DÜĞÜNLERİMİZ YUVA MI YAPIYOR YUVALARI MI YIKIYOR?
Sıkça şahit oluruz; düğün davetiyesi basılmıştır, ancak düğünün küçük ayrıntılarında taraflar anlaşamaz ve evlilik iptal edilir. Bu, düğün yapan tarafların geleneği kendilerine göre şekillendirmek istemesinden kaynaklanmaktadır.
Düğün, yuvanın kutsallığına atılacak adımın şenliğidir. Her toplum, kendi örfüne göre düğününü şekillendirir. İnsanları, bunun ortamından uzak tutmak çoğu kere mümkün değildir. Sıkça şahit oluruz; düğün davetiyesi basılmıştır, ancak düğünün küçük ayrıntılarında taraflar anlaşamaz ve evlilik iptal edilir. Bu, düğün yapan tarafların geleneği kendilerine göre şekillendirmek istemesinden kaynaklanmaktadır.
Bir zamanlar, özellikle Anadolu şehirlerinde bir “düzen” yıkımı vardı. Düzen denilen şey, gelin adayının düğünde ve hatta düğünden sonraki on yılda giyeceği elbiselerin alımı uygulamasıydı. Mağaza sahibi yakın bir dostumu ziyarete gittim. Mağazası, kirası altınla ödenen bir merkez cadde üzerindeydi. Kendisine, burada böylesine pahalı bir yerde bu işin içerisinden nasıl çıkabildiğini sorduğumda verdiği cevap düşündürücüydü:
“Ayda 2-3 düzen müşterisi gelince bizim işlerimiz rayında gider.”
İki bilemedin üç düzen alışverişiyle bir mağaza hem kirasını çıkaracak, hem çalıştırdığı elemanlarının parasını ödeyecek, hem de kendi geçimine bir pay oluşturacak! Bunu anlamanın imkânı yoktu. Kendisi meseleyi şöyle izah etti:
“Buraya düzen için gelenlerin buradaki davranışları, kız ve delikanlının annelerinin rekabet savaşına dönüşür. Çok gizli bir savaştır bu; kız tarafı hep pahalı mallara el uzatır. Erkek tarafının yapacağı pek bir şey yoktur. Boynu büküktür, oflasa da puflasa da, burada sesini çıkarmaz, alınacakları alır ve parasını ödeyip çıkarlar. Düğünden birkaç ay sonra alınan bu elbiselerden bazılarını araya hatırlı adam koyarak iade etmek isteyenler bile olur. Doğrusu bu düğün değil, kurulacak bir yuvanın tabanına dinamit yerleştirmek gibi bir şeydir! Bu hal bize kazandırsa da, vicdanen rahat bir uygulama değil.
Ne var ki, bu rekabet duygusunu kıramadığımız için biz de bu tür mağazalar zincirinde yer almaktan başka çare bumlamadık.”
Bunların bir yuvayı hangi zeminde oluşturduğumuzu dikkate almamız gerektirdiği için yazıyorum. Şimdi kısmen bu, uygulama kalkmaya başladı, ancak daha felaket bir hevese doğru kayıyor toplum. Yabancı markalı mağazaların yaygınlaşması, bu defa soygun trafiğini bu yöne kaydırmış oldu.
Ayrıca, düğünü yuvanın mutluluğu için şenlik halinden alıp silahlı gösteriye dönüştürenler çoğalmaya başladı. Havai fişek gösterisi, hatta alkol de bunun artısı. O da yetmiyor, bu defa düzen rekabeti salon rekabetine dönüşmeye başladı. Düğünlerin salonlara kaydırılması güzel bir uygulama, ancak bu meseleyi de; ‘benim düğün salonum senin salonundan daha iyiydi’, havasına çeken rekabet kültürü bu toplumun kaldırabileceği bir ekonomik yük değildir sanıyorum.
Bunlar belki ferdi meselelerdir, ancak iyi niyetin istismarını göstermesi bakımından önemlidir. Bir dostum, yakın akrabalarından gencin düğün salonunu karşılama sözünü verir. Onun beklentisi 300-500 kişilik mütevazı bir salonu ayarlamaktır. Ancak, kız tarafı, ‘Tek kızıma yakışır bir salon olsun isteriz, bunu (x otelinde) yapalım” diye bir ön şart koşar. Bu, bir anlamda fırsatı değerlendirme psikolojisidir. Verilmiş bir söz var, bunu bildiği için ayak direr; artık adamın yapacağı bir şey de yoktur, kabullenir, düğün olur, birkaç yıllık birikimi elinden savrulup gider.
Düğünlerde herkes birbirine itiyatla yaklaştığı için tepki göstermeyi nezaketsizlik ve hatta görgüsüzlük olarak görürler. Bu yönüyle düğünleri gösteriş uğruna israf rüzgârına teslim ettik. Bu vesileyle birçok aile, sosyal yönden gelişmemiş ve kendini ifade gücünü kaybetmişse, bunu düğünlerde arıyor ve kendini ispat derdine düşüyor. Artık ciddi şekilde yıkıma dönüşen bu kabul anlayışına da bir çare bulmak gerektiğini düşünüyorum. Bir aileye yuva kurarken birkaç aileyi yıkan anlayış, düğün değil, gizli felakettir! Bizim geleneğimizde böylesi bir yozlaşmanın yerinin olduğunu düşünmüyorum doğrusu!
FACEBOOK YORUMLAR