21:36
BİLMEDİĞİMİZ İSRAİL’İ BAŞBAKANI YAZDI
 
Yazan Mustafa DÖNMEZ
İsrail'in ilk Dışişleri Bakanı ve eski Başbakanlarından Moşe Şaret'in anılarının yayınlanması İsrail yanında, ABD' de ve bütün batı dünyasında büyük yankılar uyandırmıştı.
Şaret; Birinci Dünya savaşında Osmanlı Ordusunda Subay aynı zamanda istihbaratçı. Filistin cephesinde Arap aşiretlerinin ihanetini, Türklere kalleşliklerini, onları nasıl pusuya düşürdüklerini yaşayarak görüyor. Kendisi Hazar Türkü Yahudi. Osmanlı çöktüğünde yaşadıklarını anılarında anlatıyor. Yıllar sonra İsrail kuruluyor önce Dışişleri bakanı sonra Başbakan oluyor. Yazdıklarının yayınlanması, ilk kez Israil’in devlet politikasını ve Siyonizm’i eleştirmenin, Yahudi düşmanlığı ile aynı şey olduğu şeklinde Siyonistlerin yaydığı propagandanın etkisini kırdı. Anıları yaklaşık iki bin sayfa resmi belgeler ile 5000 sayfa. Liva Rokach adında bir gazeteci yayınladı ve ağır bedeller ödedi.
Moşe Şaret’in güncesinde, Tarih, özellikle yakın tarih, dünya kamuoyuna belirli temel dogmalara dayalı doktriner bir anlayış çerçevesinde sunulmaktadır. Neden böyle olduğu totaliter toplumlar özelinde yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. Açık baskı biçimlerini ve ideolojik denetlenmeyi tanımayan toplumlarda oldukça garip bir durumdur.
Moşe Şaret 32 yıl içinde, İsrail tarafından girişilen sayısız terör eyleminin tanığıdır. 60'lı yılların sonlarında Mısır ve Suriye' deki hayati önem taşıyan sivil merkezlere yönelik hava saldırılarını veya 70' li yıllarda Güney Lübnan'daki tahribatı, Batı'daki veya Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere uygulanan vahşeti veya 70'li yılların başında çeşitli Avrupa Başkentlerinde katledilen Filistinli aydınların dramını, devletin içinde üst seviyede görev yapan kişilerin namussuzluklarını anlatıyor.
Moşe Şaret’in yazdıklarından belki de bir ilk olacak şekilde bir seçki hazırladım. Bugünü anlamamızda faydalı olacağını ümit ediyorum.
1- İsrail askeri-siyasi kurumları kendi varlığına yönelik bir Arap tehlikesine hiçbir zaman ciddi olarak inanmadım. Tam tersine, İsrail 1948'den sonra Arap rejimlerini tehlikeye sokabilecek her türlü yöntemi araştırdı ve kullandı.
2- Arap hükümetleri İsrail'le askeri bir çatışmaya girmeye çekiniyorlardı. Ancak kendi halklarının- ve ülkelerinde sürgünde bulunan Filistinlilerin nezdinde varlıklarını sürdürebilmek için İsrail'in saldırgan politikasına ve sürekli baskılarına herhangi bir reaksiyon göstermek zorundaydılar. Başka bir deyişle Arap tehlikesi efsanesi İsrail tarafından yaratılmıştı. Arap rejimleri de İsrail'in sürekli silahlanma çabalarından tedirgin olmalarına rağmen kendi iç sorunları ve uluslararası gerekçeler yüzünden bu efsaneyle yeterince mücadele edememişlerdir.
3- İsrail siyasi-askeri kurumları Arap devletlerini, kazanacağından giderek daha fazla emin olduğu bir askeri çatışmaya zorluyordu. Bu çatışmanın amacı, bölgedeki güçler dengesini temelden değiştirmek ve İsrail devletinin Ortadoğu'nun süper gücü olmasını sağlamaktı.
4- Bu stratejik amaca ulaşmak için aşağıdaki taktikler kullanılmaktaydı:
a) Özellikle (başlangıçta) o sırada Ürdün ve Mısır'ın kontrolü altında bulunan Batı Yakası ve Gazze'deki Filistin bölgeleri olmak üzere, ateşkes sınırının ötesinde yaşayan sivil halka yönelik büyük ve küçük çaplı askeri operasyonlar düzenlenmesi. Bu operasyonları ikili bir amaca hizmet ediyordu. Bunlardan ilki, yöre halkını baskı ile sindirmek, ikincisi ise çeşitli Arap hükümetleri ile, İsrail saldırganlığı karşısında yeterince korunmadığı duygusuna kapılan Arap halklar arasındaki çelişkilerden yararlanarak kargaşa ve güvensizlik ortamını sürekli kılmak idi.
b) Sınır bölgelerindeki Arap askeri merkezlerine operasyonlar düzenleyerek Arap ordularını demoralize etmek ve böylece askeri mekanizma yoluyla da rejimin güç dengesini bozmaya çalışmak.
c) İstihbarat toplamak, korku, gerilim ve dengesizlik yaratmak amacıyla Arap toprakları içinde gizli terörist eylemler düzenlemek.
 
5- İsrail stratejik amaçlarına şu araçlarla ulaşacaktı:
a) Savaş yoluyla yeni bölgelerin ilhakı. 1949-50 ateşkes anlaşmasıyla İsrail'e, Birleşmiş Milletler planında öngörülenden 1/3 oranında daha fazla toprak verilmiş olmasına rağmen, İsrailli önderler için devletleri yine de yeterince büyük değildi. Oysa, İsrail devletinin sınırlarını bizzat kendileri uluslararası düzeyde kabullenmişlerdi; en azından İngiliz mandası altındaki Filistin sınırlarına erişinceye kadar. İsrail'in bölgesel bir güç olması sürecinde sınırlarını genişletmesi hayati öneme sahip bir etken olarak görülmekteydi.
b) Filistin'e yeniden kavuşmayı amaçlayan bütün Arap ve Filistin iddialarını etkisiz hale getirmek için tüm politik ve askeri yöntemlerin uygulanması. Böylece 47-49 savaşından kaçan Filistinli göçmenlerin Arap dünyasının içi ve dışı da dahil olmak üzere, olabildiğince uzak bölgelere dağıtılmalarının sağlanması.
c) İsrail'in bölgesel gücüne boyun eğerek kukla rejimlerin başa geçmesini sağlamak, Arap ulusal hareketini bölmek ve Arap dünyasını parçalamak amacıyla hükümetleri devirmeye yönelik eylemlerin gerçekleştirilmesi…
Şaret'in "Günlük"ü yukarıda anlatılan noktaları dokümanlarla açıklayarak, hala tarihsel gerçekler olarak yorumlanan bir dizi iddiaya ölümcül bir darbe indirmiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Bugün Lübnan'da hala süregelen saldırganlık, utanmazca İsrail'in güvenliği ile gerekçelendirilmektedir. Lübnan'a yapılan müdahale ve gelişen olaylar, İsrail sözcüleri ve onların batıdaki yardakçıları tarafından şu tarihsel nedenlere dayandırılmaktadır:
a) Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki mücadelede dışardan engellenmeye çalışılmasına rağmen bir kez başlamış olan bu çatışmada İsrail'in rolü Hıristiyan azınlığın korunması ile sınırlıdır.
b) Filistin direnişinin ya da İsrail'in terminolojisiyle söylersek, Filistin terörizminin varlığı, Lübnan'da İsrail müdahalesini zorunlu kılmaktadır.
Şaret'in günlüğü, Ben Gurion'un 1954'de Lübnan'ın "Hıristiyanlaştırılması" adı altında yaptığı şeytanca planları belgeleriyle sunmaktadır. Bu belgelerle Lübnan'da içsel çelişkilerin nasıl yaratıldığı, ülkenin bölünmesi ve İsrail'e bağımlı kılınması için detaylı bir planın nasıl 15 sene önceden hazırlandığı ortaya konmaktadır. Oysa o yıllarda Filistinlilerin Lübnan'da politik bir etken olarak varlıkları söz konusu değildi. İsrail'in varlığına yönelik Arap tehdidi imajını uyandırmak ya da bu tehdidi provoke etmek için terör ve baskının nasıl kullanıldığını o dönemin Siyonist devlet hiyerarşisindeki "2 nolu" adamın M. Şaret’in kaleminden okuyalım: "Planladığımız düzmece olaylar ve düşmanlıklar zinciri üzerine; çok fazla kan dökülmesine neden olan, provokasyon amacıyla hazırladığımız çatışmalar üzerinde; adamlarımız tarafından tezgahlanan, hepimize felaketten başka bir şey getirmeyen, ancak olayların akışını belirleyerek istikrarsız bir ortam yaratan yasadışı işler üzerine uzun süre düşündüm."

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum