ÂŞIKLA MAŞÛĞUN ARASINDA SIR VARDIR
ÂŞIK TEVBE ETTİ Mİ, İŞTE O ZAMAN KORK; ÇÜNKÜ ÂŞIK, AYYARLAR GİBİ DAR’AĞACINDA DERS VERİR…
Hâzret-î Mevlânâ’nın Mesnevîsi’nde; her türlü insana işaret vardır, her türlü insana göre bir hâl, bir öğüt vardır.. Cehennemden kaçana da öğüt vardır, Cennete girmek isteyene de öğüt vardır; Allah’a, Maşûğuna vûslat olmak isteyene de öğüt vardır… Bu sebeble; Mesnevî’nin herkese ait bir tevbe, herkese ait bir anlayışı, idrâki de vardır. Mesnevî bu noktada, ilâhî bir nefesle meydana gelmiş bir eserdir…
Hâzret-î Mevlânâ, kendisi için şöyle der Mesnevî’nin başında; “HERKES ZÂNNINCA BANA DOST OLDU; AMA BANA CİĞERİ YANIK, CİĞERİ AYRILIKTAN PARE PARE OLMUŞ BİR GÖNÜL İSTERİM Kİ; O, BENİ ANLASIN!”
Âşıklara dostun güzelliği müderristir.. Defterleri, dersleri, meşkleri de O’nun yüzüdür. Susarlar; ama tekrar tekrar attıkları nâralar, Sevgili’nin ârşına, tahtına kadar ulaşır.. Diyor ki; âşık tevbe etti mi, işte o zaman kork; çünkü âşık, ayyarlar gibi dar’ağacında ders verir.. Bu noktaya Hâzret-î Mevlânâ öylesine bir girift, bir zirve yapıyor ki; Hallâc-ı Mansûr Hâzret’in hâlini, ayyar hâl olarak görüyor. Diyor ki; bu âşığın en ayyarı olmasına rağmen o öylesine tevbe etti, öylesine temizlendi ve pak hâle geldi ki; o temizliğinin, paklığının neticesinde o ayyar âşık, dar’ağacında herkese ders verdi… Eğer âşığın ayyarı böylesine tevbe ettiğinde dar’ağacında ders veriyor ise; âşığın ayyar olmayanı artık nerelerde ders verir..! Bu kâtre, ummândaki kâtrelerden sadece bir cüz…
Maşûk neyi seviyorsa, o sevdiği hâl ile hâllenmesi lazım gelir. Eğer maşûğun sevdiği hâl ile hâllenmez ise, âşık davasında samimi olmadığını gösterir. Maşûk, âşığının kendisine yaklaşması için ona bir yol çizer ve der ki; “sen bu yoldan bana yaklaş, bana doğru gel, bu yoldan beni kendine yaklaştır.. ben seni ezelden sevdim ama buna rağmen sen bizim aramıza perdeler koydun.. sen benimle kendi arana duvarlar ördün.. sen o duvarları yık, temizle; sen duvarları yıkmak için bir çaba sarfedeceksin, ben o duvarları yıkıvereceğim zaten..”
Hâkk, kulunun kalbine hitab eder.. Bu; velîlerin, evlîyaların en büyük kerametlerinden birisidir. Allah (C.C.), kalbine ilham ile hitab ederekten onu konuşturur ve Hâzret-î Mevlânâ da, Allah’ın bu hitabını, Cenâb-ı Mevlâ’nın bu noktadaki duruşunu bizlere aktarıyor..
ÂŞIKLA MAŞÛĞUN ARASINDA SIR VARDIR. HÂZRET-Î PEYGAMBER (S.A.V.), BU SIRLARI İFŞÂ ETTİĞİ İÇİN GÜNDE 70 DEFA VE DAHA ZİYÂDE TEVBE EDER İDİ..! ÂŞIĞIN TEVBESİ, SIRRI İFŞÂ ETTİĞİ İÇİNDİR...
Aslında bu sırrı onun üzerinden ifşâ eden Maşûk’dur.. Onun üzerinden konuşan/konuşturan Maşûk’dur.. Onun diline döktüren/terennüm ettiren Maşûk’dur.. Ama âşık yine edeb ederek der ki; “senin sırrını ben açtım, nefsime zulmettim.. senin sırrını ortaya ben döktüm..” Oysa der ki Maşûk ona; “bunu sana ben söylettim, bunu sana ben ilham ettim, bunu sana ben yürüttüm, ben tutturdum, ben konuşturdum..” Hâdis-î Kudsî’de ne buyrulur; “TUTAN ELİ OLURUM, YÜRÜYEN AYAĞI OLURUM, SÖYLEYEN DİLİ OLURUM, GÖREN GÖZÜ OLURUM; BENİMLE KONUŞUR, BENİMLE GÖRÜR, BENİMLE DUYAR!”
Hâzret-î Mevlânâ, aşkın en son boyutu için şöyle der; “Eğer Benden Başka, Senin Gözlerinde, Sen Kendi Nâkşını Görürsen; Onu Hayal Bil, Defet, Sür Gitsin! Âşıkların Gönülleri Ateşe Benzer, Bedenleri Mangala.. Aşk Uçuşuna Dünya Dardır. Aşkla Taş Yürekler Bile Yumuşar, Yumuşar Da Gönül Taş Bile Olsa Mücevher Kesilir. Aşk Yüreklere Hayat Verir. Aşk Atına Bin, Artık Yolu Düşünme, Çünkü Aşk Atı, Pek Rahvandır. Aşka Tutulan, Cân Derdine Düşmez!”
Hülâsa burada anlatılan; Vâhdet-i Vücûd/Vücut Birliği, İki İken Bir Olma Hâlidir; Nitekim Âyette; “Allah (C.C.), Bir Kişinin Göğüs Boşluğunda İki Kalb Yaratmamıştır..” Rabbim mahçup etmesin/Kalblerimize irşâd eylesin…
FACEBOOK YORUMLAR