İSRAİL FİTNESİNİN TEMELİ?
Sabri Öğe / Ülke Postası KABALA İsrail’in devlet politikası, dünyanın gerçeklerine göre değil, Eski Ahit (Muharref Tevrat)’ten alınmış dini öğretiler, gizemli bilgil
16 Aralık 2017 - 16:27
Sabri Öğe / Ülke Postası
KABALA
İsrail’in devlet politikası, dünyanın gerçeklerine göre değil, Eski Ahit (Muharref Tevrat)’ten alınmış dini öğretiler, gizemli bilgiler, kehanetler ve bir takım büyücülük tekniklerini ihtiva eden “Kabala” adını verdikleri temel bir kaynağa dayanır. Kabala, sadece bu günkü İsrail’in rehberi değil, en az beş yüz yıldan beri, dindar Yahudi ileri gelenlerinin ve ırkçı Siyonist Yahudilerin tam bir inanç ve sadakatle bağlandıkları yol göstericileridir. Buna göre Yahudiler, “Tanrının oğulları”, üstün “seçilmiş” ırktır. Yeryüzünün hakiki sahibi onlardır ve yeryüzünü yönetme hakkı da onlarındır! Tanrı Yehova, diğer milletlerin mülkünü Yahudilere miras kılmıştır. Bunu tanımayanlar cezalandırılacaktır!
Bu onların temel inancıdır. Bu hayalin gerçekleşmesi, Hz. Davut (a.s.)’un soyundan geleceğine inandıkları bir mesihin eli ile mümkün olacaktır. Mesih inancı, Yahudi idealinin temel taşlarından birisidir. Konuyu anlamak için biraz gerilere gitmek gerekir:
Yahudi milleti, Kenan ili olarak adlandırılan Filistin’de güçlü ve hâkim bir hayat sürmekte iken, M.S. 70 senesinde Romalı komutan Titus tarafından bir kısmı katledilmiş, kalanı da sürülmüş; Hz. Süleyman tarafından Kudüs’te inşa ettirilmiş olan “Süleyman Tapınağı” da yıkılıp yerle bir edilmiştir. Bu sürgün sonucunda muhtelif ülkelere dağılan Yahudilerin, başta hahamları olmak üzere dindarları, Eski Ahit’te bildirilen Mesih'in gelmesi için gece gündüz dua ede gelmişlerdir. Gelecek olan Mesih’in görevi, kendilerine vaat edilmiş bulunan Nil’den Fırat’a kadar olan topraklarda dünyaya hâkim Siyon devletini kurmak, diğer millet ve dinlerin Yahudilere boyun eğmesini sağlamaktır. Mesih geldiğinde, diğer milletler ya fethedilecek, ya imha edilecek, ya da dinlerinden döndürüleceklerdir.
KABALA'NIN SIRLARI
Ancak Kabala’nın sırlarına göre, Mesih’in gelmesi için, gerçekleşmesi gereken üç tane şart bulunmaktadır. Bu üç şarttan birincisi, dünyanın dört yanından yeter sayıda Yahudi’nin Kutsal Topraklara gelip yerleşip devlet kurması; ikincisi, Kudüs’ün ele geçirilmesi ve nihayet üçüncüsü, Süleyman Tapınağının yeniden inşa edilmesidir. Yahudi hahamları, bütün bu olacak olanların, beklenen Mesih tarafından gerçekleştirileceğine inandıkları için, başlangıçta sadece Mesih’in gelmesi için dua ediyorlardı. Yüzlerce sene gece yarısından sonra Tikkun adında bir duayı okuyup durdular.
Fakat bir başka kesim Siyonizmin önde gelenleri, Mesih gelmeden önce bu adımların atılarak bir ön hazırlık yapılması gerektiğini ileri sürerek bu yolda hareket ettiler; bu sebepten, Yahudiler arasında bir fikir ayrılığı ortaya çıktı; hahamlar diğerlerini din dışına çıkmakla itham ettiler.
Vakta ki İsrail Devleti kuruldu; birinciler de diğerlerine iltihak ettiler, bu suretle dindarlar ile ırkçılar arasındaki ayrılık son buldu, hep birlikte Tapınağın inşasına kadar mücadeleye karar verdiler.
KABALA KEHANETLERİ GERÇEKLEŞİYOR MU?
Birinci şartın gerçekleşmesi yani yeter sayıda Yahudi’nin Kutsal Topraklara çekilebilmesi için, Siyonist lider Teodor Herlz’in ve ondan sonra Dünya Siyonist Organizasyonunun başkanlığını yapan ve İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı olan Chaim Weizmann’ın, bütün dünyadaki antisemitiklerle(Yahudi düşmanları) ve özellikle de Nazilerle işbirliği yaparak Yahudilerin baskı ile Filistin’e göçe zorlandığı ileri sürülür. Bu iddialar doğru veya yanlış; sonuçta Kabala’nın kehanetleri doğru çıkmış, sözünü ettiğimiz üç şarttan ikisi; 1948'de İsrail Devleti kurdurularak, 1967 savaşıyla da Kudüs alınarak birbiri ardına gerçekleşmiştir.
İSRAİL HER AN MESCİD-İ AKSA'YI YIKMAYA CÜR'ET EDEBİLİR
Geriye sadece üçüncü şart, Süleyman Tapınağı’nın yeniden inşası kalmıştır. Yahudiler’in iki bin yıllık hayallerinin gerçekleşmesine son bir adım vardır artık. Mesih’in gelmesinin eli kulağındadır. İşte bu gün İsrail, diaspora Yahudileri, Masonlar ve Yahudisever yabancılar(Judaizerler), topyekun bunun heyecanı içerisindedirler. Tapınağın inşası, İsrail devleti için zor bir iş değildir elbette. Ancak burada problem, Tapınağın yerinde bu gün Müslümanların mabetleri olan ilk kıble Mescid-i Aksa’nın ve Kubbe-tü-Sahra’nın bulunmakta oluşudur. Tapınağın inşa edilebilmesi için bu iki mabedin yıkılması gerekmekte, buna ise Müslümanlar izin vermemektedirler. İsrail’in bu gün için en önemli ve öncelikli dini-milli meselesi, bu İslami mabetlerin yıkılmasıdır. Bu sebepten İsrail, bir punduna getirip bu mabetleri yıkmanın hesabı ve sabırsızlığı içerisindedir. Bunun için her türlü çılgınlığı göze alabilecek ve mutlaka bir gün buna cüret ve tevessül edecektir. Bunun için öncelikle, kendisine engel teşkil edebilecek ve varlığına tehdit oluşturabilecek olan çevresindeki Müslüman ülkeleri parçalayıp küçük devletçiklere ayırmak, birbirleri ile problemli hale getirmek istemektedir. En önemli tehditlerden birisi olarak gördüğü Irak’ta ve Suriye'de bu hedefine ulaşma yolunda büyük mesafe kat etti, Mısır'ın ve Suudi Arabistan'ın ümüğü sıkılarak içten köleleştirildi. Şimdi sırada İran ve Türkiye vardır. Türkiye daha öncelikli ve önemlidir. Dikkat edilirse İran'a ABD'nin ve İsrail'in o kadar atıp tutmalarına rağmen bu devlete Irak ve Suriye'de o kadar alan açmışlarken, Türkiye'nin Suriye'ye bir santim dahi girmesine razı olmadılar.
İSRAİL'İN METODU
İsrail’in metodu, Kaba kuvvet, şiddet, terör ve cinayettir. Kendi gücünün yetmediği operasyonları ABD’ye yaptırmaktadır. Zaten Kabala kehanetlerinden birisi de, Yahudi hedeflerinin başka milletlerin eliyle yahut onların destek ve yardımlarıyla gerçekleştirilecek olmasıdır. İsrail devletinin kuruluşunda İngiltere’nin ve ABD’nin rolleri ve ABD’nin bu günkü sınırsız desteği, Yahudilerce bu çerçevede değerlendirilmektedir.
İSRAİL BARIŞ İSTEMEZ
Bu izahlarımızdan sonra, İsrail’in neden barış istemediğini ve istemeyeceğini, tüm çevresinin düşmanlarla çevrili olmasını göze alarak devamlı yayılmacı ve kışkırtıcı davranışlar içine girdiğini, dünya kamuoyunu ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe sayarak devamlı cinayetler işlediğini, ikide bir çeşitli bahanelerle Mescid-i Aksa’nın temellerine yakın yıkım operasyonlarına teşebbüs ettiğini; netice olarak, bu devlet var oldukça bölgede barış ve huzur olamayacağını anlayabilir; önümüzdeki zamanlarda ne gibi hamleler yapabileceğini az çok tahmin edebiliriz.
ABD İSRAİL'İ NİÇİN DESTEKLER?
Şimdi bir de kısaca, Ortadoğu bağlamında ABD’nin pozisyonuna bakalım. Bu devletin, bizzat kendi çıkarları sebebiyle bölgeye olan ilgisini biliyor, anlıyoruz. Fakat nüfusunun tamamına yakını Hıristiyan olan bu devletin, İsrail’i böylesine, koskoca İslam dünyasını karşısına alma pahasına desteklemesinin sebebi ne olabilir? Hıristiyan dünyası, Yahudileri, Hz. İsa’nın katilleri olarak gördüğü için lanetlemiş, horlamış, yüzyıllarca Avrupa’da gettolara hapsetmiş iken, ne olmuştur da bu tavır tersine dönmüştür?
Bunun iki ana sebebi vardır. Birincisi, Protestan mezhebi üzerindeki Kabala etkisidir. Daha baştan, Protestanlığın ortaya çıkmasında Kabalacı Yahudilerin, Masonlarla işbirliği içerisinde bu mezhebin kurucuları olan Martin Luther ve Calven’e, Papalığa karşı mücadelelerinde büyük destek ve yardımları olmuş, bu yakınlaşma sayesinde Kabala inancı Protestan inancı içerisinde yer almıştır. Yahudiliğin ve Kabalacılığın Amerika’da yerleşip gelişmesi, Protestanlığın bir kolu olan Yahudi hayranı Püritenlerin eliyle olmuştur. Bu gün Amerikan toplumunun büyük çoğunluğunu teşkil eden Protestanlar, Kabala’nın kehanetlerine, Yahudilerin üstün seçilmiş ırk olduğuna inanmakta, onlara karşı muhabbet ve hayranlık duymaktadırlar. Özellikle önceki Başkan George W. Buch’un da mensubu bulunduğu Evangelist mezhebi, yarı yarıya bir Yahudi dinidir.
İkinci faktör, Amerika’daki Yahudi Lobisi’nin gücüdür. Amerikan Yahudileri, muazzam bir ekonomik güce, ülkenin en etkili medya organlarına ve nihayet bu imkânları davalarının hizmetine sunmak üzere geliştirmiş oldukları inanılmaz güçlü teşkilatlara sahiptirler. Masonlarla tam bir işbirliği içerisinde kurmuş oldukları değişik adlardaki teşkilatlarının en önemli olanı, bir nevi üst kuruluş olan CFR(Council of Foreign Relations = Dış İlişkiler Konseyi), bu ülkenin en güçlü kurumudur. Kuruluşu ve başkanlığı, ülkenin en zengin ve etkililerinden olan Rockfeller ailesince yapılan bu derneğin, eski Dış İşleri Bakanlarından H. Kissinger, J. F. Dulles, D. Acheson, G. Kennan, CIA Başkanı Allen Dulles, Başkan Carter’in Ulusal Güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinsky gibi birçok ünlüden ve ülkenin en zenginlerinden oluşan pek çok üyesi vardır. Ülkenin askeri ve sivil bürokrasisinin oluşturulmasında, Kongre üyelerinin, bakanların ve nihayet cumhurbaşkanının seçiminde ve İsrail’i ilgilendirebilecek her türlü kararların alınmasında, bu teşkilatın yüzde yüze yakın etkisi bulunmaktadır. Ve bu kuruluşun ana görevi, İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemektir. İsrail’in menfaatlerine en küçük şekilde bile olsa karşı olan ve ya kayıtsız kalan bir kişi, derhal CFR’nin kara listesine alınmakta, ardından mesleki kariyeri bitirilmektedir. Bu cümleden olarak, bir takım kongre üyesi ve diplomatın yanında, Cumhurbaşkanlarından John Kennedy, Lyndon Johnson, Richard Nixon, Jimmy Carter ve George Bush’un bu sebepten dolayı tasfiye edildikleri güçlü bir iddiadır .
ABD’nin önceki başkanı G. W. Bush döneminde, bölgede kapsamlı bir operasyon için ciddi hazırlık yapılmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi bu hazırlığın ürünüdür. Dışişleri Bakanı C. Rice, henüz bakan olmadan önce Başkan’ın Güvenlik Danışmanı iken 7.8.2003 tarihli Washington Post gazetesinde “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” adıyla yayınlanan makalesinde, Fas’tan Basra Körfezine kadar olan bölgede, Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ifade etmiştir. Gene aynı Rice’ın, Dış İşleri Bakanı sıfatıyla yaptığı bir İsrail ziyaretinde Cumhurbaşkanı Peres ile birlikte kameralar önünde bütün dünyaya karşı, Orta doğu’da bir harita değişikliği konusunda anlaştıklarını ilan etmiş oldukları hatırlardadır. Onların, üzerinde anlaşmış oldukları harita elbette, İsrail’in kozmik odasında saklanmakta olandan başkası değildi.
İsrail, Suriye’deki halk hareketinden ve Esed’in iktidarının sallanmakta oluşundan tabiatıyla hiç memnun olmadı. Esed yönetimi ile aralarında var olan zımni mutabakatla, karşılıklı memnuniyet içerisinde yaşayıp gidiyorlardı. Esed iktidarını ayakta tutan Rusya'dan ziyade İsrail'in emrindeki ABD'dir. ABD istemiş olsaydı Esed'i çoktan devirirdi. ABD-İsrail çetesinin baştan beri planlarının Suriye halkının birbirini kırıp tükenmesi, sonuçta bu ülkenin kendileri için sürülmeye hazır bir tarla haline gelmesi olduğundan; Esed bu gayeye olan harikulade hizmeti sayesinde muhafaza edildi, edilmekte..
KUR'AN-I KERİM NE DİYOR?
İsrail’in durumuna bir de Kur’an-ı Kerim’in penceresinden bakalım: “Biz, Kitapta İsrail Oğullarına: Sizler yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız diye bildirdik. Bunlardan ilkinin vakti gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi)aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi. Sonra onlara karşı size tekrar verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık, sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık eğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescide(Süleyman Tapınağı) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık(1)."
Tefsirlerde, Yahudilerin birinci azgınlıklarının Hz. Zekeriyya’yı öldürdükleri ve Ermiya’yı hapsettikleri zamanki halleri; kuvvetli kulların da, Nineva’lı Sencarip, Babil’li Bahtunnasır yahut Calut’un orduları olduğu; ikinci fesat hareketlerinin ise, Hz. Yahya’yı öldürmeleri, Hz. İsa’yı öldürmeye teşebbüs etmeleri olduğu belirtilmekte(2); dolayısıyla, başlarına ikinci defa musallat edilen düşman, Romalılar olmuş olmaktadır.
İçinde bulunduğumuz zamanda, İsrail Oğulları’nın gücü ve kibri, bununla beraber fesatlığı zirvede değil midir? Kur’anda Rabb’ımız İsrail Oğullarına hitaben: “Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız…(3)” buyuruyor. Bakalım; bunlar bu kere ne zaman ve kimlerin eliyle cezalandırılacaklar?
(1) Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları/86-1993, s.281 İsra Suresi, ayet. 4-7.
(2) A.g.e. s.281-82.
(3) A.g.e. s.282, İsra suresi, ayet:8.
Sabri Öğe / Ülke Postası
KABALA
İsrail’in devlet politikası, dünyanın gerçeklerine göre değil, Eski Ahit (Muharref Tevrat)’ten alınmış dini öğretiler, gizemli bilgiler, kehanetler ve bir takım büyücülük tekniklerini ihtiva eden “Kabala” adını verdikleri temel bir kaynağa dayanır. Kabala, sadece bu günkü İsrail’in rehberi değil, en az beş yüz yıldan beri, dindar Yahudi ileri gelenlerinin ve ırkçı Siyonist Yahudilerin tam bir inanç ve sadakatle bağlandıkları yol göstericileridir. Buna göre Yahudiler, “Tanrının oğulları”, üstün “seçilmiş” ırktır. Yeryüzünün hakiki sahibi onlardır ve yeryüzünü yönetme hakkı da onlarındır! Tanrı Yehova, diğer milletlerin mülkünü Yahudilere miras kılmıştır. Bunu tanımayanlar cezalandırılacaktır!
Bu onların temel inancıdır. Bu hayalin gerçekleşmesi, Hz. Davut (a.s.)’un soyundan geleceğine inandıkları bir mesihin eli ile mümkün olacaktır. Mesih inancı, Yahudi idealinin temel taşlarından birisidir. Konuyu anlamak için biraz gerilere gitmek gerekir:
Yahudi milleti, Kenan ili olarak adlandırılan Filistin’de güçlü ve hâkim bir hayat sürmekte iken, M.S. 70 senesinde Romalı komutan Titus tarafından bir kısmı katledilmiş, kalanı da sürülmüş; Hz. Süleyman tarafından Kudüs’te inşa ettirilmiş olan “Süleyman Tapınağı” da yıkılıp yerle bir edilmiştir. Bu sürgün sonucunda muhtelif ülkelere dağılan Yahudilerin, başta hahamları olmak üzere dindarları, Eski Ahit’te bildirilen Mesih'in gelmesi için gece gündüz dua ede gelmişlerdir. Gelecek olan Mesih’in görevi, kendilerine vaat edilmiş bulunan Nil’den Fırat’a kadar olan topraklarda dünyaya hâkim Siyon devletini kurmak, diğer millet ve dinlerin Yahudilere boyun eğmesini sağlamaktır. Mesih geldiğinde, diğer milletler ya fethedilecek, ya imha edilecek, ya da dinlerinden döndürüleceklerdir.
KABALA'NIN SIRLARI
Ancak Kabala’nın sırlarına göre, Mesih’in gelmesi için, gerçekleşmesi gereken üç tane şart bulunmaktadır. Bu üç şarttan birincisi, dünyanın dört yanından yeter sayıda Yahudi’nin Kutsal Topraklara gelip yerleşip devlet kurması; ikincisi, Kudüs’ün ele geçirilmesi ve nihayet üçüncüsü, Süleyman Tapınağının yeniden inşa edilmesidir. Yahudi hahamları, bütün bu olacak olanların, beklenen Mesih tarafından gerçekleştirileceğine inandıkları için, başlangıçta sadece Mesih’in gelmesi için dua ediyorlardı. Yüzlerce sene gece yarısından sonra Tikkun adında bir duayı okuyup durdular.
Fakat bir başka kesim Siyonizmin önde gelenleri, Mesih gelmeden önce bu adımların atılarak bir ön hazırlık yapılması gerektiğini ileri sürerek bu yolda hareket ettiler; bu sebepten, Yahudiler arasında bir fikir ayrılığı ortaya çıktı; hahamlar diğerlerini din dışına çıkmakla itham ettiler.
Vakta ki İsrail Devleti kuruldu; birinciler de diğerlerine iltihak ettiler, bu suretle dindarlar ile ırkçılar arasındaki ayrılık son buldu, hep birlikte Tapınağın inşasına kadar mücadeleye karar verdiler.
KABALA KEHANETLERİ GERÇEKLEŞİYOR MU?
Birinci şartın gerçekleşmesi yani yeter sayıda Yahudi’nin Kutsal Topraklara çekilebilmesi için, Siyonist lider Teodor Herlz’in ve ondan sonra Dünya Siyonist Organizasyonunun başkanlığını yapan ve İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı olan Chaim Weizmann’ın, bütün dünyadaki antisemitiklerle(Yahudi düşmanları) ve özellikle de Nazilerle işbirliği yaparak Yahudilerin baskı ile Filistin’e göçe zorlandığı ileri sürülür. Bu iddialar doğru veya yanlış; sonuçta Kabala’nın kehanetleri doğru çıkmış, sözünü ettiğimiz üç şarttan ikisi; 1948'de İsrail Devleti kurdurularak, 1967 savaşıyla da Kudüs alınarak birbiri ardına gerçekleşmiştir.
İSRAİL HER AN MESCİD-İ AKSA'YI YIKMAYA CÜR'ET EDEBİLİR
Geriye sadece üçüncü şart, Süleyman Tapınağı’nın yeniden inşası kalmıştır. Yahudiler’in iki bin yıllık hayallerinin gerçekleşmesine son bir adım vardır artık. Mesih’in gelmesinin eli kulağındadır. İşte bu gün İsrail, diaspora Yahudileri, Masonlar ve Yahudisever yabancılar(Judaizerler), topyekun bunun heyecanı içerisindedirler. Tapınağın inşası, İsrail devleti için zor bir iş değildir elbette. Ancak burada problem, Tapınağın yerinde bu gün Müslümanların mabetleri olan ilk kıble Mescid-i Aksa’nın ve Kubbe-tü-Sahra’nın bulunmakta oluşudur. Tapınağın inşa edilebilmesi için bu iki mabedin yıkılması gerekmekte, buna ise Müslümanlar izin vermemektedirler. İsrail’in bu gün için en önemli ve öncelikli dini-milli meselesi, bu İslami mabetlerin yıkılmasıdır. Bu sebepten İsrail, bir punduna getirip bu mabetleri yıkmanın hesabı ve sabırsızlığı içerisindedir. Bunun için her türlü çılgınlığı göze alabilecek ve mutlaka bir gün buna cüret ve tevessül edecektir. Bunun için öncelikle, kendisine engel teşkil edebilecek ve varlığına tehdit oluşturabilecek olan çevresindeki Müslüman ülkeleri parçalayıp küçük devletçiklere ayırmak, birbirleri ile problemli hale getirmek istemektedir. En önemli tehditlerden birisi olarak gördüğü Irak’ta ve Suriye'de bu hedefine ulaşma yolunda büyük mesafe kat etti, Mısır'ın ve Suudi Arabistan'ın ümüğü sıkılarak içten köleleştirildi. Şimdi sırada İran ve Türkiye vardır. Türkiye daha öncelikli ve önemlidir. Dikkat edilirse İran'a ABD'nin ve İsrail'in o kadar atıp tutmalarına rağmen bu devlete Irak ve Suriye'de o kadar alan açmışlarken, Türkiye'nin Suriye'ye bir santim dahi girmesine razı olmadılar.
İSRAİL'İN METODU
İsrail’in metodu, Kaba kuvvet, şiddet, terör ve cinayettir. Kendi gücünün yetmediği operasyonları ABD’ye yaptırmaktadır. Zaten Kabala kehanetlerinden birisi de, Yahudi hedeflerinin başka milletlerin eliyle yahut onların destek ve yardımlarıyla gerçekleştirilecek olmasıdır. İsrail devletinin kuruluşunda İngiltere’nin ve ABD’nin rolleri ve ABD’nin bu günkü sınırsız desteği, Yahudilerce bu çerçevede değerlendirilmektedir.
İSRAİL BARIŞ İSTEMEZ
Bu izahlarımızdan sonra, İsrail’in neden barış istemediğini ve istemeyeceğini, tüm çevresinin düşmanlarla çevrili olmasını göze alarak devamlı yayılmacı ve kışkırtıcı davranışlar içine girdiğini, dünya kamuoyunu ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe sayarak devamlı cinayetler işlediğini, ikide bir çeşitli bahanelerle Mescid-i Aksa’nın temellerine yakın yıkım operasyonlarına teşebbüs ettiğini; netice olarak, bu devlet var oldukça bölgede barış ve huzur olamayacağını anlayabilir; önümüzdeki zamanlarda ne gibi hamleler yapabileceğini az çok tahmin edebiliriz.
ABD İSRAİL'İ NİÇİN DESTEKLER?
Şimdi bir de kısaca, Ortadoğu bağlamında ABD’nin pozisyonuna bakalım. Bu devletin, bizzat kendi çıkarları sebebiyle bölgeye olan ilgisini biliyor, anlıyoruz. Fakat nüfusunun tamamına yakını Hıristiyan olan bu devletin, İsrail’i böylesine, koskoca İslam dünyasını karşısına alma pahasına desteklemesinin sebebi ne olabilir? Hıristiyan dünyası, Yahudileri, Hz. İsa’nın katilleri olarak gördüğü için lanetlemiş, horlamış, yüzyıllarca Avrupa’da gettolara hapsetmiş iken, ne olmuştur da bu tavır tersine dönmüştür?
Bunun iki ana sebebi vardır. Birincisi, Protestan mezhebi üzerindeki Kabala etkisidir. Daha baştan, Protestanlığın ortaya çıkmasında Kabalacı Yahudilerin, Masonlarla işbirliği içerisinde bu mezhebin kurucuları olan Martin Luther ve Calven’e, Papalığa karşı mücadelelerinde büyük destek ve yardımları olmuş, bu yakınlaşma sayesinde Kabala inancı Protestan inancı içerisinde yer almıştır. Yahudiliğin ve Kabalacılığın Amerika’da yerleşip gelişmesi, Protestanlığın bir kolu olan Yahudi hayranı Püritenlerin eliyle olmuştur. Bu gün Amerikan toplumunun büyük çoğunluğunu teşkil eden Protestanlar, Kabala’nın kehanetlerine, Yahudilerin üstün seçilmiş ırk olduğuna inanmakta, onlara karşı muhabbet ve hayranlık duymaktadırlar. Özellikle önceki Başkan George W. Buch’un da mensubu bulunduğu Evangelist mezhebi, yarı yarıya bir Yahudi dinidir.
İkinci faktör, Amerika’daki Yahudi Lobisi’nin gücüdür. Amerikan Yahudileri, muazzam bir ekonomik güce, ülkenin en etkili medya organlarına ve nihayet bu imkânları davalarının hizmetine sunmak üzere geliştirmiş oldukları inanılmaz güçlü teşkilatlara sahiptirler. Masonlarla tam bir işbirliği içerisinde kurmuş oldukları değişik adlardaki teşkilatlarının en önemli olanı, bir nevi üst kuruluş olan CFR(Council of Foreign Relations = Dış İlişkiler Konseyi), bu ülkenin en güçlü kurumudur. Kuruluşu ve başkanlığı, ülkenin en zengin ve etkililerinden olan Rockfeller ailesince yapılan bu derneğin, eski Dış İşleri Bakanlarından H. Kissinger, J. F. Dulles, D. Acheson, G. Kennan, CIA Başkanı Allen Dulles, Başkan Carter’in Ulusal Güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinsky gibi birçok ünlüden ve ülkenin en zenginlerinden oluşan pek çok üyesi vardır. Ülkenin askeri ve sivil bürokrasisinin oluşturulmasında, Kongre üyelerinin, bakanların ve nihayet cumhurbaşkanının seçiminde ve İsrail’i ilgilendirebilecek her türlü kararların alınmasında, bu teşkilatın yüzde yüze yakın etkisi bulunmaktadır. Ve bu kuruluşun ana görevi, İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemektir. İsrail’in menfaatlerine en küçük şekilde bile olsa karşı olan ve ya kayıtsız kalan bir kişi, derhal CFR’nin kara listesine alınmakta, ardından mesleki kariyeri bitirilmektedir. Bu cümleden olarak, bir takım kongre üyesi ve diplomatın yanında, Cumhurbaşkanlarından John Kennedy, Lyndon Johnson, Richard Nixon, Jimmy Carter ve George Bush’un bu sebepten dolayı tasfiye edildikleri güçlü bir iddiadır .
ABD’nin önceki başkanı G. W. Bush döneminde, bölgede kapsamlı bir operasyon için ciddi hazırlık yapılmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi bu hazırlığın ürünüdür. Dışişleri Bakanı C. Rice, henüz bakan olmadan önce Başkan’ın Güvenlik Danışmanı iken 7.8.2003 tarihli Washington Post gazetesinde “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” adıyla yayınlanan makalesinde, Fas’tan Basra Körfezine kadar olan bölgede, Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ifade etmiştir. Gene aynı Rice’ın, Dış İşleri Bakanı sıfatıyla yaptığı bir İsrail ziyaretinde Cumhurbaşkanı Peres ile birlikte kameralar önünde bütün dünyaya karşı, Orta doğu’da bir harita değişikliği konusunda anlaştıklarını ilan etmiş oldukları hatırlardadır. Onların, üzerinde anlaşmış oldukları harita elbette, İsrail’in kozmik odasında saklanmakta olandan başkası değildi.
İsrail, Suriye’deki halk hareketinden ve Esed’in iktidarının sallanmakta oluşundan tabiatıyla hiç memnun olmadı. Esed yönetimi ile aralarında var olan zımni mutabakatla, karşılıklı memnuniyet içerisinde yaşayıp gidiyorlardı. Esed iktidarını ayakta tutan Rusya'dan ziyade İsrail'in emrindeki ABD'dir. ABD istemiş olsaydı Esed'i çoktan devirirdi. ABD-İsrail çetesinin baştan beri planlarının Suriye halkının birbirini kırıp tükenmesi, sonuçta bu ülkenin kendileri için sürülmeye hazır bir tarla haline gelmesi olduğundan; Esed bu gayeye olan harikulade hizmeti sayesinde muhafaza edildi, edilmekte..
KUR'AN-I KERİM NE DİYOR?
İsrail’in durumuna bir de Kur’an-ı Kerim’in penceresinden bakalım: “Biz, Kitapta İsrail Oğullarına: Sizler yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız diye bildirdik. Bunlardan ilkinin vakti gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi)aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi. Sonra onlara karşı size tekrar verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık, sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık eğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescide(Süleyman Tapınağı) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık(1)."
Tefsirlerde, Yahudilerin birinci azgınlıklarının Hz. Zekeriyya’yı öldürdükleri ve Ermiya’yı hapsettikleri zamanki halleri; kuvvetli kulların da, Nineva’lı Sencarip, Babil’li Bahtunnasır yahut Calut’un orduları olduğu; ikinci fesat hareketlerinin ise, Hz. Yahya’yı öldürmeleri, Hz. İsa’yı öldürmeye teşebbüs etmeleri olduğu belirtilmekte(2); dolayısıyla, başlarına ikinci defa musallat edilen düşman, Romalılar olmuş olmaktadır.
İçinde bulunduğumuz zamanda, İsrail Oğulları’nın gücü ve kibri, bununla beraber fesatlığı zirvede değil midir? Kur’anda Rabb’ımız İsrail Oğullarına hitaben: “Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız…(3)” buyuruyor. Bakalım; bunlar bu kere ne zaman ve kimlerin eliyle cezalandırılacaklar?
(1) Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları/86-1993, s.281 İsra Suresi, ayet. 4-7.
(2) A.g.e. s.281-82.
(3) A.g.e. s.282, İsra suresi, ayet:8.
Sabri Öğe / Ülke Postası
FACEBOOK YORUMLAR