Büyüklük ve Küçüklük Dengesi
Çünkü kalp ritmimi dinleyebiliyorum. Sen ile aramda bir yol gibi. Bir kapı gibi. En anlamlı şeylerin konuşulduğu suskunluk gibi. Sürekli yeni kapılar görüyorum çünkü kalp ritmimi duyabiliyor ve ona uyabiliyorum. Anlamlar hiç bir dile ve alfabeye bağlı olmaksızın akar aramızda. Henüz ilk harfi bile dile getirmeden konuşmamızın sonuna vardığımızda gözlerimiz açılır. Çünkü aslında kalp ritmini duyabiliyorum. Sesin çok anlamlı, bir kalp gibi konuşuyorsun. Her nefesin bir can, her can bir nefesin gibi. Sana selam verince bile anlamsız herşey durur. Kapılarını aç. İlim yağmurlarını arttır veya bizi şemsiyelerden kurtar. Teşekkürler.
Bugün erkenden, saat 10 güneşinde, salonunun içindeki her şeyi çıkarmıştı. Sadece duvarlar vardı. Duvarlar son çizgiydi. Çünkü onları da çıkarsaydı salon anlamı kaybolacaktı. Diye düşünerek tebessüm etti. Kendi kendine bir şaka yapmıştı. Başkası belki gülmeyecekti ama kafasında sürekli tekrarlayınca daha da komik hale geliyordu. Hahaha gerçekten bu salonunun vücudu idi, baş başa ve yüz yüzeydiler. Bu salonun bir duvarını yok etse salon puf olacaktı. Gülmeye yakın olduğundan dikkati dağılmıştı. Tek gözünü açtı ve pozisyonunu kontrol etti. Evet. Gerçekten bomboş salonun tam ortasında bağdaç kurmuş oturuyordu. Salonun tam ortasında olup olmadığı sorusu kafasına hep takılırdı. Gerçekten tam ortasında mıyım diye. En sonunda dayanamamış ve salonu boşaltırken metre ile salonun tam ortasını ölçerek bulmuştu ve işaret koymuştu. İşaretin tam üzerinde oturduğundan emindi. O yüzden artık bu soru aklında tutunacak bir yer bulamamıştı, zamanını almadan hemen uçup gitmişti.
Salon boş olduğundan düşüncelerine gezecek yer açılmış gibi hissediyordu. Ama az önce camdan içeri giren kocaman bir sinek dikkatine takılmıştı. Açtığı tek gözünü geri kapattı. Derin mevzulara dalmak istedi ama sineğin sesini merak etti. Duymaya çalıştı -aaa evet duyuluyor. Salonun kendine göre sol köşesine gitmişti. Kafasına bir soru takıldı - " bir sinek ne arar ki boş salonda? " Hemen gözlerini açtığı gibi ayağa kalktı. Ayakları biraz uyuşmuştu ama umursamadı. Çünkü bu sinek az önce sonsuzluk olan bu salonu o kadar doldurmuştu ki adım atacak yer yoktu. Bacaklarını bir iki silkeleyip ayaklarını yere tam bastı ve sineğe doğru yürümeye başladı. Direk konuşarak bir şey halledemeyeceğini anlamasıyla birlikte yönünü değiştirdi. Salondan dışarı çıkıp mutfağa yığdığı eşyaların arasından sineğe vurup kovalayacak bir şeyler aradı. Karton parçasını buldu. Biraz büyüktü. Bükebildiği yerden kıvırıp biraz uzunca bir parça kopardı. Elinde savurarak nasıl vuracağının provasını bir kez yaptı. Hemen salona geri döndü. Gözleriyle hızlıca salonun içindeki devasa sineği arıyordu. Salonun ortasına doğru birkaç adım attı. Göremedi. Kendi etrafını bir tur dönerken bütün dikkatiyle etrafı süzdü. Sinek falan yoktu. Cama baktı. Cam açıktı. Muhtemelen gitmişti. Salon yeniden boşalmıştı. Bu kez hiç durmaya aklı ona bir oyun daha oynadı. Aklından şunlar geçti. -Şimdi ben buraya yüzlerce sineğin oturabileceği kocaman bir kanepe koyacağım ama salon dolmayacak. Hahahahaha.
Evet. Kahramanımızı tanıyorsunuz. Ona, "dünyanın bilgisini arayan adam" adını koymuştuk. Onu tanıyorsunuz. Zaten ilk paragrafta da gözleri kapalıyken neler düşündüğünü gördük. Başka yazılarda başka maceraları da var. Teşekkürler.
Susarsan okumaya başlayabilirsin.
Altan BEZEK 14.01.2024
FACEBOOK YORUMLAR