DİSNEYLAND DAN ANKAPARK'A?
Ankara olarak denizimiz yok. Turizim'den pay alabilmek için yapılan ANKA PARK CHP'li Mansur Yavaş'ın elinde "işte Melihin dinazora gömdüğü yer" ALGISI için kurban edilecek gibi görünüyor.
Editör: Ülke Postası Haber Sitesi
03 Ocak 2021 - 23:55
Ankara olarak denizimiz yok. Turizim'den pay alabilmek için yapılan ANKA PARK CHP'li Mansur Yavaş'ın elinde "işte Melihin dinazora gömdüğü yer" ALGISI için kurban edilecek gibi görünüyor.
Acaba diyorum Hükumetimiz bir şekilde müdahil olup yatırımın parasını ABB'ye geri aktararak bu parkın işletme hakkını bir bakanlığa devredemez mi?
Gerçi Mamak Belediye Başkanımız da "işletemiyorlarsa Mamak Belediyesi olarak biz talibiz" demişti ama onun teklifine yanıt vereceklerini zannetmiyorum.
Bakın bu parkın önemini Avrupa'daki muadillerinin durumu ile birlikte, Ankaralı olmayan ama Ankara'da yıllarca bulunmuş bir fahri hemşehrimiz ne kadar güzel kaleme alıp izah etmiş,
Buyurun okuyalım;
Adnan Aksel'den ANKA PARK ANALİZİ
Fransa'nın başkenti, sanat ve aşkın merkezi olarak tanınan Paris'e ilk gidişim 2005 yılında oldu, bu tarihte şimdi yerle bir edilen Bakırköy Spor Vakfı tesislerinde tanışıp, samimiyeti ilerlettiğimiz spor arkadaşlarımla birlikte gitmiştik güzel şehre.
Her tarafını hevesle gezdik sayılır, grup olarak yüksek maliyeti nedeniyle ve sadece çocuklara yönelik bir yer olduğunu zannederek Disneyland'a gitmeyi istememiştik o zaman.
Döndüğümüzde, daha önce burayı gezen arkadaşlarımız, oralara kadar gitmişken Disneyland'ı görmemenin önemli bir eksiklik olduğunu söyledi, burası meğer Avrupa’nın bir numaralı turist çeken yeriymiş.
On beş yıl sonra, yani 2017 yılında tekrar yolumuz düştü Paris'e. Bu defa Disneyland'ı görmek için ele geçirdiğim fırsatı kaçırmadım.
Aslında bu ziyaretten fazla bir beklentim yoktu, sadece burası ile ilgili oluşan merakımı gidermek istemiştim.
Tesisler Paris'e epeyce uzak bir mesafede kurulmuş, bu yüzden erken saatte yola çıktık. Otobüsler ve özel araçlar için oluşturulan çok geniş otoparkta aracımızdan inip, uzun bir yürüyüşle Disneyland'a ulaştık.
Turda tanıştığımız ailenin 10 ve 18 yaşındaki iki kız çocuğunun peşine takılarak sabahtan akşam saatlerine kadar bu eğlence merkezinin bir çok reyonunu dolaştım, ilk başta mesafeli yaklaştığım gezi giderek müthiş zevkli hale geliyordu. Çocuklar Afrika'da görevli bir diplomatımızın evlatları idi, geziye anneleri ile katılmışlardı, lisan bilmeleri benim için de büyük fayda sağlamıştı. Anneleri ile eşim iyi anlaştıkları ve buradaki bir çok oyun ve aletin heyecan, korku, yüksek adrenalin sağlayan yönlerinden çekindikleri için, onlar beni çocukların başına bekçi gibi dikerek daha sakin yerlerde dolaşmayı tercih etmişlerdi.
Çocuklar nereye gideceklerini çok iyi biliyorlardı, beni peşleri sıra sürüklediler, bir çok oyun için sıra bekleyerek oradan oraya koşturduk. Benim için eziyet olacağını zannettiğim koşturma hiç beklemediğim şekilde olağanüstü ilgimi çekerek devam ediyordu, kah gülerek, kah korkarak, yer yer şoka girip çıkarak ve hayretten hayrete düşerek belki de hayatımın en güzel saatlerini geçirdim o gün. Üstelik altmışlı yaşları çoktan geçmiş daha bir çok insan benim gibi iştah ve coşku ile koşturma içinde yer almışlardı.
Tesisin büyüklüğü, yapılan gösterilerin güzelliği, mekanın nezihliği, oyunların çekiciliği beni büyülemişti adeta. Gerçekdışı ve masalsı yapıları, yüzlerce türden bitkileri, binlerce ağacı, oluşturulan suni nehir ve gölleri ile inanılmaz bir cazibe meydana getirilmişti.
Her milletten büyük bir kalabalık benim gibi oyundan oyuna koşuyor, neşe ve coşku içinde muhteşem zaman geçiriyordu.
Hiçbir ziyaretçisini hayal kırıklığına uğratmayan, gerçekten de büyüleyici bir eğlence parkıydı burası.
O gün nasıl çocuklaştım, nasıl bu kadar enerjiyi kendimde buldum, nasıl deli gibi sağa sola koştum anlatamam, halimi filme alıp şimdi izletselerdi kendime çok gülerdim büyük ihtimalle.
Yapılan büyük yatırım, kullanılan teknoloji ortaya insan ürünü sahte bir cennet çıkarmış gibiydi. Oraya akan paranın büyüklüğünü, meydana getirdiği sinerjinin devasa boyutlarını düşündükçe neden bizim ülkemizde böyle işlerin yapılmadığını düşünmeye başladım ister istemez.
Gerçekten de çok sayıda insanın önemli miktarda giriş bedeli ödeyip, içeride sunulan birbirinden renkli gösterileri izleyip, çok çeşitli ürünleri satın alarak, yiyip içerek önemli bir ekonomik hareket oluşturuyordu burada.
Rehberimizin anlatımından Avrupa'nın bir çok yerinden sadece Disneyland için özel uçuşların ve gezilerin tertip edildiğini, burasının yılda ortalama 15 milyon kişi tarafından ziyaret edildiğini, civarda turistler için kurulan bir çok otelin mevcudiyetini de öğrenince ortaya çıkan para hareketinin epeyce büyük olduğu anlaşılıyordu.
Açıkçası böyle bir organizasyonun Türkiye'de yapılmasının zor olduğunu düşünmüştüm. Olsa olsa bu mekanları dünya ölçeğinde kurup işleten dev yabancı firmalar yapabilirdi bu işi. Nitekim bir ara İstanbul'da, daha sonrada Antalya'da Disneyland kurulacağı haberleri çıktı basında ama gerçekleşmedi.
Sonradan bu işe ABB Başkanı Melih Gökçek tarafından girişildiğini öğrendim. Basında uzun tartışmalara konu olduğunu izlediğimiz yatırım bir müddet sonra gerçekleştirilerek kullanıma açıldı. 450 milyon dolar harcama yapılarak Ankapark kuruldu, Avrupa'nın en büyük tema parkı açıldı. Buraya hiç gitmek imkanım olmadı ama Ankapark'ta 1217 oyuncak olduğunu, tesisin üç bin civarında doğrudan istihdam sağlayacağını, enerjisi de güneşten karşılanarak ilave masraf edilmeyeceğini öğrendim. Oluşturulan masalsı yapıların Disneyland'dan aşağı kalmadığını, yapılan havuzlar ve su oyunlarının benzersiz olduğunu televizyon ekranlarından izledim. Her bir oyun alanında on dakika geçirdiğimizi düşünüp, gereken süreyi hesap edersek bir günlük gezinin burası için yeterli olmayacağı belli olur. Ankapark'ı aktif halde görmeyi bu yüzden çok istiyorum.
Ankapark ihalesini, yıllık 26 milyon 400 bin lira üzerinden 29 yıllığına bir şirket kazanmış. Böylelikle Ankara Belediyesi bir taraftan maliyeti karşılamaya başlarken, başkentimizin son derece düşük turizm potansiyeli harekete geçirecek adımları cesaretle atmış.
Fakat Gökçek'ten sonra gelen Ak Partili Başkan ve daha sonra seçilen Mansur Yavaş yönetimi burasını atıl hale getirmek için ellerinden geleni yapmışlar ve tabii ki başarmışlar (!).
Böylece kısır siyasetin, ülkemizin kısıtlı kaynaklarını israf etme yönünde bir etkisini daha görmüş olduk.
Bildiğimiz ve her zaman şikayet ettiğimiz gerici ve yobaz kafa burada da iş yapmamak, yapılan işi dumura uğratmak için karşımıza çıktı.
Yatırılan onca paraya mı, işsiz kalan binlerce insana mı, oluşması beklenen turizm hareketinin engellenmesine mi, belediyenin sırf inat ve kötü siyaset yüzünden karşılaştığı büyük kayba mı, millet olarak uğradığımız kamu zararına mı üzülelim şimdi?.
Başta Ankara'lı çocuklar olmak üzere, bütün Türk çocukları, hatta Balkan ülkelerinin, Orta Doğu'nun çocuklarına haksızlık değil mi bu?.
Yapılan olumsuzluğu izah etmek için bin bir türlü gerekçe üretilmiştir doğal olarak, ancak Melih başkanın, ''Disneyland Ankapark'ın yanında hikaye kalır'' diye tarif ettiği yerin çürümeye terk edilmesinden kim kazançlı çıkacak bilen varsa söylesin, oraya gömülen 450 milyon dolar geri alınacak mı bu yolla?.
Melih Gökçek bir süredir Beyaz Tv ekranlarında Mansur Yavaş ile bir çok konuda polemiğe girerek muhatabına çeşitli suçlamalar yapıyor.
Onların atışmaları, karşılıklı suçlamaları, hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğu umurumda değil ama önümüzde somut olarak duran Ankapark faciası nasıl ortadan kaldırılacak, bununla çok ilgiliyim?.
Bir yolu bulunmalı, bu milletin imkanları böyle inatlaşmalara, kısır çekişmelere kurban edilmemeli..
ALINTI ( Adnan Aksel )
Acaba diyorum Hükumetimiz bir şekilde müdahil olup yatırımın parasını ABB'ye geri aktararak bu parkın işletme hakkını bir bakanlığa devredemez mi?
Gerçi Mamak Belediye Başkanımız da "işletemiyorlarsa Mamak Belediyesi olarak biz talibiz" demişti ama onun teklifine yanıt vereceklerini zannetmiyorum.
Bakın bu parkın önemini Avrupa'daki muadillerinin durumu ile birlikte, Ankaralı olmayan ama Ankara'da yıllarca bulunmuş bir fahri hemşehrimiz ne kadar güzel kaleme alıp izah etmiş,
Buyurun okuyalım;
Adnan Aksel'den ANKA PARK ANALİZİ
Fransa'nın başkenti, sanat ve aşkın merkezi olarak tanınan Paris'e ilk gidişim 2005 yılında oldu, bu tarihte şimdi yerle bir edilen Bakırköy Spor Vakfı tesislerinde tanışıp, samimiyeti ilerlettiğimiz spor arkadaşlarımla birlikte gitmiştik güzel şehre.
Her tarafını hevesle gezdik sayılır, grup olarak yüksek maliyeti nedeniyle ve sadece çocuklara yönelik bir yer olduğunu zannederek Disneyland'a gitmeyi istememiştik o zaman.
Döndüğümüzde, daha önce burayı gezen arkadaşlarımız, oralara kadar gitmişken Disneyland'ı görmemenin önemli bir eksiklik olduğunu söyledi, burası meğer Avrupa’nın bir numaralı turist çeken yeriymiş.
On beş yıl sonra, yani 2017 yılında tekrar yolumuz düştü Paris'e. Bu defa Disneyland'ı görmek için ele geçirdiğim fırsatı kaçırmadım.
Aslında bu ziyaretten fazla bir beklentim yoktu, sadece burası ile ilgili oluşan merakımı gidermek istemiştim.
Tesisler Paris'e epeyce uzak bir mesafede kurulmuş, bu yüzden erken saatte yola çıktık. Otobüsler ve özel araçlar için oluşturulan çok geniş otoparkta aracımızdan inip, uzun bir yürüyüşle Disneyland'a ulaştık.
Turda tanıştığımız ailenin 10 ve 18 yaşındaki iki kız çocuğunun peşine takılarak sabahtan akşam saatlerine kadar bu eğlence merkezinin bir çok reyonunu dolaştım, ilk başta mesafeli yaklaştığım gezi giderek müthiş zevkli hale geliyordu. Çocuklar Afrika'da görevli bir diplomatımızın evlatları idi, geziye anneleri ile katılmışlardı, lisan bilmeleri benim için de büyük fayda sağlamıştı. Anneleri ile eşim iyi anlaştıkları ve buradaki bir çok oyun ve aletin heyecan, korku, yüksek adrenalin sağlayan yönlerinden çekindikleri için, onlar beni çocukların başına bekçi gibi dikerek daha sakin yerlerde dolaşmayı tercih etmişlerdi.
Çocuklar nereye gideceklerini çok iyi biliyorlardı, beni peşleri sıra sürüklediler, bir çok oyun için sıra bekleyerek oradan oraya koşturduk. Benim için eziyet olacağını zannettiğim koşturma hiç beklemediğim şekilde olağanüstü ilgimi çekerek devam ediyordu, kah gülerek, kah korkarak, yer yer şoka girip çıkarak ve hayretten hayrete düşerek belki de hayatımın en güzel saatlerini geçirdim o gün. Üstelik altmışlı yaşları çoktan geçmiş daha bir çok insan benim gibi iştah ve coşku ile koşturma içinde yer almışlardı.
Tesisin büyüklüğü, yapılan gösterilerin güzelliği, mekanın nezihliği, oyunların çekiciliği beni büyülemişti adeta. Gerçekdışı ve masalsı yapıları, yüzlerce türden bitkileri, binlerce ağacı, oluşturulan suni nehir ve gölleri ile inanılmaz bir cazibe meydana getirilmişti.
Her milletten büyük bir kalabalık benim gibi oyundan oyuna koşuyor, neşe ve coşku içinde muhteşem zaman geçiriyordu.
Hiçbir ziyaretçisini hayal kırıklığına uğratmayan, gerçekten de büyüleyici bir eğlence parkıydı burası.
O gün nasıl çocuklaştım, nasıl bu kadar enerjiyi kendimde buldum, nasıl deli gibi sağa sola koştum anlatamam, halimi filme alıp şimdi izletselerdi kendime çok gülerdim büyük ihtimalle.
Yapılan büyük yatırım, kullanılan teknoloji ortaya insan ürünü sahte bir cennet çıkarmış gibiydi. Oraya akan paranın büyüklüğünü, meydana getirdiği sinerjinin devasa boyutlarını düşündükçe neden bizim ülkemizde böyle işlerin yapılmadığını düşünmeye başladım ister istemez.
Gerçekten de çok sayıda insanın önemli miktarda giriş bedeli ödeyip, içeride sunulan birbirinden renkli gösterileri izleyip, çok çeşitli ürünleri satın alarak, yiyip içerek önemli bir ekonomik hareket oluşturuyordu burada.
Rehberimizin anlatımından Avrupa'nın bir çok yerinden sadece Disneyland için özel uçuşların ve gezilerin tertip edildiğini, burasının yılda ortalama 15 milyon kişi tarafından ziyaret edildiğini, civarda turistler için kurulan bir çok otelin mevcudiyetini de öğrenince ortaya çıkan para hareketinin epeyce büyük olduğu anlaşılıyordu.
Açıkçası böyle bir organizasyonun Türkiye'de yapılmasının zor olduğunu düşünmüştüm. Olsa olsa bu mekanları dünya ölçeğinde kurup işleten dev yabancı firmalar yapabilirdi bu işi. Nitekim bir ara İstanbul'da, daha sonrada Antalya'da Disneyland kurulacağı haberleri çıktı basında ama gerçekleşmedi.
Sonradan bu işe ABB Başkanı Melih Gökçek tarafından girişildiğini öğrendim. Basında uzun tartışmalara konu olduğunu izlediğimiz yatırım bir müddet sonra gerçekleştirilerek kullanıma açıldı. 450 milyon dolar harcama yapılarak Ankapark kuruldu, Avrupa'nın en büyük tema parkı açıldı. Buraya hiç gitmek imkanım olmadı ama Ankapark'ta 1217 oyuncak olduğunu, tesisin üç bin civarında doğrudan istihdam sağlayacağını, enerjisi de güneşten karşılanarak ilave masraf edilmeyeceğini öğrendim. Oluşturulan masalsı yapıların Disneyland'dan aşağı kalmadığını, yapılan havuzlar ve su oyunlarının benzersiz olduğunu televizyon ekranlarından izledim. Her bir oyun alanında on dakika geçirdiğimizi düşünüp, gereken süreyi hesap edersek bir günlük gezinin burası için yeterli olmayacağı belli olur. Ankapark'ı aktif halde görmeyi bu yüzden çok istiyorum.
Ankapark ihalesini, yıllık 26 milyon 400 bin lira üzerinden 29 yıllığına bir şirket kazanmış. Böylelikle Ankara Belediyesi bir taraftan maliyeti karşılamaya başlarken, başkentimizin son derece düşük turizm potansiyeli harekete geçirecek adımları cesaretle atmış.
Fakat Gökçek'ten sonra gelen Ak Partili Başkan ve daha sonra seçilen Mansur Yavaş yönetimi burasını atıl hale getirmek için ellerinden geleni yapmışlar ve tabii ki başarmışlar (!).
Böylece kısır siyasetin, ülkemizin kısıtlı kaynaklarını israf etme yönünde bir etkisini daha görmüş olduk.
Bildiğimiz ve her zaman şikayet ettiğimiz gerici ve yobaz kafa burada da iş yapmamak, yapılan işi dumura uğratmak için karşımıza çıktı.
Yatırılan onca paraya mı, işsiz kalan binlerce insana mı, oluşması beklenen turizm hareketinin engellenmesine mi, belediyenin sırf inat ve kötü siyaset yüzünden karşılaştığı büyük kayba mı, millet olarak uğradığımız kamu zararına mı üzülelim şimdi?.
Başta Ankara'lı çocuklar olmak üzere, bütün Türk çocukları, hatta Balkan ülkelerinin, Orta Doğu'nun çocuklarına haksızlık değil mi bu?.
Yapılan olumsuzluğu izah etmek için bin bir türlü gerekçe üretilmiştir doğal olarak, ancak Melih başkanın, ''Disneyland Ankapark'ın yanında hikaye kalır'' diye tarif ettiği yerin çürümeye terk edilmesinden kim kazançlı çıkacak bilen varsa söylesin, oraya gömülen 450 milyon dolar geri alınacak mı bu yolla?.
Melih Gökçek bir süredir Beyaz Tv ekranlarında Mansur Yavaş ile bir çok konuda polemiğe girerek muhatabına çeşitli suçlamalar yapıyor.
Onların atışmaları, karşılıklı suçlamaları, hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğu umurumda değil ama önümüzde somut olarak duran Ankapark faciası nasıl ortadan kaldırılacak, bununla çok ilgiliyim?.
Bir yolu bulunmalı, bu milletin imkanları böyle inatlaşmalara, kısır çekişmelere kurban edilmemeli..
ALINTI ( Adnan Aksel )
FACEBOOK YORUMLAR