Türkiye'nin Kara lekesi FETÖ ve taşeronları?
ABD ve senkronize güçlerin desteği olmasaydı, değil genel kurmay başkanını içeri atabilme sıradan bir subayın tasfitesiyle yer yerinden oynardı...
Editör: Ülke Postası Haber Sitesi
11 Şubat 2021 - 05:54
Analiz; Mustafa Satış
Bana göre Türkiyenin en başta gelen üç baş belasını önem sırasına göre sıralarsam, ekonomi, pandemi ve Fetö geliyor.
Ekonmi derken işsizlik, pahallılık ve geçim derdi ilgi alanımdadır.
Pandemi belasını zaten biliyorsunuz ve her saniye bu bela ile debellei vaziyetteyiz zaten. Bu paylaşımda saydığım bu iki belayı değil de Fetö belasına nasıl baktığım hakkında yazmak istiyorum.
Her ne kadar Fetö diyorsam da siz Fethulla Güleni anlamayın lütfen. Başını ABD'nin çektiği batı Avrupa güçlerinin Orta doğuda çıkarları olan güçlerin bir süre Feto olarak göründüğü senkronize bir gücü anlamak lazım bence. Bugün bir ayağı çukurda olan Fethulla Güleni tıpkı Öcalan gibi paketleyip Türkiye'ye verseleler bile, mevcut belada en ufak bir değişiklik olmayacaktır. Yani Öcalan Türkiye'ye paket olark verildiğinde PKK'da ne değişiklik olmuşsa bu belada da değişikl o kadar olacaktır bence.
Şuradan başlayalım bence, Ak parti yönetimi Fetö'yü ta başından beri tanıyordu
Önce Ak parti, kapatılma tehtidi, Cumhuriyet mitingleri vb. girişimlerle köşeye sıkıştırılınca, denize düşen yılana sarılır misali Ak Parti Fetöyle biraraya gelmek zorunda kaldı.
Bu yan yana gelişte Fetö, yani sözünü ettiğimiz güç ordu içindeki, Kemalistlerden rahatsızdı ve bu rahatsızlık başa çuval geçirme ve benzeri hareketlerle zaten kamu oyuna yansımıştı. Benim kanaatime göre Fetöcü maskeli güç, ordu içinde Kemalist ve benzeri mahfilleri ( bu mahfillerin tamamı cuntacı-darbeci mahfillerdi ) radikal bir temizliğe girişti.
Yine kanaatim şudur ki, bu süreçte ABD ve senkronize güçlerin desteği olmasaydı, değil genel kurmay başkanını içeri atabilme sıradan bir subayın tasfitesiyle yer yerinden oynardı.
Bugün Boğaziçi üniversaitesindeki gelişmelere baktığımızda yüz elli ğencin ve yüz öğretm görevlisinin katıdığı eylemin nasıl köpürtülüp uluslaarası boyutlara taşındığının becerilmesine baktığımızda ne anlatmak istediğim anlaşılr bence.
17-25 Aralıktaki, Hakan Fidanın, tam da sayın Erdoğan'nın ameliyat için yola çıktığında ifadeye çağrılması, o zamanlarda Cumhur başkanı olan Abdullah Gül'ün git ifadeye demesi. Ancak tam da o sırada sayın Erdoğan'ın bir yere uğraması! nedeniyle ameliyata geç kalması Hakan Fidan'a gitme talimatı vermesi!
Ardından 15 Temmuz günü bir binbaşının MİT'e başvurup! '' tuhaf şeyler oluyor '' demesi.
Yazı giderek uzuyor. Ben en iyisi bu süreçle ilgili kişisel kanaatimi söyleyeyim.
Ak Parti yönetimi sayın Erdoğan liderliğinde Fetö kılığında görünen ABD öncülüğündeki senkronize gücün ne olduğunu başından beri bilmekteydi. Ve bu gelişmelerin hiç biri hasbel kader olmamıştı bence. ne binbaşının MİT'e gelmesi, ne de sayın Erdoğan'nın birilerine uğraması ve benzeri tesadüftüler ! Zaten öyleyse biz çoktan yanmışız. Ömrümüz yeter de bu daha bir çok detay açığa çıkarsa kafamızdaki havada duran yığınla sorunun cevabını bulacağız demektir.
Demem o ki muhteşem bir satranç oynanmıştır söz konusu süreçte ve yüz yıllara damgasını vurmuş darbelerden en önemlisi ezilerek Türkiye tarihine altın harflerle kayıt altına alınmıştır.
Bir kaç CHP'linin mecliste darbeye karşı mücadele etmesi ile, sayın Kılıçtaroğlunun gece yarısı tıraşlı, kırmızı kravatlı, kırantuvalet neyi beklediği ve bazı caddelerde tanklar alkışlanıp, sala veren müezzinlerin linç sahneleri açıklanmaya muhtaç paradoxlardır.
CHP öncülüğündeki muhalefetin bu 15 Temmuz vahşetine kadar Fetö'ye, Fetö olarak karşı çıkmış olduğu doğrudur. Ancak 15 Temmuzdan bu güne kılıcını çrken muhalefet tam da Fetö görünümlü senkronize gücün yanındadır.
Bugünde müzminin bu ters duruşu aynen devam etmektedir. Bu tutum saflıktan değildir ama nedendir üzerinde kafam pek net değildir.
Müzmin muhalefetin tüm sözcüleri, 17-25 Aralık, 15 Temmuz ve benzeri kırılma noktalarını yok sayıp, her fırsatta bu süreci düz gibi gösterme hinliğindedir.
Zaten bu yazının nedeni, her gece bu hinliği yapıp TV'lerde, medyada, Ak Parti öncülüğünde yürütüln eşsiz mücadeleyi yok sayma çabasından dolayıdır. Umarım bir yararı olur.
Bu konuda çok uzun yazabilirim, ama şimdilik burada durayım. Yazdıklarım tümüyle kendi izlenimimdir, özel her hangi bir bilgiye sahip değilim.
Bu yazıyı okuyan arkadaşlar, katılmadıkları yerleri ve nedenini söylerlerse çok sevinirim.
Analiz; Mustafa Satış
Bana göre Türkiyenin en başta gelen üç baş belasını önem sırasına göre sıralarsam, ekonomi, pandemi ve Fetö geliyor.
Ekonmi derken işsizlik, pahallılık ve geçim derdi ilgi alanımdadır.
Pandemi belasını zaten biliyorsunuz ve her saniye bu bela ile debellei vaziyetteyiz zaten. Bu paylaşımda saydığım bu iki belayı değil de Fetö belasına nasıl baktığım hakkında yazmak istiyorum.
Her ne kadar Fetö diyorsam da siz Fethulla Güleni anlamayın lütfen. Başını ABD'nin çektiği batı Avrupa güçlerinin Orta doğuda çıkarları olan güçlerin bir süre Feto olarak göründüğü senkronize bir gücü anlamak lazım bence. Bugün bir ayağı çukurda olan Fethulla Güleni tıpkı Öcalan gibi paketleyip Türkiye'ye verseleler bile, mevcut belada en ufak bir değişiklik olmayacaktır. Yani Öcalan Türkiye'ye paket olark verildiğinde PKK'da ne değişiklik olmuşsa bu belada da değişikl o kadar olacaktır bence.
Şuradan başlayalım bence, Ak parti yönetimi Fetö'yü ta başından beri tanıyordu
Önce Ak parti, kapatılma tehtidi, Cumhuriyet mitingleri vb. girişimlerle köşeye sıkıştırılınca, denize düşen yılana sarılır misali Ak Parti Fetöyle biraraya gelmek zorunda kaldı.
Bu yan yana gelişte Fetö, yani sözünü ettiğimiz güç ordu içindeki, Kemalistlerden rahatsızdı ve bu rahatsızlık başa çuval geçirme ve benzeri hareketlerle zaten kamu oyuna yansımıştı. Benim kanaatime göre Fetöcü maskeli güç, ordu içinde Kemalist ve benzeri mahfilleri ( bu mahfillerin tamamı cuntacı-darbeci mahfillerdi ) radikal bir temizliğe girişti.
Yine kanaatim şudur ki, bu süreçte ABD ve senkronize güçlerin desteği olmasaydı, değil genel kurmay başkanını içeri atabilme sıradan bir subayın tasfitesiyle yer yerinden oynardı.
Bugün Boğaziçi üniversaitesindeki gelişmelere baktığımızda yüz elli ğencin ve yüz öğretm görevlisinin katıdığı eylemin nasıl köpürtülüp uluslaarası boyutlara taşındığının becerilmesine baktığımızda ne anlatmak istediğim anlaşılr bence.
17-25 Aralıktaki, Hakan Fidanın, tam da sayın Erdoğan'nın ameliyat için yola çıktığında ifadeye çağrılması, o zamanlarda Cumhur başkanı olan Abdullah Gül'ün git ifadeye demesi. Ancak tam da o sırada sayın Erdoğan'ın bir yere uğraması! nedeniyle ameliyata geç kalması Hakan Fidan'a gitme talimatı vermesi!
Ardından 15 Temmuz günü bir binbaşının MİT'e başvurup! '' tuhaf şeyler oluyor '' demesi.
Yazı giderek uzuyor. Ben en iyisi bu süreçle ilgili kişisel kanaatimi söyleyeyim.
Ak Parti yönetimi sayın Erdoğan liderliğinde Fetö kılığında görünen ABD öncülüğündeki senkronize gücün ne olduğunu başından beri bilmekteydi. Ve bu gelişmelerin hiç biri hasbel kader olmamıştı bence. ne binbaşının MİT'e gelmesi, ne de sayın Erdoğan'nın birilerine uğraması ve benzeri tesadüftüler ! Zaten öyleyse biz çoktan yanmışız. Ömrümüz yeter de bu daha bir çok detay açığa çıkarsa kafamızdaki havada duran yığınla sorunun cevabını bulacağız demektir.
Demem o ki muhteşem bir satranç oynanmıştır söz konusu süreçte ve yüz yıllara damgasını vurmuş darbelerden en önemlisi ezilerek Türkiye tarihine altın harflerle kayıt altına alınmıştır.
Bir kaç CHP'linin mecliste darbeye karşı mücadele etmesi ile, sayın Kılıçtaroğlunun gece yarısı tıraşlı, kırmızı kravatlı, kırantuvalet neyi beklediği ve bazı caddelerde tanklar alkışlanıp, sala veren müezzinlerin linç sahneleri açıklanmaya muhtaç paradoxlardır.
CHP öncülüğündeki muhalefetin bu 15 Temmuz vahşetine kadar Fetö'ye, Fetö olarak karşı çıkmış olduğu doğrudur. Ancak 15 Temmuzdan bu güne kılıcını çrken muhalefet tam da Fetö görünümlü senkronize gücün yanındadır.
Bugünde müzminin bu ters duruşu aynen devam etmektedir. Bu tutum saflıktan değildir ama nedendir üzerinde kafam pek net değildir.
Müzmin muhalefetin tüm sözcüleri, 17-25 Aralık, 15 Temmuz ve benzeri kırılma noktalarını yok sayıp, her fırsatta bu süreci düz gibi gösterme hinliğindedir.
Zaten bu yazının nedeni, her gece bu hinliği yapıp TV'lerde, medyada, Ak Parti öncülüğünde yürütüln eşsiz mücadeleyi yok sayma çabasından dolayıdır. Umarım bir yararı olur.
Bu konuda çok uzun yazabilirim, ama şimdilik burada durayım. Yazdıklarım tümüyle kendi izlenimimdir, özel her hangi bir bilgiye sahip değilim.
Bu yazıyı okuyan arkadaşlar, katılmadıkları yerleri ve nedenini söylerlerse çok sevinirim.
Analiz; Mustafa Satış
FACEBOOK YORUMLAR