İslamın güncellenmesi?
Dün"Dünya Kadınlar Günü" münasebeti ile yaptığı konuşmada Sayın Cumhurbaşkanı, müthiş ifadeler kullandı...
Özel Haber; İzzet Dönmez / Ülke Postası
Korkma ve tırsma durumları olmaz ise, Çok tartışma yaratacak müthiş ifadeler bunlar...
Toplumda çok ciddi tartışmalar yaratan bazı fetvalar veren hoca'lara karşı tepki için konuştu sayın Cumhurbaşkanı. Gerçi İrticalen edilmiş ifadeler, İçerisi dolu değil.
Dün ne dedi sayın Cumhurbaşkanı?
"İslam'ın güncellenmesi'nin gerektiğini bilmeyecek kadar aciz bunlar, Siz İslam'ın 14 asır öncesi hükümlerini kalkıp bugün uygulayamazsınız" Bu söz, her tarafa çekilecek bir söz'dür, Bu konu, böyle siyasi kürsülerde, birkaç kelam ile hallolunacak bir konuda değildir. Ben, sayın Cumhurbaşkanı'nın ne demek istediğini biliyorum, Cümle, çok sorunlu bir cümle, Sayın Cumhurbaşkanı, İmam-Hatip mezunu amma, Bir ilahiyatçı değil. Samimi ve heyecanlı bir Müslüman.
İslam ve din konusu, sayın Cumhurbaşkanımızın alanı değil, Benim dini tahsilim, sayın Cumhurbaşkanımızdan çok fazla, Buna rağmen Benim din konusunda fetva verecek ehliyetim zinhar yoktur. Hem medrese eğitimi aldım, Hem İmam-Hatip mezunuyum. Ayrıca İslam Dini Tarihi, İslam Felsefesi, Dinler Tarihi konularında araştırmalarım var. Ancak Fetva vermek, haddim değildir. Keşke Sayın Cumhurbaşkanı, irticalen konuşacağına, bir ilim heyetine çalışma yaptırıp, içi dolu bir konuşma yapsaydı, İrticalen konuşmalar, siyasetçi'nin elinde, fünyesi çekilmiş el bombası gibidir.
Aslında Çok iyi biliyoruz ki, Sayın Cumhurbaşkanı, İslam'ın yenilikçi yüzüdür, Siyasi hayatı böyle geçmiştir. İlk defa İstanbul'da mütedeyyin hanımları aktif siyasete sokan Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bu konuda, muhafazakarlardan hayli de eleştiri almıştır. Beyoğlu Belediye Başkan adayı olduğunda, Beyoğlu'nun batakhane ve bitirimhanelerini gezerek, oy istediği çok meşhurdur. O Dünya'dan hala çok tanıdığı vardır. Kasımpaşalı şöhretini, birazda oradan edinmiştir. Kendi başına siyasete atıldığında, "Milli Görüş gömleğini çıkardık" demesi, gelenekçi yapıya başkaldırıdır esasında Mısır Parlamento'sunda "Laikliği savunmasıda" bunun devamıdır.
14 asır öncesinin hükümlerinden kastedilen nedir?
14 asır önce, Kur'an vardır, 14 asır önce, Hz. Peygamber'in sünneti seniyyesi vardır, Kastedilen bunlar değildir elbet.
Sayın Cumhurbaşkanı, elbette ki bunu kastetmez. İrticalen konuşmanın sıkıntısı bu işte, Kastettiği şey, Aslında 14 asırdan bu yana konmuş bulunan dini kurallar, onların süre gelen yorumlarıdır. Sünni İslam'da dinin 4 temel kaynağı olduğu varsayılır.
1. Kur'an.
2. Sünnet.
3. İcma-i Ümmet.
4. Kıyas-ı Fukaha.
İslam'da buna Edille-i Şer'iyye denir, 4 Temel Delil yani. Kur'an tamam, Kur'an, Müslüman'ın Anayasa'sıdır
İslami hayatı düzenleyen 4 temel kaynaktan bahsettim, Kur'an, Sünnet, Kıyas-ı Fukaha, İcma-i Ümmet. Edille-i Şer'iyye denilen bu dört temel kaynak, Müslümanların dünyevi ve uhrevi hayatını dizayn eder. Sünni İslam'ın Genel Kabulü budur, Kur'an tamam, Allah tarafından vahyedilmiştir. Emir ve nehiyleri tartışılamaz, Ancak Diğer üç kaynak tartışmalıdır.1400 yıldır da tartışılır durur.
2.Temel Kaynak, Hz. Peygamber'in Sünnet-i Seniyyesi'dir.
Nedir Sünnet?
Hz. Peygamber'in hayatta iken yaptıkları, söyledikleri, hatta bazı konulardaki sükutları dahi Sünnet-i Seniyye'dir. Sünnet olmadan, Kur'anı anlamak ve yaşamak mümkün değildir. Kur'an Ayetlerinin Nüzul (İndirilme) sebeplerini bilmeden, Kuranı anlamak ve yaşamak mümkün değildir, Ancak Hz. Peygamber'den rivayet edilen hadislerde de sıkıntı vardır. Kimseler bu konulara girmek istemiyor. Bu alanlar, hayli mayınlı alanlardır, Gerçek şu ki Hz. Peygamber, kendi sağlığında, onun ağzından çıkan sözlerin yazıya dökülmesine izin vermemiştir "Vermiştir" diyenler var, Hayli tartışmalıdır. Hz. Peygamber'in hassasiyeti, Kur'an üzerinedir, Kağıt ve kalemin olduğu yıllar değildir, o yıllar. Kur'an ayetleri dahi Ceylan derileri üzerin, kemikler üzerine, hatta yüzeyi düzgün taşlar üzerine yazılıyordu.
Hz. Peygamber zamanında, Kur'an mushaf haline dahi getirilmemiştir, Daha çok Hafız'lar Kur'an ayetlerini ezberliyorlardı, Hz. Peygamber zamanında ve dört halife döneminde zinhar hadis yazımı ve tedvini (toparlanması) olmamıştır. İlk defa Hadis toplama ve yazımı işi Hicri 2. asır başında Emevi Halifesi Ömer İbni Abdülaziz zamanında olmuştur. Hz. Peygamber'in "Benden Kur'an dışında bir şey yazmayın" emri üzerine, dört halife döneminde Hadis yazılmamıştır. Ta ki Hicri 2. asrın başına kadar Hadis'lerin toplanması konusunda, Hz. Ebubekir'in şu sözü ünlüdür "Hiçbir şekilde Resulullahtan bir şey anlatmayın.
Kim de size soracak olursa, sizinle bizim aramızda Allah'ın Kitabı vardır. O kitabın helallerini, helal, haramlarını, haram bilin" demiştir. Hz. Ömer döneminde ise, yazılan Hadis'ler, toplatılarak, yakılmıştır. Hadislerin toplanması, ayıklanması, yazımı ve çoğaltılması işi, tam üç asır sonra olmuştur.
Kütüb’üs Sitte denilen Hadis Külliyatı yazarı İslam alimlerinin yaşadıkları tarihe bakalım.
1. Buhari (194-256)
2. Müslim ( 204 - 261)
3. İbni Mace (209-273)
4. Ebu Davud (202-275)
5. Nesai (215-303)
6. Tirmizi (209-279)
Hepsi, sahalarında otorite olan bu Hadis Alimleri, sonuçta rivayete dayalı kaynakları toplamışlardır. Rivayetin dışında maddi hiçbir kaynak yoktur. Rivayeti, kesin bilgi olarak almak, pozitif bilime aykırıdır. Kaynağı ne kadar sağlam olursa olsun, Sonuçta, .Bilgi, rivayettir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yılları çok karanlıktır, Osmanlı'nın kuruluşu ile ilgili bilgilerimizin çoğu rivayet ve menkıbelere dayalıdır. Yazılı kaynak çok azdır. Ertuğrul Gazi'nin babasının adı Gündüz Alp mi?, Süleyman Şah mı? O dahi belli değildir. Osmanlı'nın kuruluş tarihi belli değildir, Yerli sahih kaynak hiç yoktur. Çok sınırlı bilgi, Bizans kaynaklarında vardır.
Hadis bilgisinin kaynağı insandır % 98'inin okuma yazma dahi bilmediği insan. Bu insanların naklettiği Hadis'ler tedvin edilip, yazılmıştır. Bilgi'nin kaynağı yüzde yüz doğru olsa dahi, dinleyen, anladığı gibi anlatmıştır. Burada dahi çok büyük sıkıntı çıkar, Bu konular tartışılınca, kızılca kıyamet kopuyor. Kur'an'dan sonra, en temel dini kaynak Hadis'lerdir tartışılan, Hadislerin toplandığı ve yazıldığı yıllarda çok tartışmalar olmuştur. İnsanların kafası karışmasın diye, Bu tartışmaları buraya taşımayacağım, Ancak Bilinmelidir ki Çok ciddi tartışmalar vardır bu konuda. Sadece "İsrailiyyat" desem Konuyu bilenler, hemen meramımı anlarlar. İslam'ın Kur'an'dan sonraki 2. Temel Kaynağı Hadislerin yeniden tartışılmasının İslam'a zararı yoktur. Yeter ki İşin ehli insanlar tartışsın "Filanca hoca efendiler, bu Hadisleri toplamış, yazmış ve bize ulaştırmış. Onunla amel etmek vaciptir" anlayışı Tam ve doğru anlayış değildir. Bu konuda düşünce ortaya koyan yeni devir ilahiyatçılarını "Tekfirlikle" suçlamak, hiç doğru değildir. Bu, işin kolaycılığına kaçmaktır. Hristiyanlıktaki "Aforoz" müessesini kimse çalıştırmamalı. Kimse Engizisyon mahkemeleri kurmamalı. Bütün bu anlattıklarıma rağmen, Hadislerin kökten reddi söz konusu değildir ve olmamalıdır. Çünkü çok geç yazılmış olsalar dahi Hadis rivayetleri, çok yetkin ulema tarafından, çok titiz şekilde ayrılmıştır. Sadece Kur'an'la doğrudan doğruya çelişen Hadis'lerin yeniden tasnife tabi tutulmasının dine hiçbir zararı olmaz.
Sayın Cumhurbaşkanı, irticalen de olsa çok önemli bir konuyu gündeme taşıdı. Artık bundan sonra bazı şom ağızlar önüne gelene çamur atamaz. Bu konuda yeni fikir sahiplerinin önü açılmıştır artık.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle "İslam'ı 1400 yıl önceye hapsetme devri" geçecektir inşa Allah
Şimdi"Kıyas-ı Fukaha ve İcma-i Ümmet'i" yazacağım.
Şu bir hakikattir ki Semavi Dinler de, Dinin ana kaynağı olan VAHİY, dini hayatın ancak % 5'ini kapsar, Dini hayatın % 95'i örf ve adetlerdir, Örfler, zamanla dini kural olur çıkar. Kısmen Hadis'ler, genel olarak Kıyaslamalar ve icma ile elde edilen kurallar, sonuçta Örf'e dayalı kaynaklardır. Yanlış mıdır? Hayır.
Kur'an'ı Anayasa kabul edersek diğer hükümler, Kanunlar, Yönetmelikler, Tüzükler gibidir. Hükümleri, ihtiyaç hasıl olduğunda değişebilir. Hükümleri değişebilir iki kurum vardır İslam'da,
İcmai Ümmet, Kıyas-ı Fukaha, İcmai Ümmet: Bir asırda bulunan İslam Müçtehidleri'nin bir mesele hakkında içtihad yoluyla verdikleri hükümlere "İcmai Ümmet" denir.
Karar vericilerin, aynı asırda yaşamış olmaları gerekir, Ortaya dini hüküm koyacak kadar ehil ve müçtehid olmaları gerekir. Hüküm, ittifak halinde konmalıdır, Hüküm konacak konuda, Kur'an'da ve Sünnet-i Seniyye'de açık bilgi bulunmamış olmalıdır. Kıyas-ı Fukaha: Kıyas, bir şeyi takdir etmek, ölçmek, iki şey arasında benzerlikler tespit etmektir, Kıyas, dini hükümlerin delillerinden birisidir. İslam'da bir meselede, önce Kur'an'a müracaat edilir. Orada sarih hüküm bulunmazsa, Hz. Peygamber'in Sünnet-i Seniyyesine müracaat edilir. Burada da çözüm bulunmazsa, Ashab'ı Kiramın o konudaki İcmaına bakılır. Yani bir konudaki söz birliğine bu üç kaynaktada delil bulunmaz ise, Ulemanın, İslam Müçtehid'lerinin benzetme yolu ile hüküm kurmasına müracaat edilir buna Kıyas-ı Fukaha denir. Bu iki kurum, İslam'a çok büyük hizmetler etmiştir İslam'ın bir Cihan Dini olmasında çok fonksiyonları olmuştur.
Ancak belli bir zaman sonra "İçtihad kapısı kapandı" denilerek, İslam, belirli asırlara hapsedilmiştir. Yeni yüzyıllar geldikçe İslam'ın yeni yüzyıllara söyleyecek sözü kalmamıştır. İslam Uleması, kolaycılığı seçmiş, asırlar öncesinin fıkıh hükümlerini, yeni nesillere dayatmıştır. Halende yapılan budur.
Halbu ki İslam, son dindir, Kur'an, son kitaptır, Hz. Peygamber, son nebi'dir. Her yeni asrı, İslam kucaklamak zorundadır, İslam'ın her yeni asra söyleyecek sözü olmak zorundadır. Kur'an, insanlığı kurtaracak yegane formüldür. Kur'anı anlatmaya dil gerek, Kur'anı doğru yorumlamaya bilgi ve akıl gerek.
Yeni Dünya'da yeni ortaya çıkan hadiselere, Kur'an'ın ışığında ve rehberliğinde İçtihadlar yapacak bilge insanlar gerek.
Kim demiş "İçtihad kapısı kapandı" diye?
İçtihad kapısı kapandı demek, aklı ıskat etmek demektir. Dini doğru anlamak için, en büyük hazine, Allah-ı Azimüşşan'ın bahşettiği akıl'dır "İçtihad gerekmez" diyen zavallılara denmelidir ki Hz. Adem'den, Hz. Peygamber'e kadar gelenler, Allah'ın elçileri değilmiydi?
Onların getirdiği ayetler, Allah'tan gelmiş değilmiydi?
Hz. Allah, niçin gerek duydu yeni bir elçi ve yeni bir Kitap göndermeyi?
İnsan, bunu akletmez mi?
Hükümler eskimiyor, İnsanlar yenileniyor, İhtiyaçlar değişiyor, Hz. Peygamber döneminde Kur'anda ve Hadislerde üç temel şey üzerine anlatım yapılıyordu "Hurma, deve, çöl" Hepsi bu. Çünkü insanların çevrelerinde tanıdığı bu üç şey, en çok bulunurdu. Şimdi öylemi?
Şimdi Namütenahi imkanlar var, Namütenahi ihtiyaçlar var. İslam'ı yeni imkan ve ihtiyaçlara karşı, yeniden konuşturmak zaruridir. Mecelle (Madde: 39) "Ezman'ın tagayyürü ile, ahkam'ın tebeddülü inkar olunamaz" Yani Zaman'ın değişmesi ile, hükümlerin de değişmesi inkar olunamaz. Ne büyük bir söz. Sayın Cumhurbaşkanı'nın tamda söylemek istediği söz, bu söz'dür. Ahmed Cevdet Paşa'nın kaleme aldığı Mecelle, bir modern hukuk şaheseri'dir. Osmanlı'nın ilk yazılı Anayasası olan Mecelle, çok ayrı bir yazı konudur.
Delikanlılık yıllarımdan beri yeni bir "İslam Ronesansı" hayal etmişimdir. Yeryüzünde iki milyara nüfusu yaklaşan bir İslam Dünyası var. Yoksulluk orada, Sefalet orada, Açlık orada, Kanlı iç savaşlar orada, Irk ve mezhep kavgaları orada, Gidiş nereye?
Sözde İslam Ulemasının uğraştığı işlere bakınız "Kadın'la erkeğin beraber asansöre binmesi uygun değildir"."Yatakta şehvet uyandıracak hayaller kurmak, günahtır" Bu sözde hocaların önemlice kısmı, Hac ve Umre Organizasyonlarına katılarak, cüzdanlarını şişirdikçe şişirdiklerini de biliyorum, kendilerini ilme vereceklerine, işi ticarete dökmüş durumdalar.
Kimisi paralı televizyon bülbülü olmuş durumdalar, bunlarla "İslam Ronesansı" olur mu?
Halimiz haraptır, İstikbal karanlıktır, sayın Cumhurbaşkanı istemeden de olsa bir kapıyı araladı.
Ha cesaret aydınlık yüzlü ilahiyatçılar! Korkmadan girin bu kapıdan.
Özel Haber; İzzet Dönmez / Ülke Postası
FACEBOOK YORUMLAR