Düz kare Dünyada bir ülke öksürürse her ülke nezle olur?

Dünyanın ürün ve hizmet üretimiyle birlikte, paradan para kazanmaya dayanan finans ekonomilerinde, büyük kriz yaşanıyor. Sınırların dış etkilere karşı, koruyuculuğunu yitirdiği düz kare dünyada, Çin ya da Amerikan ekonomisinin öksürmesi, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün ülkelerin ekonomilerini yatağa düşürmüştür...

Düz kare Dünyada bir ülke öksürürse her ülke nezle olur?
27 Nisan 2020 - 21:13 - Güncelleme: 27 Nisan 2020 - 21:20
Dünyanın ürün ve hizmet üretimiyle birlikte, paradan para kazanmaya dayanan finans ekonomilerinde, büyük kriz yaşanıyor. Sınırların dış etkilere karşı, koruyuculuğunu yitirdiği düz kare dünyada, Çin ya da Amerikan ekonomisinin öksürmesi, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün ülkelerin ekonomilerini yatağa düşürmüştür. Çin'de başlayan salgın hastalık krizi, ülkelerin ekonomik açıdan birbirlerine, ne kadar bağımlı olduğunu göstermiştir. Bir ülkedebaşlayan salgın hastalık, sel suyu gibi kısa zamanda, bütün dünyaya yayılmıştır.

Küreselleşme olgusu bütün ülkeleri, geçmişte benzeri görülmedik bir biçimde, birbirine bağımlı hale getirmiştir. Sınırsızlaşan dünyada, ülkelerin gücü, ekonomik bağımsızlıktan değil, dünya ekonomisiyle bütünleşmiş, ekonomik bağımlılıktan kaynaklanıyor. Güçlü ekonomiler, başka ülkelerle hem ithalat hem de ihracat bağları kurmasını bilen ülkelerdir. Dış pazarlarla bağlarını koparan ülkeler, iç pazarlarının canlılıklarını koruyamazlar.

Dünyada en çok tartışılan konuların başında, küreselleşmeyle gelen yararlar ve zararlar geliyor. Yıldan yıla büyük bir hız ve yoğunluk kazanan küreselleşme, üretim gücünü büyütmek isteyen ülkeleri, başka ülkelerle ekonomik bağlarını koparmaya değil, güçlendirmeye zorluyor. İster Batı’nın Doğu pazarlarına açılması olsun, isterse de Doğu’nun Batı pazarlarına açılması olsun, her gün yeniden başlayan yarış, çok boyutlu sürekli bir yarıştır.

Ülkeler yarışı her gün kazansalar da, kaybetseler de, ertesi gün yarışa yeniden başlamak zorundadırlar. Bir gün yarışa katılmamak, ülkelerin ürün, hizmet ve bilgi üretme gücünde, büyük aksamalara yol açar. Küresel ya da küyerel, yarışın dışında kalan ülkeler, yarışta üstünlüklerini yitirirler. Soğuk Savaş döneminin ekonomi, politika ve kültür paradigmaları, büyük bir değişikliğe uğramıştır. Dünyada kendine yeten, birbiriyle alışverişi olmayan hiçbir ülke yoktur.

Birbirleriyle savaşan ülkelerin yerine, birbirleriyle yarışan ülkeler geçmiştir. Ülkelerin korkusu, başka ülkeler tarafından yok edilmek değil, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda rakip ülkelerden geri kalmaktır. Yeni yüzyılda, bütün ülkeler, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda birbirine bağlıdır, ortak alanları bağımsız alanlarından kat kat fazladır. Dünya bir çarşıya dönüşmüştür. Çarşıde bir ülke değil, bütün ülkeler vardır.

Bilgisayarlar gibi, ülkeler de birbirlerine bağlandılar. Ancak denetim tek bir ülkenin ya da ülkeler grubunun elinde değildir. Artık Harvard için iyi olan, yalnızca Amerika için değil, Harvard’ın bilimsel ve teknolojik çalışmalarından yararlanan, bütün ülkeler için de iyidir.

Ekonomik ve kültürel alanlarda, ülkelerin hem iyiliklerinden, hem kötülüklerinden, bütün ülkeler etkilenmektedir. Dünyada her ülke yerel düşünüp, küresel davranmasını öğrenmek zorundadır.

Her alanda Mevlana’nın, pergel stratejisini izlemeyen ülkelere, dünya çarşısında yer yoktur.

İşin başı bir araya gelmektir, ortası bir arada kalmaktır, sonu birlikte çalışmaktır.

Çarşıya dönüşen dünyada, bir ülke için iyi olan, bütün ülkeler için iyidir.

Dünyada her ülke her ülkenin iyiliğini istemek zorundadır.

Nuh'un gemisinde kimsenin, önceliği ve ayrıcalığı yoktur.

Dünya gemisi batarsa, gemiden kimse sağ çıkmaz.

Allah herkesi, biliyor, görüyor ve duyuyor.

DÜZLEŞEN KARE DÜNYADA TÜKETİM KALIPLARI DEĞİŞECEKTİR

Dünyada şehirleşme hareketleri, son yıllarda büyük bir ivme kazanmıştır. Artık pek çok ülkede toplumunun yüzde sekseni, şehirlerde yaşamaktadır. Şehirleşme ekonomik, siyasal ve kültürel yapıda, köklü dönüşümlere yol açmıştır. Şehirleşmeyle toplumların üretici gücü, yeni açılımlar kazanmıştır. İnsanlar ekonomik sorunlarla birlikte, siyasal sorunların çözümünü, doğduğu küçük şehirlerde değil, doyduğu büyük şehirlerde aramaktadır.

Şehirler bütün ülkelerde ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan, hem tehdit hem fırsat kaynağı, olmaya devam etmektedirler. Ülkelerin ve dünyanın geleceğinde, büyük şehirlerin ayrı bir yeri vardır. Tehditler ve fırsatlar söz konusu olduğunda, büyük şehirler ülkelerin, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan özetleridir. Dünyada büyük şehirlerin, yol açtıkları sorunları çözmeden, dünyanın karşı karşıya olduğu, küresel sorunları çözmek mümkün değildir.

Büyük şehirler varlıklı kesimlerle, yoksul kesimlerin harman olduğu şehirlerdir. Şehirlerin çevrelerini orta kesimle birlikte, yoksul kesimler oluştururlar. Yoksullar bütün, şehirlerin merkezlerini, dört bir yanından kuşatmışlardır. Ülkelerin canlılıkları, toplumun değişik kesimler arasındaki, ekonomik ve kültürel ilişkilerin yoğunluğundan kaynaklanır. Orta kesimler bütün ülkelerde, yoksullarla varlıklılar arasında, dönüştürücü bir işlev yüklenirler.

Yoksulluk deyince bütün dünyada akla, yoksulluğun Adam Smith’i, olarak bilinen Gunnar Myrdal gelir. Onun en önemli eseri, “Asian Drama” isimli kitabıdır. Asya ülkelerindeki yoksulluk ve yolsuzluğun bir incelemesi olan kitap, yayınlandığında dünya kamuoyunda, büyük tartışmalara yol açmıştır. Myrdal dünyadaki yoksulluk ve yolsuzluk üzerine yaptığı araştırmalarla, Ekonomi dalında Nobel ödülü almış İsveçli bir iktisatcıdır.

Myrdal’ın yıllar önce Stocholm’de yaptığı, dünyadaki yoksulluk ve ekonomik gelişmeler üzerine yaptığı Nobel konuşmasını çevireli,neredeyse yarım yüzyıl olmuş. Konuşma 10 Mayıs 1976 tarihli, haftalık Diriliş dergisinde yayınlanmıştır. Myrdal konuşmasında, “Zengin ülkelerin tüketim kalıplarında köklü değişiklikler yapmadıkça, ‘Yeni Bir Dünya Düzeni’ konusunda, ateşli konuşmalar yapmak, bir aldatmaca olmaktan başka bir şey olmayacaktır” demektedir.İktisatçıların değiştiremediği tüketim kalıplarını,salgın hastalıklar değiştirmektedir.Artık geçmişin savurgan tüketim kalıplarına dönmek mümkün değildir.Herkes "bir lokma bir hırka"yla yaşamasını öğrenecektir.

Myrdal’ın büyük ülkeler için söyledikleri, büyük şehirler için de geçerlidir. Büyük şehirler dünyanın, merkezinde yer alan, ekonomik ve kültürel gelişmesinin, sürükleyici gücüdürler. Onlar olmazsa ülkelerin, kültürlerini ve ekonomilerini besleyen, hayat kaynakları bir bir kurur. Büyük şehirlerde, toplumların değişik kesimleri arasında, tüketim kalıplarını, dönüştürmeden, ülkeler arasındaki gelir dengesizliklerini gidermek,hiçbir zaman mümün olmayacaktır.

Toplumlar tüketim kalıplarını değiştirmezlerse, üretim kalıplarını değiştiremezler.

Şehirler tüketimi özendirerek değil, üretimi özendirerek zenginleşirler.

Şehirlerde tüketim zenginliği, üretim zenginliği değildir.

Dünya Yunus gibi tüketmesini öğrenmek zorundadır.

Yeni dünyanın mimarları Yeni Yunus'lar olacaktır.

Yeni dünya rant kaynağı plazaların dünyası değildir.

Yeni dünyada plazalar bir bir yıkılacaktır.

Hiçbir ülkede Dubai'lere yer yoktur.

DÜNYAYI HİÇ KAN DÖKÜLMEYEN KABE TOPRAĞINA DÖNÜŞTÜRMEK

Yirminci yüzyılda açıkca ortaya çıktığı gibi, görünmeyen kutsal değerler dünyası, görünen seküler değerler dünyasına bütünüyle teslim olmuştur. Etik değerlerin ekonomik değerleri doğrulaması gerekirken, bütün dünyada ekonomik değerler, her alandaki değerlerin tek ve değişmez doğrulayıcısı, konumuna yükseltilmiştir. “Ekonomik değerler herşeydir” diyenler, ekonomik değerleri büyütmek için, herşeyi yapmışlardır. Kutsal değerlerle ekonomik değerler arasına, aşılmaz duvarlar inşa edenler, dünyayı büyük bir savaş alanına dönüştürmüşlerdir.

Ekonomik değerlerin, kutsal değerlerden arındırılarak, dünya tarihinde benzeri görülmeyen bir biçimde büyütülerek, bütün sorunların üstesinden gelineceği düşünülmüştür. Ancak beklenilenin tam tersine, su, hava, toprak kirlenmesi yanında insan, bilgi, kültür kirlenmesi, dehşet verici boyutlara ulaşmıştır. Ekonomide gösterişe dayalı, yapay ihtiyaçlara dönük tüketimin, yıldan yıla sürekli artırılmaya çalışılması, dünyanın doğal kaynaklarını kirletmekle kalmamış, bütün insanlığın kutsal ve kültürel kaynaklarını da kirletmiştir.

Kutsal kitaplardan, kutsal değerlerden uzaklaştıkça, büyük bir hız ve yoğunluk kazanan çevre ve kültür kirlenmesi, devasa bir buzdağına benzemektedir. Hava, su, toprak kirlenmesinden kaynaklanan çevresel sorunlar, buzdağının su üstünde kalan görünen kısmını oluştururken, buzdağının deniz içinde kalan görünmeyen kısmını ise, değer karmaşasının yol açtığı kültürel kirlenme oluşturmaktadır. Çevre kirlenmesinin etkileri kolayca görüldüğü için, bütün dünyanın gündemindedir. Ancak önemli bir çoğunluk kültür kirlenmesinin farkında değildir.

Dünyanın neresinde olursa olsun, insanlar kutsal değerlerden uzaklaştıkça, çevre kirlenmesiyle birlikte, kültür kirlenmesi de katlanarak artmaktadır. Bütün dünyada kutsal değerlerin geçersiz sayılması, ekonomik dünyayı paslandırmıştır. Nasıl pas, demiri tüketirse, kutsal değersizliğin büyüttüğü açgözlülük de, dünyanın bütün zenginliklerini tüketmektedir. Ekonomide kutsal değerlerden uzaklaşma, insanların akıllarını hem başlarından hem de gönüllerinden almıştır.Hesap gününü unutan çağdaş insan, dünyayı yaşanır kılma gücünü ve sağlıklı düşünme yeteneğini yitirmiştir.

Her yıl belirli bir oranda tüketimi büyütme adına, kutsal değerleri tedavülden kaldıran ekonomik değerler, sınırsız sanılan dünya kaynaklarıyla, sonsuz kabul edilen ihtiyaçları tatmin etmek için, bütün insanlığı sonu gelmez bir yarışta, acımasızca koşturmaktadır. Salgın hastalıklar, çevresel ve kültürel kirlenme sorunları, kutsal değerleri göz ardı eden ekonomik değerlerin, bütün insanlığı ödemek zorunda bıraktığı büyük bedeldir. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, hem bir tüketici, hem de bir üretici olarak, herkes her gün ödenecek bedeli büyütmeye katkıda bulunmaktadır.

Kutsal değerlerle ekonomik değerler arasındaki uyum ve dengenin bozulması sonucu, ortaya çıkan, kirlenme buzdağının üstesinden gelmek için, bütün dünyanın “Kabe Toprağı”na dönüştürülmesi gerekir. Kabe çevresinde, kan dökülmez, hayvanlar öldürülmez, ağaçlar kesilmez, bitkiler koparılmaz. Kabe toprağı "harem" toprağındır.Anadolu insanı Harem'le Kabe toprağını İstanbul'a kadar genişletmiştir. Ve Üsküdar'ı Kabe toprağı bilmiştir.Hac yolculuklarının Üsküdar'dan başlatmıştır.

Uzaydan bakılduığın, bir nokta kadar küçük dünyada, Güney dünyanın sınırlı kaynaklarıyla, Kuzey dünyanın sınırsız isteklerini tatmin etmek mümkün değildir.
*
Dünyada bir kitap gibidir. Okuyana konuşur, okumayana susar.
*
İnsanı okumasını bilmeyen dünyayı okumasını bilmez.
*
Sorumluluk dünyada değil, açgözlü insandadır.
*
İnsan yaşadığı dünyasıyla hesaba çekilir.
*
Dünya insana emanet edilen evdir.
*
Ev Yitik Cennet'e açılan kapıdır.
Haber; Nazif Gürdoğan


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum