Anlam Dinleyene Aittir:
Söz Uçar, Mana Konar mı?
Hayatımızın her anı iletişimle örülüdür. Konuşur, dinler, yazar, okuruz. Bir fikir beyan eder, bir soru sorar, bir duyguyu paylaşırız.
Peki, bu iletişim sürecinde kurduğumuz köprüler ne kadar sağlamdır? Söylediklerimiz, tam olarak anlaşıldığımız anlamına gelir mi?
Yoksa anlam, tıpkı bir kelebek gibi, konuşanın elinden uçar da dinleyenin bahçesine mi konar?
"Anlam dinleyene aittir" deyişi, iletişimin karmaşık ve çoğu zaman kaygan zeminine ışık tutar. İlk bakışta basit bir ifade gibi dursa da, derinlemesine düşündüğümüzde iletişim kazalarının, yanlış anlaşılmaların ve hatta çatışmaların temelinde bu gerçeğin yattığını görürüz.
Bir konuşmacı, kelimelerini özenle seçerek, düşüncelerini en net şekilde aktarmaya çalıştığına inanır. Ancak dinleyici, kendi deneyimleri, inançları, kültürel arka planı ve o anki ruh haliyle bu kelimeleri süzgeçten geçirir. Aynı kelimeler, farklı zihinlerde bambaşka çağrışımlar uyandırabilir.
Birinin "özgürlük" dediği, diğeri için "başıboşluk" anlamına gelebilir. Birinin "cömertlik" olarak algıladığı bir davranış, bir başkası için "israf" olarak yorumlanabilir.
Bu durum, sadece gündelik konuşmalarda değil, iş hayatında, eğitimde, sanatta ve hatta bilimde de kendini gösterir.
Bir yönetici, çalışanına bir görev verirken net olduğunu düşünebilir.
Ancak çalışanın o anki yoğunluğu, farklı öncelikleri veya eksik bilgisi, talimatı bambaşka bir şekilde anlamasına yol açabilir.
Bir sanat eseri, yaratıcısının vermek istediği mesajdan çok farklı anlamlar taşıyabilir izleyicinin gözünde.
Bilimsel bir teori bile, farklı araştırmacılar tarafından farklı yorumlanabilir ve geliştirilebilir.
Peki, bu durumda iletişim kurmak anlamsız mı? Elbette hayır. Ancak bu gerçeğin farkında olmak, iletişimimizi daha bilinçli ve özenli hale getirmemizi sağlar.
Karşımızdaki kişinin sadece kelimelerimizi değil, aynı zamanda kendi iç dünyasını da hesaba katmamız gerektiğini hatırlatır.
İyi bir iletişimci olmak, sadece doğru kelimeleri seçmekle kalmaz, aynı zamanda dinleyicinin olası farklı yorumlarını da öngörmeye çalışmayı gerektirir.
Açık ve net olmak, farklı açılardan bakabilmek, empati kurmak ve gerektiğinde açıklama yapmak, anlamın ortak bir zeminde buluşmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, "anlam dinleyene aittir" deyişi, iletişimin tek yönlü bir aktarım değil, karşılıklı bir etkileşim olduğunu hatırlatır bize.
Söz uçar belki ama mana, dinleyenin zihninde yeniden şekillenir.
Önemli olan, bu şekillenme sürecinde köprüleri yıkmak değil, sağlamlaştırmaktır.
Anlamı tek bir kalıba sığdırmak yerine, farklı yorumlara açık olmak ve ortak bir anlayış inşa etmek için çaba göstermektir.
Aksi takdirde, kelimelerimiz havada asılı kalır ve kalpler arasındaki mesafe kapanmaz.
FACEBOOK YORUMLAR