Ramazan gelince herkes seferber olurdu. Bizim bu mübarek ayda geleneklerimiz vardı. Bu gelenekler iyiliğin, yardımseverliğin ve hoşgörünün ayı olan Ramazan’ın anlamını bize yeniden hatırlatıyordu. Nerede o eski Ramazanlar demekten kendimi alıkoyamıyorum. Son zamanlarda koronavirüsün yol açtığı salgın nedeniyle tüm dünyada bir izolasyon mevcut. Bu süreçte Türkiye'deki sosyal izolasyon sebebiyle alışılmış ramazan atmosferi maalesef değişti. Bu nedenle aile ve dostlarımızla iftar yapamamanın burukluğunu yaşarken eski günlerimizi daha fazla arar olduk. Gelin isterseniz şöyle eski ramazanlara bir yolculuk yapalım. Eskiden Ramazanın başlamasına doğru bir çuval un ve bolcana yağ alınırdı. Komşular bir araya gelip, yufkalar pişirir, keteler, makarnalar yapardık. Yapılan yufkalar temiz bir örtü üzerine serilir ve kurumaya bırakılırdı. Bunlar iftar ve sahurda pişirilirdi.
Gündüz saatlerinde birçok evde ve camilerde toplanılır, mukabele yapılırdı. (Mukabele, bir kimsenin Kur'an'ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da sessizce Kur'an'dan takip etmesidir. Mukabele anlamca karşılıklı verme, karşılıklı okuma anlamına gelir.) Günün bir kısmı böyle geçer ve alışverişler yapılırdı. İftara akraba, komşu, eş, dost yani yakınımız herkes davet edilirdi. İftar saatine yakın bir telaş başlardı ve masalar donatılırdı. Dualar edilir ve top atışıyla orucumuzu açardık. Yemek sonrası ramazan gülü güllaç ile çay ikramları yapılır, ramazan şerbetleri sunulurdu. İşte bu ortamda sohbetler ise ayrı bir güzel olurdu. Ramazanın başladığı ilk teravi akşamı ise camiler dolup taşardı. Ramazanda yatsı namazının ardından kılınan teravih namazlarına camilere çoluk çocuk hep birlikte koşardık. Teravih namazında 4 rekatta bir farklı makamlarda ilahiler söylenir, bir sonraki namazı hoca o makama göre kıldırırdı. Teravih bitince özellikle yaz aylarında herkes caminin avlusunda toplanır, yere serilen hasırlar üzerinde oturulur çay ikramlarıyla keyifli sohbetler edilirdi. Bununla kalmaz tabi gece uzun ve sıra geceleri olurdu, hem de bu eğlenceler sahur vaktine kadar devam ederdi. Sonrasında birçok eğlence başlatılırdı. Karagöz, orta oyunu ve meddah gibi eğlenceler düzenlenirdi.
Sahura doğru davulcuların sokaklara çıkmasıyla çeşitli maniler okunurdu.Evlerin ışıkları yanana kadar kapı önünde davul çalıp beklerlerdi.
Sahur sofraları kurulur olmazsa olmazı börek hoşaf gibi farklı yemeklerde sofraya konulurdu tüm aile sofra etrafında oturup orucu tutma heyecanı sahurun bereketi ayrı bir lezzet keyif verirdi.
İlk defa oruç tutacak çocuklara teşvik etme amacıyla hediyeler verilirdi. Tam gün oruç tutamayan çocukların ise öğle vaktinde oruçları açtırılır ve buna “Tekne Orucu” ismi verilirdi. Ramazan’ın müjdeleyicisi minare süsleri mahyalar ışıl ışıl geceye ayrı bir ambiyans katardı.
Sayıları yok denecek kadar az olan bu zanaatın ustalarının ısrarla devam ettirdiği bir gelenektir. Mahyalar 400 yıllık Türk sanatı olan çift şerefeli minareler üzerine tel çekilerek camilerimize kurulur ve bu mahyalar Türklerin sanat dünyasına kattığı en zarif işlerden biridir.
Yaygın görüşe göre ilk mahya Sultan 1. Ahmet (1603 – 1617) döneminde yapılmıştır. Bu gelenek sonradan tüm camilerimizde uygulanmıştır. Osmanlı döneminde Ramazan’ın en güzel geleneklerinden biri ise Zimem Defteri denilen uygulamadır. Yine yardımlaşmanın önemini vurgulayan bu uygulamada; zengin kişiler esnafların dükkanlarına uğrardı, veresiye defterlerine bakıp bu defterde borcu olan, durumu iyi olmayan, kişilerden birinin borcunu rastgele seçip silerlerdi. Bizler bu dönemi bilmiyoruz lakin şu anda bu uygulamalar yeniden yapılmaya başladı. Şu anda devlet ile hayırseverlerin başlattığı geleneksel zimem defteri bir çok kişiyi sevindirmeye devam ediyor. Ayrıca artık rastgele kişi seçilmiyor, maddi durumu iyi olan kişi borç defterlerinin tamamını ödeyip fakir halkı bu borçtan kurtarıyor.
Her geçen ramazan farklı bir anı eklenecek bizden sonraki nesil için ve bu günleri hatırlayıp nerede o eski ramazanlar diyeceklerdir. Hayatınızın yeni güzelliklerle devam etmesi dileğiyle hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Nesrin Dokuman
FACEBOOK YORUMLAR